1974 Kıbrıs Barış Harekatı öncesi Türkiye’ye silah ambargosu uygulanmaya başlanmıştı. Bunun sıkıntısını çok çektik ama savunma sanayi konusunda adımlar atılmasının gerekliliği de o dönemde daha iyi anlaşıldı. Bu sanayinin, Türk Silahlı Kuvvetleri öncülüğünde kurulması için kampanyalar düzenlendi, vakıflar kuruldu. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı (TSKGV) sanayinin öncüsü oldu.

Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde 1984 yılında Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı kuruldu. Başkanlığını Vahit Erdem yürütmeye başladı. Bu model örnek alındı ve bu kez Savunma Sanayii Müsteşarlığı kuruldu. Bunun da başkanı Vahit Erdem’di. Direk başbakana bağlıydı ve kendi ataması dışındaki tüm atamalar Vahit Erdem’e bırakılmıştı. Erdem, 1993 yılına kadar bu görevi yürüttü.

DEVLET PROJESİ

Savunma sanayinin geliştirilmesi, yerli üretimin desteklenmesi için önemli projeler hazırlanmıştı. Bugün konuşulan hemen hemen bütün projelerin kararı o zaman verildi ve bunlar birer “Devlet projesi” olarak devam ediyor. Savunma Sanayi Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir ve arkadaşları başlatılan projeleri devam ettirirken, yeni projelerle Türk savunma sanayini önemli bir noktaya taşıdı.

Uçak projesi başta olmak üzere zırhlı savaş araçları, elektronik harp projeleri, mayın avlama gemisi, denizde ikmal gemisi, milli gemi, insansız hava araçları, helikopter geliştirme projeleri de bunlardan bazılarıydı. Bu yapılırken yerli sanayi de desteklendi, geliştirildi.

KAVGA EDEREK DEĞİL

ABD ile ilişkiler Özal zamanında çok iyiydi. Baba Bush ile Özal birbirlerine isimleriyle hitap edecek kadar samimiydi. Türkiye o dönemi iyi değerlendirdi. Savunma Sanayii Müsteşarı Vahit Erdem, “ABD ile iyi geçinerek, ortak menfaatleri gözeterek ilişkileri sürdürdük. ABD ile kavga edersek zararlı çıkarız. Bu, ülkemizin çıkarlarından ödün vereceğimiz anlamına gelmemeli” diyor.

Rusya’dan S-400’ü almamız ABD’yi çileden çıkardı ve ülkemize yaptırım uygulamaya başladı. Dahası, ortağı olduğumuz yeni nesil F-35 uçaklarından da mahrum kalıyoruz. Bu durum ister istemez savunmamıza darbedir.

Teknoloji, ortak üretimlerle daha kolay öğrenilir. Hiçbir şey bilmeden sistem geliştirmek kolay olmuyor. F-16 projesiyle uçak sanayini öğrendik. Savunma sanayinde ülkemiz önemli yol aldı. Bunun daha da geliştirilmesi kuşkusuz ülkemizin de çıkarınadır. Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir ve arkadaşları da çalışmaları en üst noktaya doğru taşıyor. Şimdi, buna sekte vurulmaya çalışılıyor. Bu konuda bütün siyasi partilerin devletimizin yanında olduğunu göstermesi gerekiyor.

GERİ KALIRIZ

Savunma Sanayii Başkanlığı’nın çalışmalarını baltalamak isteyenlerin de olduğu biliniyor. Böyle kritik bir dönemde birlik, bütünlük içinde olmamızın önemi daha da artıyor.

Savunma sanayinin kurucusu ve ilk müsteşarı Vahit Erdem de bu gelişmelerden üzgün. Yapılması gerekeni şöyle anlatıyor:

“Türkiye ile ABD karşılıklı menfaati gözeterek ilişkilerin rayına oturtulması ve S-400, F-35 meselesinin çözümlenerek F-35’e Türkiye’nin devam etmesi, hava savunmamız açısından büyük önem taşıyor. F-35 ile ilgili yapılan yorumları okuyorum. Yeni geliştirilmiş her sistemde birtakım eksiklikler olabilir. 100 yıldan fazla uçak üreten ABD’nin bu eksikliği gidereceğine eminim. Nitekim, Türkiye F-35’den çıkarıldıktan sonra, bu projeye ortak olmak isteyen 5 ülke sıraya girdi. O yüzden, biz F-35’den mahrum kalırsak, çevre ülkelere göre savaş uçağı bakımdan geride kalırız. Bu da hava savunmamız açısından son derece önemli.”

YAPTIRIM  KARARI

ABD Dışişleri Bakanlığı, ‘Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası’ (CAATSA) kapsamında yaptırım kararını uygulamaya başladı. Rusya’dan S-400 sistemleri aldığı gerekçesiyle Türkiye’ye CAATSA yasası kapsamında yaptırım uygulanacak. Açıklanan yaptırımlar kurum olarak Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) ile SSB Başkanı İsmail Demir, SSB Başkan Yardımcısı Faruk Yiğit, Hava Savunma ve Uzay Daire Başkanı Serhat Gençoğlu ve SSB Hava Savunma ve Uzay Daire Başkanlığı Grup Müdürü Mustafa Alper Deniz’e yönelik yapılmıştı. SSB’nin, ABD ile tüm ihracat izinleri, yetkilendirmeleri, kredileri yasaklanmış, listeye alınan SSB yetkililerine de ABD’deki mal varlıkları dondurularak vize kısıtlamaları getirilmişti.

Türkiye, aynı zamanda NATO üyesidir. ABD, NATO üyesi olan Türkiye’yi “Hasım devlet” olarak görüyor ama asıl kendisinin yaptığına bakmalı. Suriye’de bölücü terör örgütü PKK’ya, YPG’ye yıllardır zırhlı araçlar, ağır silahlar vermekle kalmıyor, aralarında helikopter eğitimi de dahil olmak üzere eğitimler de veriyor. Sözde “Dost” olan ABD’nin yaptığını ancak bir düşman ülke yapabilir.

BİRLİK OLMALIYIZ

ABD’nin “Yaptırım” kararından sonra kuşkusuz devletimizin de atacağı adımlar olacaktır. İşte bu konuda alınacak kararlara parti ayrımı gözetmeksizin destek olunmalı, ulusal konularda birlik ve bütünlük içinde bulunduğumuz gösterilmeli. Ulusal çıkarlarımızı tutarlı ve kararlı bir biçimde korumalıyız, savunmalıyız.

Yaptırım uygulayan ABD, bir de bölgemizde yaptıklarını, Türkiye’ye karşı nasıl düşmanca tavır içinde olduğunu görmeli.


Amiralleri, İsmet Paşa kurtardı!


126 emekli büyükelçi 30 Ocak 2020’da, 104 emekli amiral de 4 Nisan 2021’de “Montrö’nün gündeme getirilmemesi, kaldırılmaması” için bildiri yayımladı. Aynı içerikte olan büyükelçilerin bildirisi haber bile olmamıştı. Amirallerin bildirisi ise yayımlandığı saatten itibaren adeta kıyamet koparttı. Evlere şafak baskınları yapıldı.

Şimdi, emekli maaşlarının kesilmesinden apoletlerinin sökülmesine, orduevine alınmamalarına varıncaya kadar bir dizi önlem gündeme getiriliyor. Gerekçenin ise bildirinin darbe çağrıştırması olduğu belirtildi. Emekli komutanların darbe yapacak halinin olmadığını, söyleyenler de bilir...

GELELİM EMEKLİ MAAŞLARINA

Emekli amirallerin maaşlarının kesilmesi siyasetçiler tarafından gündeme getirilince konuyu araştırmak da bana düştü. Anayasa’nın 60. maddesinde “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” deniliyor. Buna göre, sosyal güvenlik herkes için bir hak ve bunu gerçekleştirmek ise devlet için bir görevdir.

Emekli Sandığı Kanunu, yasada öngörülen amaçları gerçekleştirmek için 1949 yılında yürürlüğe konuldu. 2008 tarihinden önce Emekli Sandığı iştirakçisi olanlar için halen uygulanıyor. 1 Ekim 2008’den önce T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi olanlar yününden halen yürürlükte olan 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nun Emeklilik Haklarının Düşmesini ve Bağlanan Aylıkların Devamlı Olarak Kesilmesini Gerektiren Sebepler başlıklı 92. maddesinde emeklilik haklarının düşmesini ve bağlanan aylıkların devamlı olarak kesilmesini gerektiren nedenler gösterilmiş. Bunları sıralayalım:

HANGİ HALLERDE

a)- Kasıtlı olmayan veya tahrik neticesi vukua gelen fiiller hariç olmak üzere, bir yıldan fazla ağır hapis veya beş yıldan fazla hapis cezaları ile yahut hırsızlık, emniyeti suistimal, sahtekârlık, dolandırıcılık, yalan yere şahitlik, yalan yere yemin, cürüm uydurma, iftira, irtikâp, rüşvet, zimmet ve ihtilas suçlarının birinden dolayı 6 aydan fazla hapis cezası ile veya en az alt sınırı bir yıldan aşağı olmamak üzere mükerrer hapis cezalarını gerektiren suç ile veya Askerî Ceza Kanunu hükümlerine göre ve başka bir ceza ile birlikte veya yalnız olarak verilmiş bulunan askerlikten tart cezası ile hükümlü duruma girenlerin,

b)- Türk vatandaşlığından çıkarılan, Türk vatandaşlığını bırakan, yabancı memleket uyruğuna giren, Hükümet’ten izin almaksızın yabancı memlekette vazife kabul edenlerin, emeklilik hakları düşer.

İNÖNÜ KALDIRDI

Büyük Devlet adamı merhum İsmet İnönü’nün başbakanlığı döneminde 30 Mayıs 1963’de 241 sayılı Kanunla 92’nci madde hükmü “İştirakçilerden Türk vatandaşlığından çıkarılan, Türk vatandaşlığını bırakan, yabancı memleket uyruğuna giren, Hükümet’ten izin almaksızın yabancı memlekette vazife kabul edenlerin emeklilik hakları düşer” şeklinde değiştirildi.

Böylece, mahkûmiyet hali, emeklilik hakkını düşüren bir durum olmaktan çıkarıldı.

ÖZAL DÖNEMİNDE YAPILAN

Rahmetli Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde 7 Mayıs 1986’da 92. madde, 3284 sayılı Kanunun 13. maddesi şöyle değiştirildi:

“İştirakçilerden Türk vatandaşlığından çıkarılan, Türk vatandaşlığını bırakan, yabancı memleket uyruğuna girenlerin (Türk vatandaşlığını muhafaza edenler hariç) bu kanunla tanınan her çeşit hakları düşer. Aylık almakta iken veya aylık bağlama hakkı doğmadan önce, tanınan her çeşit hakları bu madde uyarınca düşenler, bu durumlarının ortadan kalkması halinde, Sandığa yazılı olarak yapacakları müracaatları takip eden aybaşından itibaren ve bu kanunda öngörülen diğer şartları da taşımaları kaydıyla bu haklardan yeniden yararlandırılırlar. Yukarıdaki hükümler 88’inci madde kapsamına girenlerle, dul ve yetimleri hakkında da uygulanır.”

AMİRALLERİN DURUMU

Böylece, aylık almaktayken veya aylık bağlama hakkı doğmadan önce, tanınan her çeşit hakları bu madde uyarınca düşenlerin, bu durumlarının ortadan kalkması halinde, Sandığa yazılı müracaatları üzerine yeniden yararlanmaları imkanı tanındı. Bu hüküm 2008 tarihinden önce Emekli Sandığı İştikakçısı olanlar için halen uygulanıyor.

104 Amiralin tamamı 2008 tarihinden önce Emekli Sandığı iştirakçisi olduklarından bu maddeden aynen yararlanıyor. 92’inci maddede gerek 1963’de gerekse 1986’da yapılan değişiklikler ile mahkûmiyet hali ve bu hal sebebiyle memuriyetten çıkarma emeklilik haklarını düşüren bir durum olmaktan çıkarıldı.

ONLARA YASAK

Değişik meslek mensupları alanlarıyla ilgili toplu görüş açıklayabilir. Emekli amirallerin kendi alanlarıyla ilgili bir konuda görüş açıklaması, birden “Darbe çağrısına” dönüştürüldü.

Bu ülkede herkes konuşabilecek, görüşünü açıklayabilecek ama emekli amirallere yasak! Hem de öyle bir yasak ki, “Konuşursan emekli maaşın kesilir” denilircesine. Gerçekleri söylemek yasak olmamalı, yetkililer de bu açıklamalardan yararlanmalı.