“Bugün bayram günüdür, sevinç günüdür, çünkü Lozan Montrö’de taçlandırılmıştır.” (Atatürk, 18/19 Temmuz 1936)

Geçtiğimiz hafta yayınladıkları bir bildiriyle hükümetin Montrö politikasını eleştiren 104 emekli amiral jet hızıyla “darbeci” ilan edildiler. Bazıları gözaltına alındılar. Aradan birkaç gün geçti geçmedi, ABD, 2 savaş gemisinin Karadeniz’e gireceğini açıkladı. Bunun üzerine Rusya, Montrö vurgusu yaptı.

Bugün Montrö tartışmasıyla ilgili 5 temel soruya yanıt vereceğim: 1. Atatürk Türkiye’si Montrö’yü neden ve nasıl imzalamıştı? 2. Montrö’de Türkiye’ye tanınan haklar nelerdir? 3. Kanal İstanbul Montrö’yü tartışmaya açar mı? 4. Montrö Cumhurbaşkanı kararnamesiyle ortadan kaldırılabilir mi? 5. İktidar neden Montrö’yü tartışmaya açıyor?

1 - Atatürk Türkiye’si Montrö’yü 1 Neden ve Nasıl İmzalamıştı?

24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması ile Boğazlar düşmandan temizlendi, Boğazlar ve İstanbul kurtarıldı. Ancak aynı tarihli Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’nin egemenlik hakları bakımından iki önemli sakıncası vardı. 1. Boğazlar askersizleştirildiği için Türkiye Boğazlarda asker bulunduramıyordu. 2. Boğazların yönetimi için Türkiye’nin başkanlığında bir Boğazlar Komisyonu kurulmuştu.

Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ni değiştirmek için fırsat kollayan Türkiye, ilk defa 1933’te Londra Silahsızlanma Konferansı’nda konuyu gündeme getirdi. Fakat bu ilk girişimden bir sonuç alınamadı.

1935’te İtalya’nın Habeşistan’a saldırması ve 12 Ada’yı silahlandırması, Almanya’nın Versay Antlaşması’nın askeri kısıtlamalarını tanımadığını açıklaması, Ren bölgesine asker çıkarması ve Lokarno Güvenlik Antlaşmalarını sonlandırması Türkiye’ye aradığı fırsatı verdi. Aynı zamanda bir diplomasi ustası olan Atatürk, “Avrupa’nın durumu böyle bir girişim için elverişlidir” diyerek harekete geçti.

Türkiye önce Nisan 1935’te Milletler Cemiyeti Konseyi’ne, sonra Eylül 1935’te Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’na başvurdu. Değişen koşulları öne sürerek Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmesini istedi. Hem Atatürk’ün barışçı politikası, hem de Avrupa’daki savaş tehlikesi Türkiye’nin elini güçlendiriyordu.

Atatürk Türkiye’si, o yıllarda bir taraftan Sovyetler Birliği ile dostluk ve dayanışma içindeydi. Diğer taraftan Balkan Paktı’nı imzalamıştı ve Balkan ülkeleriyle ortak hareket ediyordu. Fransa, Sovyet Rusya’yla iyi ilişkiler içindeydi. İngiltere, İtalya’nın Akdeniz’deki yayılmacı emellerine karşı Türk tezini desteklemek zorundaydı. Asya’da yayılma peşindeki Japonya ise Avrupa politikasına ilgisizdi. Böylece, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin imzacı devletlerinden sadece İtalya, Türk tezine karşıydı. Ayrıca o sırada Habeşistan’a saldıran İtalya’ya Milletler Cemiyeti yaptırım uyguluyordu. Bu yaptırım önlemlerine Türkiye de katılıyordu. İşte Atatürk, böyle uygun bir ortamda Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ni değiştirecek hamleyi yaptı.

Türkiye, 11 Nisan 1936’da Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin imzacısı İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya ile Lozan’a katılan ancak anlaşmayı onaylamayan Sovyetler Birliği ile Yugoslavya’ya birer muhtıra vererek yeni bir Boğazlar rejimi için konferans toplanmasını istedi. Türk tezi, “rebus sic stantibus” (koşulların değişmesi, hükümlerin de değişmesini gerektirir) hukuk ilkesine dayanıyordu.

22 Haziran 1936’da İsviçre’nin Montreux kentinde Montrö Boğazlar Konferansı toplandı. Konferansa Türkiye, Avustralya, İngiltere, Bulgaristan, Fransa, Yunanistan, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya katıldı. Konferansta Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras başkanlığında Londra Büyükelçisi Fethi Okyar, Paris Büyükelçisi Suat Davaz, Dışişleri Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu, Genelkurmay İkinci Bşk. Korgeneral Asım Gündüz ve Milletler Cemiyeti’ndeki Türk temsilci Necmettin Sadak’tan oluşan bir heyet temsil etti. Ayrıca bu heyete değişik konularda uzman toplam 24 yardımcı eşlik ediyordu. Montrö’deki başarının sırlarından biri, buradaki Türk heyetinin çok tecrübeli ve donanımlı isimlerden oluşmasıdır.

Bir ay kadar devam eden görüşmelerden sonra 20 Temmuz 1936’da 29 madde, 4 ek ve 1 protokolden oluşan Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Sözleşme gereği Türk ordusu, 21 Temmuz 1936’da Boğazlar bölgesine girdi. Böylece Boğazlardaki Türk egemenliği kesinleşti. Sözleşme 9 Kasım 1936’da yürürlüğe girdi. Japonya, 19 Nisan 1937’de, İtalya da 2 Mayıs 1938’de sözleşmeye katıldılar.

2 - Montrö’de Türkiye’ye Tanınan Haklar Nelerdir?

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, 19 Aralık 2019’da, “Montrö’de bize tanınan bir hak yok!” demişti. Ancak hiçbir antlaşmada, hiçbir kıyı devletine tanınmayan haklar, Montrö’de Türkiye’ye tanınmıştır.

- Sözleşmedeki hükümleri uygulayan ve denetleyen taraf Türkiye’dir. (Md. 24)

- Türkiye Boğazlar bölgesine hemen asker sokabilecektir. (Protokol, fıkra 1)

- Uluslararası Boğazlar Komisyonu’nun yetkileri Türkiye’ye geçmiştir. (Md. 24)

- Barış zamanında Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin büyük savaş gemileri, denizaltıları ve uçak gemileri Boğazlardan geçemeyecektir. (Md. 10,11, 12,14, Ek-2, Par. B)

- Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin savaş gemileri Boğazlardan birer birer ve yanlarında en çok iki torpido ile geçebilecektir. Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler, başka yerlerde yaptırdıkları veya satın aldıkları denizaltı gemilerini Türkiye’ye zamanında haber vermek koşuluyla boğazlardan geçirebilecektir. Bu denizaltılar, Boğazlardan birer birer, gündüz ve su üstünden geçebilecektir. (Md. 11,12)

- Savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi için Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler 8 gün önce, Karadeniz’e kıyısı bulunmayanlar 15 gün önce Türkiye’ye bildirim yapacaktır. Bu bildirimlerde gemilerin gidecekleri yerler, adları, türleri, sayıları, gidiş dönüş tarihleri belirtilecektir. Ayrıca gidiş ve gelişte Boğazlar girişindeki işaret istasyonlarına kuvvetlerin bileşimi bildirilecektir. Boğazlardan geçiş 5 gün içinde olacaktır. (Md. 13)

- Boğazlarda transit olarak bulunabilecek tüm yabancı deniz kuvvetlerinin en yüksek tonaj toplamı 15 bin tonu geçemeyecektir. Toplam 9 gemiden fazla gemi bulundurulmayacaktır. (Md.14)

- Boğazlardan transit geçen savaş gemileri taşıdıkları uçakları kullanamayacaktır. Bu gemiler gerekli süreden fazla Boğazlarda kalmayacaktır. (Md. 15,16)

- Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin barış zamanında Karadeniz’de bulundurabilecekleri toplam tonaj 30 bin tonu, zorunlu hallerde 45 bin tonu aşamayacaktır. Karadeniz’de kıyısı bulunmayan devletlerden herhangi birinin toplam tonajı yukarıdaki tonajların üçte ikisini geçmeyecektir. Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin insani amaçla Karadeniz’e giren gemilerinin toplam tonajı 8000 tonu geçemeyecektir. Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin gemileri Karadeniz’de 21 günden fazla kalamayacaktır. (Md. 18)

31 Temmuz 1936 tarihli ve 3056 numaralı ‘Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Onayına Dair Kanun’ (Resmi Gazete, 5 Ağustos 1936, Sayı 3374, s.7026)


- Savaş zamanlarında, savaşan ülkelerin savaş gemileri Boğazlardan geçemeyecektir. (Md. 19)

- Savaş zamanlarında Türkiye savaşan durumundaysa veya savaş tehdidiyle karşı karşıyaysa Boğazlardan savaş gemilerinin geçip geçmemesi tamamen Türkiye’nin kararına bağlıdır. (Md.20,21)

- Sivil hava araçları Türkiye’ye 3 gün önceden bildirim yaparak kendilerine gösterilen hava yollarını kullanacaktır. (Md. 23) Askeri uçakların Boğazlardan geçip geçmemesine izin verme yetkisi de Türkiye’ye bırakılmıştır.

- Türkiye, Boğaz geçişlerinde “sağlık kontrolü”, “fenerler,” “şamandıralar” ve “kurtarma hizmeti” için vergi ve harç alacaktır. (Geçiş ücretleri 2.5 Frank kuru üzerinden belirlenmiştir). (Ek-1)

Boğazlar Komisyonu’nu kaldıran, Boğazların yönetimini Türkiye’ye veren, Boğazlara Türk askerinin girmesini sağlayan Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlarda tam anlamıyla Türk egemenliği sağlamıştır. Montrö, savaş zamanlarında savaşan tarafların savaş gemilerine, barış zamanlarında ise Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin büyük savaş gemilerine, uçak gemilerine ve denizaltılarına Boğazları ve Karadeniz’i kapatmıştır. Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin barış zamanlarında Karadeniz’de bulundurabilecekleri küçük savaş gemilerine ise tonaj ve süre sınırı getirmiştir. Böylece Montrö, ABD gibi ülkelerin donanmalarına Karadeniz’in kapılarını kilitlemiştir.

Montrö Sözleşmesi’nin mecliste onaylandığını duyuran Cumhuriyet Gazetesi, 1 Ağustos 1936.


3 - Kanal İstanbul Montrö’yü Tartışmaya Açar mı?

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin giriş kesiminde “Boğazlar” deyimiyle “Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı” kastedilmiştir. Montrö kapsamındaki Çanakkale Boğazı’nı kullanmadan Kanal İstanbul’un kullanılamayacağı düşünülerek Kanal İstanbul’un Montrö’ye zarar vermeyeceği söylenmektedir. Ancak Türkiye, Boğazlardan geçen ticaret gemilerini kanaldan geçmeye zorlarsa, bu durum, “Bayrak ve yükü ne olursa olsun ticaret gemilerinin boğazlardan geçişleri serbesttir” (Md. 1,2,4,5) diyen Montrö’ye aykırı olacağı için, Montrö tartışmaya açılabilir.

Montrö’de “Boğazlar” deyiminin “Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı”nı kapsadığı düşünülecek olursa, Kanal İstanbul’un “yapay bir kanal olarak” bu tanımlamanın dışında kaldığı da ileri sürülebilir. Kanal İstanbul’u kullanmak isteyen ülkeler, burada Montrö hükümlerinin uygulanamayacağını iddia edebilirler. Buna karşı Türkiye, “Ama Montrö’ye dâhil olan Çanakkale Boğazı’nı ve Marmara Denizi’ni kullanıyorsunuz!” diyerek Montrö’yü savunabilir. Bu durumda diğer yapay kanalların geçiş rejimleri ileri sürülerek Montrö’nün tartışmaya açılması hiç de uzak bir ihtimal değildir.

Görülen o ki, Kanal İstanbul’un, Montrö’yü tartışmaya açma olasılığı vardır.

4 - Montrö Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle Ortadan Kaldırılabilir mi?

Geçenlerde Meclis Başkanı Mustafa Şentop katıldığı bir televizyon programında “Cumhurbaşkanı İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği gibi Montrö’den de çekilebilir” diyerek Montrö tartışmasını başlatmıştı. Peki, bu gerçekten mümkün mü?

Her şeyden önce Montrö, bir ikili anlaşma değil, 11 ülke tarafından imzalanmış çok taraflı bir sözleşmedir. Montrö’ye göre eğer sözleşme sona erdirilecek olursa bağıtlı taraflar yeni bir sözleşme yapmak üzere bir konferans toplamak zorundadır (Md. 28). Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’a göre böyle bir konferansta gündeme gelecek yeni sözleşmenin 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) temelinde olması yüksek bir olasılıktır. Bu durumda karşımızdaki ülkeler Türkiye’ye BMDHS’nin 38. maddesinin 2. fırkasındaki “transit geçiş rejimi” hükümlerini dayatacaktır. Böylece Montrö’nün Boğazlardan geçen gemilere getirdiği önceden bildirim, tonaj, süre sınırlamaları ortadan kalkacaktır. Her tip ve toniltonda savaş gemileri, uçak gemileri, denizaltılar ve hatta uçaklar hiçbir bildirim ve sınırlamaya tabi olmadan Boğazlardan geçip Karadeniz’e girebilecektir. Elekdağ’ın ifadesiyle, “Bu koşullarda ABD istediği büyüklükte ve nükleer başlıklı balistik füzelerle donatılmış bir askeri deniz gücünü Boğazlardan geçirebilecek ve Romanya’da deniz üsleri kurabilecek, Karadeniz’i NATO/ABD gölüne dönüştürebilecektir... (Uğur Dündar’ın Ş. Elekdağ’la Yaptığı Röportaj, Sözcü, 7 Nisan 2021). Dolayısıyla bugün Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi’ni ortadan kaldırmasının Türkiye’ye kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Bu durumda kazanan, Montrö engelinden kurtulan ABD olacaktır.

İkincisi, Montrö, 31 Temmuz 1936 tarihli ve 3056 numaralı “Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Onayına Dair Kanun” ile meclis tarafından onaylanıp kanunlaşarak yürürlüğe girmiştir. (Resmi Gazete, 5 Ağustos 1936, Sayı 3374, s.7026-7031) Meclisin onaylayıp kanunlaştırdığı Montrö’den bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle çekilmek hukuki olmayacaktır. Gerçi, “Hukuk mu kaldı?” dediğinizi duyar gibiyim?

5 - İktidar Neden Montrö’yü Tartışmaya Açıyor?

Bunun temelde üç nedeni vardır. Birincisi, AKP iktidarı “Yeni Türkiye” hayali doğrultusunda Atatürk’ün kurduğu laik ulus devleti dönüştürüyor. Bu kapsamda “Eski Türkiye” dediği Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgelerinden de kurtulmak istiyor. Lozan ve Montrö’yü tartışmaya açmasının temel nedeni budur.

İkincisi, AKP iktidarının yönetici kadroları Necip Fazıl, Fesli Kadir gibi Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlarının çarpık tarih okumasıyla yetişmiştir. Bu nedenle Lozan ve Montrö gibi antlaşmaların “hezimet” olduğunu düşünüyorlar. Bu anlaşmaların öneminin farkında değiller.

Üçüncü bir olasılık da Mont-rö’den rahatsız olan ABD’nin iktidara baskı yapmasıdır.