Gerçek şu ki, 83 yıl önce Çin’e aşı gönderen bir Türkiye vardı, 83 yıl sonra Çin’den aşı bekleyen bir Türkiye var. 83 yıl önce Çin’e aşı göndermek “başarı”ydı; 83 yıl sonra Çin’den aşı getirmek “başarı” oldu


Uzun bir süre “Çin aşısı”nın gelmesini bekledik. Geçtiğimiz hafta Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun, Çin aşısı “CoronoVac” için “Acil kullanım onayı” vermesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve bilim kurulu üyeleri aşı oldular. “Çin aşısı güvenli ve etkili mi? Türkiye’de yeterli aşı var mı?” gibi sorular hâlâ cevap bekliyor.

Aslında bu aşı meselesi, Türkiye’nin yakın tarihini çok iyi özetliyor!

Şöyle ki!

Yıl 2021; Türkiye, koronavirüs pandemisine karşı Çin’den aşı bekliyor, Çin’den aşı alıyor. Ve bugün Türkiye’yi yönetenler bunu “başarı öyküsü” diye anlatıyorlar.

Oysa 83 yıl önce durum çok farklıydı.

Yıl; 1938; Çin, kolera salgınına karşı Türkiye’den aşı bekliyordu. Türkiye, Çin’e aşı gönderiyordu.

İşte arşiv belgeleriyle 83 yıl önce aşı üreten ve Çin’e bile aşı gönderen Türkiye gerçeği.

Sağlık Bakanı Dr. Hulusi Alataş imzalı 27 Temmuz 1938 tarihli ve 191-14715 sayılı yazı ile Türkiye Çin’e 1 milyon santimetre mik’âbı kolera aşısı yardım etme kararı aldı. (BCA, 30-10-0-0 -257 – 728 - 14)


BAKTERİYOLOJİHANE’DEN SİVAS AŞI KURUMU’NA

1894’te İstanbul Nişantaşı’nda Bakteriyolojihane-i Şahane kuruldu. Burada difteri serumu gibi bazı serumlar ve bazı aşılar üretilmeye başlandı. 1916’da İzmir, 1917’de de Sivas ve Şam bakteriyolojihaneleri kuruldu.

Kurtuluş Savaşı başladığında Türkiye’de kolera, tifo, tifüs, sıtma gibi bulaşıcı hastalıklar çok yaygındı. Doktor ve ilaç yokluğunda en tehlikeli düşman bulaşıcı hastalıklardı. Kurtuluş Savaşı’nı yürütenler, hastalıklara karşı da bir cephe açtılar. TBMM açıldıktan 10 gün sonra, 2 Mayıs 1920’de çıkarılan 3 numaralı kanunla tarihimizde ilk kez “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı” kuruldu. Bakanlık, 1890’lardaki aşı üretim çalışmalarını yeninden canlandırıp organize etti. Böylece 1920’de Türkiye’de -üstelik savaş sırasında- yerli aşı üretimine başlandı.

Atatürk’ün 1 Mart 1923’te meclis açış konuşmasında verdiği bilgilere göre Sivas Aşı Kurumu’nda 1922’de 5 milyon kişilik çiçek aşısı, 537 kilogram kolera aşısı, 477 kilogram tifo aşısı üretilip halka uygulandı. İstanbul, Sivas ve Diyarbakır’da bakteriyoloji, kimya laboratuvarı, aşı istasyonu ve kuduz tedavi merkezinden oluşan hıfzıssıhha kurumları kuruldu. Sıtmaya karşı, İstanbul Kimyevihanesinde üretilen 1000 kilo devlet kinini, Ziraat Bankası eliyle bütün bölgelere dağıtıldı. Böylece Kurtuluş Savaşı sırasında alınan koruyucu önlemlerle çiçek ve tifüs hastalıkları önlendi.

REFİK SAYDAM MERKEZ HIFZISSIHHA ENSTİTÜSÜ


17 Ekim 1947 tarihli ve 3 - 6516 sayılı, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü imzalı mesai dışı zamanlarda kolera aşısı üretiminde çalıştırılacak kişilerle ilgili düzenleme yapan kararname. (BCA, 30-18-1-2 -114 - 67 - 15)


1928’de “Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi”nin kurulmasına karar verildi. 1929’da inşasına başlanan kurum 1933’te tamamlandı. 1942’de kurumun adı “T.C. Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi/Enstitüsü”ne dönüştürüldü.

Kuruluş yıllarında enstitü, 4 şubeden oluşuyordu. Enstitüde Bakteriyoloji, Kimyevi Tahlilat, Farmakodinami ve İmmünbiyoloji şubelerinin yanında bir Meteoroloji İstasyonu, bir konferans salonu bir de kütüphane vardı.

Enstitüde çok sayıda yabancı uzman görevlendirildi. Enstitü şube direktörleri yabancıydı: Örneğin Emil Gotschlich (Berlin) Enstitü Birinci Direktörü ve Bakteriyoloji Şubesi Direktörüydü.

Cumhuriyet, 15 Birinci kanun, 1938, s. 9.


Enstitü, kuruluşundan bir yıl sonra ürettiği serum miktarıyla ülke ihtiyacını karşıladı. Artık serum ithaline gerek yoktu. 1933’te kuduz aşısı üretimine geçildi. 1934’te İstanbul’daki aşıhane, enstitü bünyesine nakledildi. Çiçek aşısı üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye ulaştı. 1935’te Farmakoloji Şubesi kurularak ilaç üretimine de başlandı. 1936’da Hıfzıssıhha Mektebi açıldı. 1937’de kuduz serumu ve kolera aşısı üretilmeye başlandı. Enstitüde 1937 yılı içinde 3965 kilo aşı ve 644 kilo serum üretildi. Aynı yıl vereme karşı BCG aşısı üretilmeye başlandı. 1947’de, biyolojik kontrol laboratuvarı kuruldu ve enstitü bünyesinde bir aşı istasyonu açıldı. 1947’den itibaren deri içi BCG aşısı üretimine geçildi. 1948’de boğmaca aşısı üretimine başlandı, aynı yıl içinde Viroloji ve Virüs Aşıları Şubesi kuruldu. İlk defa inflüenza virüsü, New-Castle virüsleri ve tavuk vebası üzerine araştırmalar yapıldı. Enstitünün İnflüenza Laboratuvarı, 1950’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından bölgesel inflüenza merkezi olarak tanındı. 1965’te kuru çiçek aşısı üretildi. 1970’te fibrinojen, albümin ve gamma globülin üretildi. 1987’de enstitüde AIDS Araştırma ve Doğrulama Merkezi açıldı. 1992’de kan ürünlerinin viral inaktivasyonu sağlandı.

Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü, 2011’de AKP hükümetince kapatıldı.

Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde Kolera Aşısı Üretimi ve Çin’e Kolera Aşısı Gönderilmesi


Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü Kimya Şubesi Laboratuvarı, (1936) (Hıfzıssıhha Albümü, s. 72)


Kolera, 17. yüzyılın başından itibaren dünyada milyonlarca insanı öldürmüş epidemi ve pandemi bir hastalıktır.

Türkiye’de Kurtuluş Savaşı sırasında Sivas Aşı Kurumu’nda 537 kilo kolera aşısı üretildi.

Cumhuriyetin ilanından sonra tüm salgın hastalıklarla olduğu gibi kolerayla da mücadele edildi. Genç Cumhuriyet kolera salgınlarına karşı gerekli önlemleri aldı.

Örneğin, 1931’de Basra’da görülen kolera salgınının Türkiye’ye sıçramaması için 14 Eylül 1931 tarihli ve 11735 sayılı kararname ile Irak sınırı kapatıldı. Ayrıca Basra ve civarından sebze, meyve ithali de yasaklandı. (BCA, 30-18-1-2 / 23 – 64, 17/14.09.1931)

1938’de Çin’de bir kolera salgını başladı. Bunun üzerine Çin, Milletler Cemiyeti’ne (MC) başvurup yardım istedi. Merkezi Cenevre’de bulunan MC Hıfzıssıhha Şubesi Direktörlüğü, Türkiye’nin Çin’e kolera aşısı gönderip gönderemeyeceğini sordu. Türkiye, bu çağrıya olumlu cevap verdi. Dönemin Sağlık Bakanı Dr. Hulusi Alataş tarafından imzalanarak Başbakanlığa gönderilen 27 Temmuz 1938 tarihli ve 191-14715 sayılı yazı ile Türkiye Çin’e 1 milyon santimetre mik’âbı kolera aşısı yardım etme kararı aldı. (BCA, 30-10-0-0 / 257 – 728 - 14, 27.07.1938.)

1947’de bu sefer Mısır’da kolera salgını patlak verdi. 17 Ekim 1947’de yayımlanan 3/6508 sayılı kararname ile salgının Türkiye’ye bulaşmaması için bazı önlemler alındı. Türkiye’nin Nusaybin, Akçakale, Çobanbey, İslahiye ve Ayındelfi kapıları dışındaki güney sınırları kapatıldı. Suriye’den geliş-gidişler ve Mısır’la tüm deniz, hava ulaşımı da durduruldu. (BCA, 30-18-1-2 / 114 – 67, 7/17.10.1947.)

Alınan önlemlere karşın koleranın Türkiye’ye sıçraması olasılığına karşı Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde mesai dışı zamanlarda da aşı üretimine geçildi. 17 Ekim 1947 tarihli ve 3/6516 sayılı, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü imzalı kararname ile enstitünün Aşı Şubesinde çalıştırılacak enstitü personeli dışındaki kişilerle ilgili bir düzenleme yapıldı. Buna göre kolera aşısı üretiminde görev almak üzere belli mesai saatleri haricinde ve tek başına aşı üretimi işinin sonuna kadar çalışacak toplam 52 kadro oluşturuldu. Bu kadronun 5’i mütehassıs, 3’ü asistan, 1’i başlaborant, 8’i laborant, 9’u teknisyen, 3’ü memur ve 23’ü de hizmetliydi. Aşı üretim süresince bu çalışanlara 120 TL ile 40 TL arasında değişen ek mesai ücreti verilecekti. (BCA, 30-18-1-2 / 114 – 67, 15/17.10.1947)

Türkiye, Mısır’daki kolera salgınına karşı, 1947’de Mısır’a da kolera aşısı gönderdi. Başkanlık Cumhuriyet Arşivi’ndeki 3 Aralık 1947 tarihli ve 110243-516-1 sayılı belgeye göre Mısır Maliye Nezareti Müsteşarı Osman Abaza, 20.10.1947’de Elassas gazetesindeki yazısında, 12.11.1947 tarihli Ahbarülyevm gazetesini kaynak olarak göstererek Türkiye’nin Mısır’a 500 bin kolera aşısı gönderdiğini belirtmişti. (BCA, 30-10-0-0 / 267 – 800, 17/03.12.1947)

1965’te Hindistan’da başlayan kolera salgını kısa sürede İran’a ulaşınca Türkiye, yine bazı acil önlemler aldı. Bu kapsamda Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde kolera aşısı üretiminin artırılmasına ve stok yapılmasına karar verildi. 3 Mayıs 1966 tarihli ve 6/6394 sayılı, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay imzalı kararnameyle mesai saatleri dışında da aşı üretimi için düzenleme yapıldı. Ek üretim 28 Şubat 1967’ye kadar devam edecekti. Buna göre 58’i laborant olmak üzere toplam 76 personel çalışma saatleri dışında görevlendirildi. Hafta içi ve hafta sonu mesai dışı çalışma saatleri belirlendi. Personele, mesai dışında çalıştıkları saate göre fazla mesai ücreti ödenecekti. Ücretler, aylık 1250 TL ile 250 TL arasında değişecekti. (BCA, 30-18-1-2 / 195 – 32, 10/03.05.1966)

Diyeceğim o ki, bugün AKP iktidarı, Erken Cumhuriyet Dönemini yok sayan yeni bir tarih yazmaya kalksa da tarihi gerçeklerin yok edilmesi mümkün değildir.

Gerçek şu ki, Atatürk Türkiye’si 1930’lardan itibaren Ankara Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde kendi aşısını kendisi üretti. Bu dönemde Yunanistan’a, Suriye’ye, Irak’a tetenoz ve difteri serumları gönderildi. (Aksakal, s.227). Ayrıca Çin’e bir milyon kişiye, -bir habere göre- Mısır’a da 500 bin kişiye yetecek kadar kolera aşısı gönderildi.

Gerçek şu ki, 83 yıl önce Çin’e aşı gönderen bir Türkiye vardı, 83 yıl sonra Çin’den aşı bekleyen bir Türkiye var. 83 yıl önce Çin’e aşı göndermek “başarı”ydı; 83 yıl sonra Çin’den aşı getirmek “başarı” oldu. Gerisini varın siz düşünün!

KAYNAKÇA:

1- Başkanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA).

2- Cumhuriyet 15’nci Yıl İlavesi, 29 Birinci Teşrin 1938, s. 29.

3- Cumhuriyet, 16 Birincikanun 1938.

4- Fuat İnce, Fatma Yağmur Evcil, “Arşiv Belgeleri Işığında Türkiye’nin Salgın Tedbirleri”, Med J SDU / SDÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 2020: 27 (3) : s. 393-401.

5- H. İbrahim Aksakal, “Dr. Refik Saydam Önderliğinde Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetlerini Modernleştirme Çabaları,” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: 27, S: 1, s: 219-231, Elazığ-2017.