Orhan Pamuk, yeni romanına başladığını söy­ledi.

Orhan Pamuk, yeni romanının yarısına geldi­ğini söyledi.

Orhan Pamuk, yeni romanını yakında çıkara­cağını söyledi.

Orhan Pamuk, yeni ro­manını bitirdiğini söyledi.

Orhan Pamuk, yeni romanını 2017’de çıkaraca­ğını söyledi.

Orhan Pamuk, yeni romanını 2020’de çıkaraca­ğını söyledi.

Orhan Pamuk, yeni romanını 2021’de çıkaraca­ğını söyledi.

Orhan Pamuk, yeni romanının tanıtım video­sunu yaptırdı.

Orhan Pamuk, yeni romanı için yaptığı çizim­ler medyaya sızdı.

Orhan Pamuk, yeni romanının kitap kapağı­nı kendi çizdi.

Orhan Pamuk, yeni ro­manı için röportajlara başla­dı; -geç de olsa- Ayasofya tartışmasına katıldı.

Orhan Pamuk, –her ese­rinde olduğu gibi Doğu-Batı karşıtlığını yazdığı- “Veba Geceleri” adlı yeni roma­nına yaşadığımız pandemin­den çok önce başladığını söyledi.

Orhan Pamuk, yeni romanının kafasında otuz yılda oluştuğunu söyledi.

Orhan Pamuk, yeni ro­manına 3.5 yıldır çalıştı­ğını söyledi.

Orhan Pamuk... Orhan Pamuk... Orhan Pamuk...

Orhan Pamuk’un med­yadaki algı yönetimi çok başarılı.

Öyle ki: Romanı mat­baadayken Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı çiftiyle evinde çektirdi­ği fotoğraf bile sosyal med­yaya sızdırıldı. Doğal olarak yer yerinden oynadı. PR’ın iyisi kötüsü olmaz değil mi? Edebiyat artık “piya­saya” düşmüştür; değeri medyada yer alışı ile belir­lenmektedir.

Size bugün “Veba Gece­leri” romanını değil, başka bir kitap tanıtmak istiyo­rum.

Diyebilirsiniz ki, “o halde bu girişi niye yaptın?” sebe­bi var kuşkusuz...

CIA FONLARI


Taylan Kara...

Edebiyat eleştirmeni.

Üç ciltlik “Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefey­le Çökertme” kitaplarının her sayfasını bilgi edinerek, düşünerek, sonuçlar çıkara­rak okudum...

“Taylan Kara” adını biliyordum ama yazdıklarını dikkatli, ayrıntılı okuma­mıştım. Kitap sayfalarını çevirdikçe şaşırdım. Telefona sarıldım, tebrik ettim. Hat­ta Odatv’de yazmasını rica ettim.

-“Sizin başınızı belaya sok­mak istemem” dedi.

Edebiyat lobilerinin et­kisinden-gücünden bahsetti. Hemen her yazdığına engel çıkarmışlar...

Doğru, gerçekçi, önemli tespitleri var çünkü:

Orhan Pamuk gibi Üçün­cü Dünya Ülkesi yazarlarının sürekli “Doğu-Batı karşıtlı­ğını” yazarak Batı kültürel alanına nasıl girdiklerini adım adım takip ediyor.

“Örneğin” diyor; “kitap kapaklarında mutlaka cami motifi vardır!”

Bu özellikle de Ayasof­ya idi. (İktidarın hiçbir anti demokratik dayatmasına karşı sesi çıkmayan Orhan Pamuk’un son romanı çıkar­ken Ayasofya tartışma­sına katılmasını bu açıdan değerlendirin!)

Sadece kitap kapağıyla Batı kültürel hegemonyasına girilmez. CIA “kültür şubesi” fonlarıyla da desteklenmeniz gerekir. Hem cebinize para koyarlar, hem de “Ulusla­rarası Yazarlık Progra­mı” ile “yetiştirirler” sizi...

Bir anda “Doğu’nun Kafka’sı” diye övgüler alıve­rirsiniz Batı medyasından... Kitaplarınız çevrilir ardı ardı­na Batı dillerine...

Batı hayranı günümüz “Tanzimat münevverleri” bu “ rol model yazarla­rı” sadece edebiyatçı değil, her dediğinde büyük anlam bulunan “politik alim” diye yutturur kamuoyuna...

Keza:

ALAN -VEREN AYNI KİŞİLER


Taylan Kara kitabında edebiyat ödüllerinin seçici kurul üyelerini mercek altına alıyor.

23 edebiyat ödülü seçim kurulunun 16’sında –ki çoğu başkan- Doğan Hız­lan var!

Neler dönüyor buralarda?

Mesela... Duygu Ase­na Ödülü, seçici kurulda bulunan İpek Çalışlar’a veriliyor!

Mesela... Behçet Necati­gil Şiir Ödülü seçici kurulda bulunan Hilmi Yavuz’un oğlu Ali Hikmet’e veriliyor!

Mesela... TÜYAP İstan­bul Kitap Fuarı Danışma Kurul Başkanı Doğan Hız­lan kendini “onur yazarı” seçtiriyor!

-Mesela... Yunus Nadi Ödülü’nü edebiyat dalından 2002’den 2018’e kadar geçen 17 yılın 14 yı­lında Can Yayınları’ndan çıkan eserler ödül alıyor. Olabilir. Ancak ödülü veren beş üyenin dör­dü Can Yayınları yazarı!

Uzatmak istemiyo­rum... Edebiyat dünya­sı son kırk yılda neoliberal popülizmle çok kirletildi.

Taylan Kara diyor ki:

-“Bu toplumun 90’lı ve 2000’li yıllarda yaşadığı şeyin adı ‘entelektüel su­ikast’tır. Bu toplumda akıl, uzun süren bir suikastın kurbanı olmuştur. Bu top­luma kaba şiddetin dışın­da son derece programlı ve sistematik bir ideo­lojik şiddet uygulanmıştır. Kaba şiddetin etkisi kısa vadede ve geçici iken, ide­olojik şiddetin etkileri uzun dönemli ve kalıcıdır. Bugün gördüğümüz toplum­sal, kültürel, sanatsal yapı bu sistematik şiddetin doğrudan ürünleridir...”

Taylan Kara gibi çelikten kalemlere ihtiyacımız var.