Herkes şunu soruyor:

Erdoğan ne yapmak istiyor?

Erdoğan tüm bunları bilerek mi yapıyor?

Dövizin hali ne olacak?

Ülke nereye sürükleniyor?

Herkese aynı sözleri sarf ediyorum:

Aslında karşımızda iki Erdoğan var; stratejisi her an değişen bir Cumhurbaşkanı!

İlkinde Berat Albayrak’ın para politikasına “çözüm reçetesini” kaldırıp attı ve direksiyonu “temkinli” Lütfi Elvan-Naci Ağbal ikilisine emanet etti.

Fakat. Bu çok uzun sürmedi:

Elvan-Ağbal ikilisini göndererek paranın dümenini Berat Albayrak ekibinden Nureddin Nebati-Şahap Kavcıoğlu’na bıraktı.

O halde faiz indirimini savunan Berat Albayrak niye gitti? Bu tutarsızlığın sebebi ne? Bu soruyu bir kenara bırakalım...

Gelelim Erdoğan’ın bugün ne yapmak istediğine? Çok basit:

-İhracatı artırıp, ithalatı kısarak dış ticaret fazlalığı sağlamak...

-Yabancı kırılganlıkları onarmak...

-Artık TL’de olmayan yabancılara epey ucuz özelleştirilecek kamu varlıklarını satarak ülkeye dövizin girmesi sağlamak...

-Düşen faiz nedeniyle inşaat gibi sektörlerde canlanma yaratmak...

-Hayli ucuzlayan ülkeye daha çok turist çekmek...

-Yoksullaşan kitleleri popülist politikalar ile kazanmak...

Erdoğan’ın kafasındaki “reçete” bu!

Peki: Erdoğan başarılı olur mu?

ASIL HESABI ŞU


Erdoğan’ın “reçetesi” finans krizini iyileştirir mi?

Yoksa: Erdoğan’ın “reçetesi” finanstan sonra -iflaslar gibi- ağır ekonomik krize neden olur mu?

Bakınız:

Halkın-piyasanın iktidara güven meselesini geçelim.

Enflasyon oranının nerelere yükseleceğini, hayatın ne kadar pahalı olacağını geçelim.

Pandemi koşullarının sertleşip- sertleşmeyeceğini geçelim.

İthalat ürünü –petrol, demir, plastik gibi- hammaddelerde yapılacak zamları geçelim.

Dış ticaret tedarik zincirinin daha da bozulmasını geçelim.

Acilen ödenmesi gereken dolar cinsi iç-dış borçları geçelim.

Hele politik tutarsızlıkları geçelim.

Savurgan rant ekonomisine filan hiç girmeyelim.

ABD’nin faiz artırımı gibi dış faktörleri göz ardı edelim.

Batı ile yaşanan F-35 - S-400, Halkbank veya Kuzey Suriye, Akdeniz gibi dış ilişkilerin yumuşayacağı hayalini kuralım.

İşte tüm bunlar rağmen Erdoğan, başarılı olacağını hesap ediyor. Ve Haziran 2023 seçimine böyle girmek istiyor.

Kuşkusuz Erdoğan büyük “kumar” oynuyor!

20 yıldır yapmadığını iki aydır bu sebeple yapıyor.

“Paranın komutanlığını” artık bu sebeple kimseye bırakmıyor.

Dediklerine şüpheli bakan Elvan-Ağbal’ı bu sebeple görevden aldı.

İyi de... Erdoğan iki ay önce bir “rüya” mı gördü de, 20 yıllık ezberinin dışına çıktı? İddiaya göre, Elvan-Ağbal gibi temkinli para politikasıyla seçimi kazanamayacağını anladı! Yani tüm bu para politikasının arkasındaki gerçek; Haziran 2023 seçimini kazanmak idi!

Erdoğan bu “reçetesiyle” seçimi kazanır mı? Ki daha tehlikeli bir soru var:

YA BAŞARAMAZSA


Erdoğan aldığı bu sert kararlarla finansal istikrar sağlarsa Haziran 2023 seçimine güvenle girecektir. Ama. Tehlikeli soru şu:

Erdoğan’ın “reçetesi” önümüzdeki bir yılda başarılı olmazsa ne olacak?

Halk desteği azalan Erdoğan ne yapacak? 20 yıllık pratiğinden artık şunu biliyoruz:

Erdoğan sorunun kendinden kaynaklandığı gerçeğiyle asla yüzleşmeyecek; özeleştiri yapmayacaktır. Ki zaten buna inanmayacaktır. Ona göre suçlu bellidir, “üst akıl!”

Evet “üst aklın”, Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak “reçeteyi” etkisiz hale getirmek için çalıştığını belirtecektir.

Ki “üst aklın yerli işbirlikçisi” ilan edilecek kimi muhaliflere yine Silivri zindanı yolu gözükecektir!

Peki... Erdoğan, “üst aklı” ve “yerli işbirlikçilerini” suçlayarak Haziran 2023 seçimine gider mi? Yoksa... “Türkiye olağanüstü günlerden geçiyor” diye mi kararlar alır?

Anayasaya göre Cumhurbaşkanı, savaş, afet vd. gibi ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması halinde olağanüstü hâl ilan edebilir!

Şunu da hatırlatayım:

1982 Anayasası’nda; Milli Güvenlik Kurulu/MGK görüşü alınarak Cumhurbaşkanı başkanlığındaki Bakanlar Kurulu OHAL’e karar verip, konuyu TBMM’ye götürmesi esastı.

21 Ocak 2017 Anayasa değişikliğiyle; Cumhurbaşkanına, olağanüstü hâl yetkisini tek başına kullanma yetkisi verildi.

Neyse, tehlikeli “sulara” girmeyeyim!

Kimseyi panik havasına sokmamak lazım.

Umarım muhalefet de bu bilinçte hareket eder. Aksi halde sadece piyasalar değil, demokrasi de bu süreçten ağır yara alır. Sabır, sakinlik ister...