Dün:

Dünyada tarımsal üretimde kendine yeten yedi ülkeden biriydi Türkiye.

Bugün:

Su kaynaklarının azalması sonucunda kuraklık ve çölleşmeden en fazla etkilenen yedi ülkeden biri Türkiye.

Bir bakıyorsunuz seller var gündemde...

Bir bakıyorsunuz kuraklık var gündemde...

Hem doğayı tahrip ediyoruz hem de acı sonuçlarını yaşayınca şaşırıp kalıyoruz!

Bitki örtüsünü tahribata uğratma, bilinçsiz tarla açma, plansız arazi kullanımı, aşırı ilaçlama vs. erozyonlara, yangınlara, sellere yol açıyor.

Doğal dengelerin bozulmasıyla topraktan elde edilen fayda azalıyor. Bu da kuraklık gibi çevre-iklim felaketlerine yol açıyor. Kısır döngü aşılamıyor.

Bizim dönemimizde/1970’lerde okul müfredatında tarım dersi vardı. Öğrencilere, toprak ve su kullanımı konusunda eğitim verilirdi. Ya şimdi? “Yediğimiz su” nedir, kaç kişi bilir?

Her gün yiyeceklere harcanan “yediğimiz suyun”, içtiğimiz sudan çok daha fazla olduğunu kaç kişi bilir? Bir kişi tarafından tüketilen besini üretmek için, 2 bin ile 5 bin litre suya ihtiyaç olduğunu kaç kişi bilir?

Sanılıyor ki, çeşmeden aralıklarla su verilmesiyle sınırlı kuraklık sorunu...

PAHALILIK ARTACAK

Dünyada her yıl yaklaşık 4 bin 600 milyar metreküp su kullanıyor:

Bunun yüzde 70’i tarımda... (Türkiye’de yüzde 77)

Yüzde 20’si sanayide... (Türkiye’de yüzde 13)

Ve yüzde 10’u konutlarda tüketiliyor.

Bakınız:

Birkaç gün yağacak yağmur sizi kandırmasın; Türkiye, su zengini ülke değil.

Bugün:

Kişi başına düşen yıllık 1.400 m3 kullanılabilir su miktarı ile su sıkıntısı bulunan ülkeler arasında yer alıyor.

Yarın:

Kişi başına düşen yıllık 1.120 m3/yıl kullanılabilir su miktarıyla, su sıkıntısı çeken ülke durumuna gelecek.

Bu sadece çeşmeden akan suya yansımayacak, yenilecek suya/tarıma da büyük darbe vuracak! İtibarıyla hayat daha pahalılaşacak...

Bazı örnekler vermeliyim:

Bir litre pet şişe su üretmek için, 12 litre su harcanıyor.

Bir bardak çay üretmek için, 28 litre su harcanıyor.

Bir fincan kahve üretmek için, 40 litre su harcanıyor.

Bir beyaz kağıdı üretmek için, 100 litre su harcanıyor.

Bir kilo domates üretmek için, 180 litre su harcanıyor.

Bir kilo patates üretmek için, 900 litre su harcanıyor.

Bir kilo mercimek üretmek için, 1250 litre su harcanıyor.

Bir kilo ekmek üretmek için, 1300 litre su harcanıyor.

Bir külah dondurma üretmek için, 1500 litre su harcanıyor.

Bir kilo pirinç üretmek için, 3400 litre su harcanıyor.

Bir kilo peynir üretmek için, 5000 litre su harcanıyor.

Bir kilo koyun eti üretmek için, 6100 litre su harcanıyor.

Bir kot pantolon üretmek için (1 kg pamuk), 10800 litre su harcanıyor.

Bir ayakkabı üretmek için (1 kilo deri), 16600 litre su harcanıyor.

Endüstriyel ürünlerde daha çok su harcandığını tahmin edersiniz...

VAHİM DURUM

Fatih, İstanbul surlarına dayandığında Bizanslıların melek cinsiyetini tartışması gibi Türkiye’deki din/kültür ağırlıklı yüzeysel gündemle oyalanıyoruz. Oysa...

Ülkemizi kuraklığa karşı dayanıklı hale getirmemiz şart. Ne yazık ki iktidarlar bu konuda pek ilerleme kaydetmiyor. Devletin her raporunda şu cümle var:

-“Tarımsal üretimin artırılmasında toprak ve su kaynaklarının doğru ve bilinçli yönetimi esastır.”

Peki, bu gerçekleştiriliyor mu? Su kaynakları akılcı kullanılıyor mu? Hayır.

Tarımsal üretim, su kıtlığının hem ana nedeni, hem de israfın temel sebebi...

Ana hedef, daha az suyla daha fazla üretim yapmak! Yani, birim sudan maksimum faydayı elde etmek...

Su politikası olan ülkeler, hangi ürünün ne kadar suya gereksinim duyduğunu bilerek toprağa ne ekileceğine müdahale ediyor. Türkiye’de ise iktidarlar planlamaya karşı çıkıyor! Planlamayı komünistlik sanıyor! Oysa:

Dün:

1980’ler başında 28 milyon hektar (ülke topraklarının üçte biri) tarım arazisiydi.

Bugün:

Bu arazilerin büyüklüğü 4.5 milyon hektar düştü. Ki ekilen 8.5 milyon hektar tarım alanının yüzde 74’ünü sulayabiliyoruz! Tarım arazisi küçülmesine rağmen su yetmiyor.

Vahametin farkında mısınız?

Mesele sadece çeşmeden akan su değil.