Ahmet Şerif İzgören’in “Süpermen ve Uğur Böceği” kitabında anlattığına göre; yoksul sayılabilecek bir ailenin çocuğu olan Nuri Tanrıseven, 1915 yılında Manisa-Demirci’de dünyaya geldi.

Çok zeki ve başarılı bir öğrenciydi...

Liseyi Manisa’da bitirdikten sonra, İçişleri Bakanlığı’nın düzenlediği bir sınavı birincilikle kazanarak yurt dışında eğitime gönderildi.

Yurda dönüşünde girdiği sınavlardan da geçince, Balıkesir-Burhaniye’ye maiyet memuru (kaymakam adayı) olarak atandı.

★★★

İlçenin iki köyü arasında yıllardır hudut ve mera ihtilafı sürüp gidiyordu.

Genç memur günün birinde at sırtında bu uzak köylere gitti ve tarafları dinledi.

Sonuçta şuna karar verdi:

Merayı sahip olması gereken köy değil, zorla ele geçiren diğerleri kullanıyorlardı!..

Ancak bırakmaya hiç de niyetli değillerdi.

Yolculuğa çıkmadan önce köylerle ilgili araştırma yapmış ve meraya el koyanların kabadayılıkları hakkında bilgi sahibi olmuştu.

Öylesine gözü karaydılar ki yer yer tehditkar konuşuyorlar, sonuç alamayınca da rüşvet teklif etmekten bile çekinmiyorlardı!

Hakları gasp edilen köylüler ise korkularından ses çıkaramıyorlardı!..

★★★

Genç ve idealist maiyet memuru belgeleri de inceledikten sonra kararını açıkladı:

“Mera mağdur edilen köylülere aittir!..”

Karşı köyün kabadayıları kafalarını kaldırıp dayılanmaya “Biz bunun hesabını sorarız” demeye başladılar.

Nuri Tanrıseven, gençliğinin ve temizliğinin verdiği cesaretle “Elinizden geleni ardınıza koymayın! Benim kimseden korkum yok.” dedi.

★★★

Akşam olmak üzereydi.

Yörede onlardan başka konaklayabileceği bir köy yoktu. İhtilaflı köylerden birinde kalmayı tercih etmiş olsa, çıkar sağladığı düşünüleceğinden, atına atlayarak yola koyuldu.

Gece soğuk, karanlık koyuydu! Vahşi hayvanların ürkütücü sesleri vadilerde yankılanıyordu.

Nedense aklına birden sağ ayakkabısının altındaki delik geldi.

Gün boyu altı delik ayakkabıyla dolaşmış, köylüler görmesinler diye bacak bacak üstüne bile atmamıştı!

İçinden, “Allah’ım” dedi “Beni yüce devletimize memur yaptın, makam verdin ama ayakkabımın altı delik dolaştırıyorsun. Hiç olmazsa biraz para ihsan eyle de delik ayakkabı ile dolaşmayayım!..”

★★★

O sırada ileride karaltılar belirdi.

Hemen bir elini tabancasına attı, diğeriyle atının dizginlerini çekip durdu.

“Ya eşkıyalar yolumu kestiler ya da intikam peşindeki köylüler...” diye düşünüyordu.

Karaltılar yanına yaklaşınca rahatladı. Çünkü gelenler meranın asıl sahibi olan köylülerdi.

İçlerinden en yaşlısı “Selamünaleyküm memur bey” dedi.

-Ve aleyküm selâm!

“Bizi tanıdın mı?”

-Evet! Gündüz beraber değil miydik?

“Memur Bey, o köydekiler yıllardır devletten gelen herkesi yedirdi, içirdi. Bazen de korkuttu! Bu nedenle kimse bu evraklara rağmen, cesaret edip senin gibi doğru karar veremedi. Sadece onları mı? Bizi de tehditle sindirip susturdular. Ama sen korkmadın ve bizi büyük bir beladan kurtardın. Ardından biz aramızda konuştuk ve para topladık. Ne olur yanlış anlama!. Biz senin hakkını ödeyemeyiz ama hiç olmazsa şu parayı al!..Almazsan hakkımızı helâl etmeyiz!..”

Genç kaymakam adayı güldü:

“Bakın, sizin iyi niyetinizden hiç şüphem yok ama bir daha hiçbir devlet görevlisine para teklif etmeyin. Ben de bu söylediklerinizi duymamış olayım. Hadi uğurlar olsun!..” dedi ve atını dörtnal sürerek uzaklaştı.

★★★

Yolda bir delik ayakkabısına baktı, bir de gökyüzüne.

“Ey yüce Allah’ım” dedi. “Beni bunlarla sınıyorsan hiç boşuna uğraşma!..”

★★★

Nuri Tanrıseven hep küçük yerlerde kaymakamlık yaptı, çok başarılı hizmetler verdi.

Büyük makamlara gelmemesine rağmen, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun eşsiz emaneti Cumhuriyet’e hep inandı. 

★★★

Bir de günümüzün gözü doymamışlarına bakın!

Yazımızı rahmet ve minnetle andığımız Nuri Tanrıseven gibi dürüstleri ayırarak noktalayalım:

Onları Allah ıslah etsin, gözlerini toprak doyursun!..