Büyük Önderimiz Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sadece birkaç ay sonra, 3 Mart 1924 tarihinde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdu. Aynı yıl, 29 merkezde İmam Hatip Okulları açtı.

Bu konu çok tartışıldı! Ağır bir savaştan çıkmış, üretken kuşaklarını Milli Mücadele’de kaybetmiş, henüz birkaç aylık Cumhuriyet’in öncelikleri bunlar mı olmalıydı?

Bu soruyu soranlar Atatürk’ün, Kuran dâhil çok sayıda kitap okuduğunu bilmeyenlerdi. Ayrıca Ortadoğu’daki görevleri sırasında Kur’an’ın Peygamberimizden hemen sonra terk edildiğini, (Furkan-30) İslam’ın bir saltanat sürdürme veya menfaat aracına dönüştürüldüğünü ve uydurulan bu din pratiklerinin Türk milletine de dayatıldığını fark etmişti.

Samimi inananlar, din üzerinden çıkar sağlayanların yaydıklarının Kur’an dışı şeyler olduğunu bilemiyor ve bunun zararını görüyorlardı.

★★★

Atatürk düşmanı bir çevrede yetişmiş olmasına karşın hem Kur’an’ı hem de Atatürk ve devrimlerini çok iyi okuyup anlayan bir aydın olan ünlü deniz ressamı Mustafa Günen, o süreci şöyle anlatıyor:

“Atatürk Nutuk’ta “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz” dediğinde bunu kişisel fikri olarak söylemedi, Kuran’ı çok iyi anladığı için ifade etti. Diyaneti bu nedenle kurmuş, İmam hatip okullarını aynı nedenle açmıştı. Ancak ne yazık ki pek ilgi görmeyen bu okullar kısa süre sonra kapatılmıştı. İlahiyat Profesörü Hayrettin Karaman, o süreci bir köşe yazısında şöyle açıklamıştı:

“Bu okulların müdürleri özel bir din eğitimi görmemişlerdi ve amaçları Cumhuriyet’e bağlı, “aydın din adamları” yetiştirmekti. Ders saatlerinin çoğu bilim ve yabancı dil dersleriydi ve dinle ilgili dersler ikinci plandaydı. Böyle bir okula dindar halkın rağbet etmeyeceği tabii idi. 1929 yılında sayıları 2’ye düşen İmam Hatip Mektepleri 1930’da “öğrenci yokluğu” gerekçe gösterilerek tamamen kapatıldı.” (8 Mayıs 2015, Yeni Şafak)

★★★

Oysa herkes bilir ki Kur’an, İmandan önce oku diye başlayan bir kitaptır. Aynı Kur’an, evrendeki tüm fizik oluşumların birer ayet olduğunu söyler. Örneğin BAKARA-164 de yeryüzü ve atmosferdeki fiziki olayları sayar ve “aklını kullanan bir topluluk için nice ayetler (deliller) vardır” diye bitirir. 700’den  fazla yerde bilimi emreder, bilime gönderme yapar,  yönlendirir ve uyarır. Bu bağlamda, eğer Kur’an’a göre yaratılışın tamamı ayet ise, o zaman bu ayetleri okumanın, öğrenmenin tek yolu fen bilimleridir, başka yolu yoktur!..

★★★

Bunu doğrulayan bir ayet vereyim:

Ali İmran.18- “Allah, melekleri ve adaleti gözeten ilim sahipleri şahittir ki O’ndan başka ilah yoktur. (Evet) O’ndan başka ilah yoktur. Güçlüdür, doğru hüküm verendir.” Görüldüğü gibi ayet, Allah’ın şahitleri olarak, kendisi dışında yalnızca melekleri ve bilim insanlarını sayıyor.

İşte geleneksel uygulamaları izleyen İslam dünyasının maalesef bir türlü göremediği, idrak edemediği ilahi gerçek budur. Bilim, Kur’an’ın olmazsa olmaz önceliğidir. Yani Kur’an perspektifinden bakılınca, asıl bilim dersleri, din dersidir. Zaten bugün İmam Hatip Liseleri’nin müfredatına bakarsanız pozitif bilimler ve fen dersleri, din derslerinin nerdeyse iki katıdır. Görüldüğü gibi; onun zamanında maalesef itibar edilmeyen bu okullar, şimdi Atatürk’ün çizgisine gelerek, onu haklı çıkarmışlardır.

★★★

Yine Atatürk parasını kendi cebinden ödeyerek, Elmalılı Hamdi Yazır’a Türkçe Kur’an meali yazdırmıştır. Bugün Atatürk’ü sevmeyen, hatta düşman olanların bile evlerinde birkaç çeşit Türkçe Kur’an meali vardır. Üstelik Hamdi Yazır meali, ilahiyatçıların referans mealidir. Rahmetli babam, vefatından on küsur yıl önce bir gün bana “Bak Mustafa, artık Elmalı’nın Türkçe mealini okuyorum” dedi. Şaşırdım ve “Hayrola baba altmış senedir okumadın şimdi ne oldu” dedim. Bana sebebini şöyle anlattı; “Geçen gece rüyamda Peygamberimizi gördüm bana, “Adem, artık şu Kur’an’ı Türkçe oku” diyerek azarladı ”dedi. Yani babam, farkında olmadan gerçeği görerek Atatürk’ü doğrulamış oldu.

★★★

Diyanet’e gelince; İslam tarihinde, İslam dünyasında Kur’an’ın amacına uygun böylesine mükemmel bir yapılanma hiç olmadı! İlahi tebliğ çok açık olarak inancın ve sosyal yaşamın akıl işletme ve bilimle oluşturulmasını şart koşar. Kur’an’ı çok iyi anlayan Atatürk, toplumun Kur’an dışı geleneklere göre sürdürülen inanç yaşamını Kur’an çizgisine getirmek için aydın ilahiyatçılardan oluşan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuş,  bunun için imam hatip okulları açmıştır. Bunlar Kur’an’a, dine yapılmış tarihte bir benzeri olmayan en büyük hizmetlerdir.

★★★

Atatürk öncelikle Diyanet’i kurarak üstüne düşeni yapmıştır. Bu yüzden Atatürk’ü anması, ona müteşekkir olması gereken kurumların başında Diyanet gelir. Ve de Diyanet’teki ezici çoğunluk, bu durumu bilir ve Atatürk’ü saygı ile anarlar. Ne yazık ki içlerinde bu gerçeği görmemekte hala ısrar edip, Atatürk’e saygısızlık edenler oluyor. Onlar için bir ayet vererek bitireyim:

HAC-38. Biliniz ki Allah iman edenleri korur. Şu da muhakkak ki Allah, hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez!..”