Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Komutanlara Suikast, Odatv ve Fenerbahçe kumpasları çöküp, mağdurlar cezaevinden çıktıklarında Deniz Kuvvetleri’nin “efsane” subaylarından emekli Binbaşı Levent Bektaş’ı aramıştım.

Kendisine hem geçmiş olsun dileklerimi iletmek, hem de düşündüğüm televizyon röportajı hakkında konuşmak istiyordum.

Telefon açıldı ve “Alo...” der demez kapandı. Meşgul olabileceğini düşünürken bu kez “o” aradı:

“Kusura bakmayın, cezaevine girdiğimde dokunmatik telefonlar yoktu. Yanlış bir düğmeye basmışım, o nedenle kapandı” dedi.

Konuştuk ve vedalaştık. Yaklaşık 10 dakika sonra telefonum yine çaldı... Ekrana düşen numaraya baktım, arayan yine kendisiydi.

“Buyurun...” dedim. “Lütfen bağışlayın Uğur Bey, yine
yanlış bir düğmeye basmışım. Alışmak biraz zaman alacak galiba!”
dedi.

Telefonu kapatırken acı acı gülmüştük!..

★★★

Bu görüşmeden yaklaşık yarım saat sonra, elektronik postama, değerli okurum, yazar Türkan Şanverdi Avcı’dan bir mektup gelmişti.

Ne tesadüftür ki o da “En son bıraktığımda...” başlığını taşıyan yazısında aynı konuyu ele almıştı.

Cezaevi yıllarının “kumpas” tutsaklarının yaşamlarından neler alıp götürdüğünü kalplere seslenen şu satırlarla anlatıyordu:

“...Beni bu duyguya sürükleyen, 5 yılın ardından cezaevinden tahliye olan Levent Bektaş’ın bir röportajı oldu.

Yaşadıklarına, maruz kaldığı adaletsizliğe dair pek çok şey anlatmış ama, bir cümlesi var ki, okuduğumdan beri kafamda yankılanıp duruyor, hatta rüyalarıma giriyor.

‘En son bıraktığımda, cep telefonumun en büyük özelliği, fotoğraf çekmesiydi, şimdi her şeyden daha akıllılar!..’

Levent Bektaş, dokunmatik telefonları kullanmada yaşadığı zorlukları anlatırken söylemiş bunları.

İnsan hayatından haksızca, adaletsizce, vicdansızca
çalınmış yılları yüzümüze vurmuş ‘En son bıraktığımda...’ diyerek.


Kavgaları, yolsuzlukları, rüşvetleri, yüzlerce milyon dolarları falan bir süreliğine unutun ve lütfen hayatınızdan 5 yılın çalındığını düşünün...

★★★

Mesela ‘En son bıraktığımda, kızım üniversite sınavına hazırlanıyordu, şimdi mezun olmuş’ dediğinizi.

Ya da ‘En son bıraktığımda, oğlum evli değildi, şimdi 2 yaşında bir torunum var...’

‘En son bıraktığımda annem bana börek yapıyordu, ona söylememişler zindanda olduğumu. Oysa şimdi hayatta değil!..’

‘Babamla kavga ederdik her gün, hastalanmış, beni hatırlamadı bile!..’

‘En iyi arkadaşım evlenmiş, bir başkası boşanmış görmeyeli...’

‘Sevdiğim onlarca sanatçı yaşamlarını yitirmiş, ismini hiç duymadıklarım çıkmış ortaya...’

‘Sosyal medya diye bir şey gelişmiş!..’

‘Mevsimler değişmiş, kış kışlığını yaz yazlığını bilmez olmuş, bahar diye bir mevsim zaten kalmamış!..’

‘Binalar, yollar, gökdelenler yapılmış, her boşluk yağmalanmış, insanlara adım atacak yer bırakılmamış!..’

‘Doğum günleri, yılbaşılar, bayramlar geçmiş...’

‘Bildik yüzlerin hepsinde çizgiler derinleşmiş...’

‘Ne mutlu günlerinde, ne de üzüntülerinde hiçbiri beni yanlarında görememiş...’

‘Takvime göre 5 sene yaşlanmışım, ama bana göre de yarım asrı geride bırakmışım!..’

★★★

Bir düşünün bütün bunları yaşadığınızı...

Sahte deliller, gizli tanıklarla tutsak alınan hayatınızdan hiç yaşayamadığınız o 5 yılı kim, nasıl telafi edebilir?

O çalınan yılları size kim geri verebilir?

Yüreğinize oturan o acıları kim silebilir?..”

★★★

Belki de bir tek şey değişmedi “Efsane” Komutan Bektaş...

En son bıraktığınızda “adalet” yoktu bu ülkede!..

Bu yazıyı yayımladığım 2014 yılında da yoktu, şimdi de yok!..