Dün ABD’de okuyan bir üniversite öğrencisinden şu e-posta geldi:

“Henüz 21 yaşındayım. Bir eczaneden internet aracılığıyla randevu aldım. Bugün de gidip ilk doz Pfizer-BioNTech aşımı oldum. Pasaportumun dışında ne öğrenci kimliğimi sordular, ne de başka bir belge!.. Burada isteyen herkes kolaylıkla aşısını oluyor ve aşı karnesini alabiliyor!..”

★★★

Öğrencimizin yazdıklarını okurken, zamanında aşı olamadıkları için yitip giden insanlarımızı, günlük vaka sayısının 30 bini aşmasına ve virüsün bulaşma hızının müthiş artmasına karşın, kendilerine aşı sırasının ne zaman geleceğini bilemeyen yurttaşlarımızın yaşadıkları çaresizliği
düşündüm.

Bir de efsanevi Dr. Refik Saydam’ın adını taşıyan Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün AKP iktidarınca kapatılmış olmasının ülkemize çıkardığı acı maliyeti.

Bakın bu güzide kurumun eski Başkanlarından, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı, değerli bilim insanı Prof. Dr. Sedat Arıtürk bu ağır faturayı nasıl anlatıyor:

★★★

“O büyük insanın kurmuş olduğu bu müessese, ilk yıllarında tifüs, kolera, tetanos hatta kuduz ve grip aşıları ile yılan, akrep serumları ve daha birçok serum çeşitlerinin üretimini sağlayarak, ülke ihtiyacını karşıladığı gibi, bir kısmını da yurt dışında ihtiyacı olan ülkelere ihraç etmiştir.

★★★

Bu çok önemli müessesede başkanlık yaptığım yıllarda, bugün hâlâ ithal edilen tüm aşıların ülkemizde üretilmesi konusunda oldukça ciddi ve kapsamlı bir rapor hazırlamıştım. Bunlar arasında polio (çocuk felci), kızamık, hepatit aşıları olmak üzere, birtakım biyolojik ürünlerin bünyemizde yapılması da yer almaktaydı.

Dünya Sağlık Örgütü ile temas kurarak Dr. Perkins başkanlığındaki bilim insanlarından oluşan bir heyetin müessesemize gelmesi sağlandı. Günlerce bizim uzmanlarımızla birlikte çalışılarak yerli aşı üretimi konusunda gerekli bina, ortam, yöntemler ve cihazlarla deney hayvanları için uygun koşullar hazırlandı.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin bu konudaki olumlu görüşleri de alındı. Enstitümüzde görev yapan uzmanlarımız Kopenhag’daki Dünya Sağlık Örgütü’nde üç ay kadar eğitim gördüler ve üretim konusunda her şey hazır halde geldi.

Konu, Sağlık Bakanlığı aracılığı ile Resmi Gazete’de yayımlandı. Ama daha sonra yerli üretimin çok da fizibıl (uygun) olmayacağı düşünülerek, aşı üretim projesi hayata geçirilmedi. Eğer bu aşıların üretimine başlanmış olsaydı, bilimselliğimiz kanıtlanacak ve ithalat için ödenen dövizler ülkemizde kalacaktı.

★★★

Dr. Refik Saydam’ın kurduğu bu müessesede çalışan kendi konularında uzmanlaşmış bilim insanları her türlü bilimsel yeterliliğe sahiptiler. Nitekim o yıllarda Rusya’dan ithal ettiğimiz kızamık aşısının etkinliğini kaybettiğini, viroloji uzmanlarımızın tespit etmeleri üzerine, aşıların iptalini sağlamıştık. Akabinde Rus Sağlık Bakan Yardımcısı, beraberindeki bilim insanlarıyla birlikte ülkemize geldiler ve onlar da bizim laboratuvarlarımızda aşılarla ilgili testler yaptılar. Sonuçta haklı olduğumuzu ifade ettiler ve bunların yerine, yeni üretilen aşılardan tedarik olundu.

★★★

Eğer Dr. Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün bu önemi yeterince takdir görebilseydi, burada çalışan bilim insanlarının da bu örnekteki gibi, birçok aşıyı, hatta günün konusu olan Covid-19 aşısını da gerçekleştirilmeleri sürpriz olmayabilirdi. Bugün böylesine yararlı ve stratejik bir müessesenin kapanmış olması, herkes gibi beni de üzmektedir...”

★★★

Bu değerli kurumu kapatarak bindikleri dalı kesenler, ülkenin içine sürüklendiği döviz sıkıntısı ve plansızlık nedeniyle yeterli dozda aşıyı zamanında getiremediklerinden, şimdi yerli aşı üretebilmek için çalmadık kapı bırakmıyorlar.

Oysa Refik Saydam kapatılmamış olsaydı, yerli aşı burada üretilecek, insanlarımız aşısızlıktan ölmeyecek  ve dövizlerimiz yurt dışına gitmeyecekti!..

Neresinden baksanız telafisi mümkün olmayan çok acı bir maliyet değil mi?..