“Fakirlik ve baskılarla biten bir faciayı yaşıyoruz” diyen İYİ Partili Dr. Aytun Çıray’dan çarpıcı açıklamalar...


Çıray, “Biz, amacı tek adam rejimini tahkim etmek olan bu tür sözde revizyonlara asla kulak asmayacağız. Halkı aldatma ve oyalama taktiklerine alet olmayacağız” dedi, parlamenter sisteme dayalı yeni anayasa vurgusu yaptı


Değerli okurlarım,

Son 10 yıldır ‘en kritik’ veya ‘en hayati’ sıfatlarını kullanmadığımız tek bir seçim veya referandum olmadı. Ama İYİ Parti Genel Başkan Başdanışmanı, İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray, bu tanımlamayı önümüzdeki 2 yıl için yapıyor. Ayrıca bu süreyi Cumhuriyet tarihimizin en önemli 2 yılı olarak niteliyor.

İYİ Parti Genel Başkan Başdanışmanı İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray


Söyleşimize buna neden gerek duyduğunu sorarak başlıyorum.

AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Sayın Dündar, bu yıl 29 Ekim’de Cumhuriyetimizin 98. yılını kutlayacağız. Maalesef yine saf bir bayram coşkusu ve neşesinden mahrum kalacağız ve Covid-19 salgınının daha da derinleştirdiği çok boyutlu bir buhranın acıları eşlik edecek. Bu noktaya 19 yıllık AKP iktidarlarının kötü biçimlendiren radikal ideolojik zihniyetinin kaçınılmaz sonucu olarak bir tek adam rejimini inşa etmesiyle geldik.

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Neden kaçınılmaz?

(A.Ç.): Radikal İslamist zihniyetin fıtratı başka türlüsüne müsaade etmez de ondan. Biz millet olarak bunun başımıza ördüğü çorapların büyüklüğünü gerçekten yeni yeni idrak ediyoruz. Ne yazık ki ‘geç olsun güç olmasın’ deyişiyle teselli bulacak halde değiliz. Çünkü ‘hem çok geç oldu, hem de çok güç oldu!..’ Bizden 23 Nisanların çocukluk neşesi, 19 Mayısların gençlik enerjisi, 30 Ağustosların zafer gururu, 29 Ekimlerin kurucu özgüveni, 10 Kasımların ortak hüznü çalınıp değersizleştirilmeye çalışıldı. Bizi insanlığın ufkunda evrensel değerleri bir ilke olarak yansıtan bir millet ve milli devlet kılan ne varsa; hepsi bir rövanş ve düşmanlık hıncıyla yerle bir edildi. Önümüzdeki manzara maalesef çok üzücü: Demokrat bir anayasal cumhuriyeti teşkil eden temel değerler, bu değerler üzerinde yükselen kurumlar artık yok veya sadece görünüşte var.

SONU FAKİRLİK VE BASKILARLA BİTEN BİR FACİAYI YAŞIYORUZ

(U.D): Bu sert değerlendirmenizi açar mısınız biraz...

(A.Ç.): Türkiye Cumhuriyeti ‘muasır medeniyete ulaşma ve onu ileriye taşıma’ idealiyle kuruldu. Nihai hedef medeni bir cumhuriyetti.

(U.D.): Medeni cumhuriyetle neyi kastediyorsunuz?

(A.Ç.): Medeni bir cumhuriyet, mutlak kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü temelinde bütün vatandaşların hak ve özgürlüklerini tam bir eşitlikle garanti eden anayasal bir parlamenter demokrasidir. Medeni cumhuriyette, millet iradesi sadece sandığa indirgenemez. Kuvvetlerin her biri, yani yasama, yürütme ve yargı birbirlerini kontrol edip dengeleyen kurumsal varlıklarıyla millet iradesini temsil ederler. Bu kuvvetlerden birisi, özellikle de yapısı gereği buna çok yatkın olan yürütme kuvveti, diğer ikisi üzerinde hakimiyet kurup onları kendi uzantısı kılmışsa sonuç tam bir faciadır. Sonu fakirlik ve baskılarla biten çok boyutlu bir facia! İşte biz şu anda böyle bir faciayı yaşıyoruz.

(U.D.): Bu tespitinizin biraz daha ayrıntıya ihtiyacı var...

(A.Ç.): Küresel Covid-19 salgınıyla baş etmekte, onun özellikle ekonomiden eğitime olumsuz etkilerini hafifletmekte neden bu kadar başarısız olduk? Gençlerimiz, özellikle de en donanımlı olanları neden sürekli Türkiye’den gitme hayali kuruyorlar?

İYİ PARTİ MEDENİ CUMHURİYET İÇİN DEĞİŞİMİ HEDEFLİYOR

(U.D.): Sayın Bahçeli geçenlerde, yeni anayasa ön sunumunda “1923’ün Cumhuriyet’in 100. yılı olması nedeniyle” 100 madde olarak hazırladıkları yeni anayasa metninin tamamlandığını belirtti. Ardından da Sayın Cumhurbaşkanı’nın AKP’nin yeni anayasa yazımının çok yakında bitirilip kamuoyuyla paylaşılacağı açıklamaları geldi. Bütün bunları medeni bir cumhuriyet hedefi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

(A.Ç.): Bu sorunuzun cevabı için önce yukarıda eksik kalmış birkaç noktaya dikkat çekmek gerekir. Mustafa Kemal Atatürk, ‘sabit bir medeniyet ideali’ diye bir şeyin olmadığını çok iyi biliyordu. Bu nedenle medeniyetin önüne ‘çağdaş’ sıfatını getirmiş ve değişimin kaçınılmazlığını vurgulamıştır. Buradaki ‘medeni bir cumhuriyet’ hedefinin içeriği işte bu kaçınılmaz değişim anlayışını yansıtıyor. Bu anlayışla İYİ Parti, medeni cumhuriyet için değişimi hedefliyor. Yani Sayın Akşener’in ifade ettiği ‘güçlendirilmiş ve iyileştirilmiş parlamenter sistem’ anayasası kısaca 21. yüzyılın gereklerine uygun bir değişim anayasasını tarif ediyor.

(U.D.): Yani Millet İttifakı’nın güçlendirilmiş parlamenter sistemi esas alacak yeni anayasa projesinin güçlü bir tarihsel zemine ve meşruiyete sahip olduğunu mu düşünüyorsunuz?

(A.Ç.): Tamamen dediğiniz şekilde düşünüyorum. Dolayısıyla Genel Başkanımızın güçlendirilmiş parlamenter sisteme dayalı anayasa vurgusu muazzam bir önem taşıyor. Türk Milleti’nin medeni modernleşmedeki istikametini güncel koşulların ışığında yeniden tarihi rotasına oturtuyor.

(U.D.): 12 Eylül 1980 darbesinden önce merkez demokratik sağ geleneğin temsilcileri olan Demirel ve Özal’ın düşündükleri gibi, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğüne dayalı ABD tipi bir başkanlık sisteminin bir alternatif olarak dahi tartışılabilir hiçbir yanı olmadığını mı savunuyorsunuz?

(A.Ç.): Onların düşüncelerindeki başkanlık sisteminin, yolları 19 yılda döşenen mevcut ucube rejimle uzaktan yakından ilgisi yoktu. Ve zaten bu rejimin uygulamalarına birazcık tanık olsalardı ABD türü bir başkanlık sistemine dahi bakışları değişirdi. Bu sistemin uzlaşmalara kapalı, çatışmaları teşvik eden bir siyasi iklimde çok tehlikeli sonuçlar doğuracağını kabul ederlerdi. Biz bu 19 yılda mutlak kuvvetler ayrılığının hayati önemini yaşayarak öğrendik. Çünkü Ergenekon, Balyoz gibi davalarda yürütmenin başındaki şahsiyet, ben bu davaların savcısıyım diyebildi. Parlamenter sistemi günah keçisi haline getirdi.

KEYFİLİK BASİT SORUNLARIN BİLE ÇÖZÜMÜNÜ YOZLAŞTIRIR

(U.D.): Sizce kuvvetler birliğini hayatın pratiğinde tehlikeli kılan nedir?

(A.Ç.): Sayın Dündar, ayrıştırma, kutuplaştırma, dışlama ve keyfilik kuvvetler birliği rejiminin ayakta kalması için şarttır. Keyfilik otoriterlik ve totaliterliğin şiddetini arttırır. Keyfilik, nasıl çözülecekleri bilimsel, teknik ve idari olarak çok iyi bilinen sorunların çözümlerini dahi yozlaştırır, etkisiz kılar. Esasen bu gerçeği Suriye politikalarında ve şu anda Covid-19 sürecinde büyük maddi-manevi bedeller ödeyerek görüyoruz. Sadece utanmadan ‘tam kapanma’ denilen skandal uygulama dahi keyfiliğin ağır maliyetini kavramak için yeterlidir. Neticede de keyfilik en tepeden, yani tüm kuvvetlerin kendisinde toplandığı şahsiyetten, gücünün kullanımı delege ettiği yöneticilere sirayet eder. Öyle ki iş, ‘bana göre’ denilerek ‘yürüyüş şeklinde’ suç teşhis etmeye kadar varır. Türkiye ne yazık ki 19 yılın sonunda böyle bir iflas ve çökme noktasına getirilmiştir. Bu nedenlerle Cumhur İttifakı’nın sorumlularının kendi aralarındaki stratejik paslaşmalara dayalı yeni anayasa projelerini dikkate bile almıyoruz.

(U.D.): Yani Cumhur İttifakı’nın yeni anayasa önerisi Millet İttifakı tarafından tartışmasız ret mi edilmeli? Öneride Cumhurbaşkanlığı Sistemi Meclis’i de güçlendirecek şekilde revize edilse bile bu tavizsiz tavır mı alınmalı?

(A.Ç.): Biz zaten Devlet Bahçeli’nin taktik yeni anayasa ön sunumu sırasında bu tavrı aldık. Tüm kapıları kapattık.

(U.D.): Anladığım kadarıyla Cumhur İttifakı’nın yeni anayasa önerisi stratejik bir paslaşmadan ibaret diyorsunuz. ‘Stratejik paslaşma’ ile neyi kastediyorsunuz?

(A.Ç.): Şüphesiz Sayın Bahçeli’yle Erdoğan arasındaki süreç yönetimindeki rol paylaşımını kastediyorum.

TÜRKİYE’Yİ BUGÜNLERE GETİREN YOLLARI ERDOĞAN’A BAHÇELİ AÇTI

(U.D.): Biraz daha açar mısınız?

(A.Ç.): Türkiye tam 19 yıldır Sayın Bahçeli’nin özellikle erken seçim kararlarındaki belirleyici pozisyonunu tartışıyor. AKP’yi iktidara getiren 3 Kasım 2002’deki erken seçim talebi tüm yerleşik partiler için felaket oldu. 2002-2007 arasındaki 5 yıl, AKP’nin FETÖ’yle birlikte devletin bütün kritik kurumlarına kök salmasını sağladı. Sayın Bahçeli’nin başlattığı 16 Nisan 2017 referandumu süreci de Meclis’te kurulan FETÖ Darbesini Araştırma Komisyonu’nun çalışmalarının etkisiz kalmasına yol açtı. 2015 Kasım’ındaki tekrar seçimle, 2018 Haziran’ındaki baskın seçim kararlarının alınmasında da son derece etkili oldu. Yeni anayasa önerilerini işte bu stratejik iş bölümünün ve paslaşmaların son aşaması ve örneği olarak değerlendirmek gerekir. Türkiye’yi bugünlere getiren yolları Erdoğan’a hep Bahçeli açtı.

CUMHUR İTTİFAKI BİR ERKEN SEÇİME GİTMEKTEN KAÇIYOR

(U.D.): Amaçlanan ne peki?

(A.Ç.): Yine bir taşla çok kuş vurmayı hedefliyorlar. Birincisi; Bahçeli’nin ön sunumda artık ‘Türk Tipi Başkanlık’ dediği ve insanımızın halihazırdaki halinden ciddi rahatsızlık duyduğu tek adam rejiminde birtakım revizyonlar yapıldığı duygusunu uyandırmak. Diğeri de partimizin alâmet-i farikası olan güçlendirilmiş parlamenter sisteme dayalı yeni anayasa projesi milletimizin çok ilgisini çekiyor. Milletimiz İYİ Parti’ye büyük bir destek vermeye hazırlanıyor. Bahçeli de Erdoğan da bu gerçeğin farkında. Dolayısıyla yeni anayasa önerilerinde Meclis’i güçlendirdikleri izlenimi vermeye çalışarak güya Sayın Akşener’e olan yönelimi azaltacaklarını düşünüyorlar. Biz amacı tek adam rejimini tahkim etmek olan bu tür sözde revizyonlara asla kulak asmayacağız. Kendi aralarında istedikleri gibi tartışsınlar, kamuoyunu aldatma ve oyalama taktiklerine kesinlikle alet olmayacağız.

(U.D.): Vurmak istedikleri başka kuş veya kuşlar olabilir mi?

(A.Ç.): Onları dış politikada global güçlerin adeta rehinesi kılan açıkları ve ekonomik krizin artık buhrana dönüşmesi yüzünden iktidarlarını sürdürebilmeleri için seçimlere gidemezler. Yeni anayasa projesinin işte bu konuda ihtiyaç duydukları öteleme gerekçesini vereceğinin hesabı içindedirler. Kısaca hem Millet İttifakı’nın kaybedilen 20 yılı telafi edebilecek bir anayasal yenilenme projesine yönelik vatansever iş birliğini sabote etmek istiyorlar, hem de seçimlerden kaçıyorlar.

Milletin, bu seçimdeki tercihi ülkenin kaderini belirleyecek


(U.D.): Peki siz İYİ Parti olarak, iddia ettiğiniz bu sabotajı önlemek ve geleceği kurtarmak için ne yapmayı düşünüyorsunuz?

(A.Ç.): Biz AKP iktidarlarında aslında 20 yıl kaybetmedik. Kaybettiklerimizi telafi etmemiz için bir o kadar süreye ihtiyaç duyabileceğimiz için esasen kırk yılımızı, yani 2040’lara kadar olan dönemi kaybettik. Bunu 2030’lara çekebiliriz. Milletimizin bu seçimlerdeki tercihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 21. yüzyılın ikinci yarısındaki kaderini belirleyecek. Bundan ötürü önümüzdeki iki yılda, Partimizin Genel Başkanı Meral Akşener’in tam bir basiret, sağduyu ve iyi niyet tezahürü olan “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde asla tıkaç olmayacağım” sözündeki bilgeliğe nüfuz etmek gerekir. O halde Millet İttifakı’nın tüm iştirakçileri olarak bu sorumlukla davranmamız gerekiyor. Aksi büyük vebal olur.

(U.D.): İYİ Parti de bazı diğer partiler gibi tartışılması için bir anayasa teklifi açıklayacak mı?

(A.Ç.): Hayır. Çünkü seçimler öncesinde, bu otokratik ortamda anayasa yapılamaz. Cumhur İttifakı’nın yönetiminde yapılacak o anayasa da toplumsal mukavele olamaz. Partiler anayasası olur. Biz İYİ Parti olarak ‘Güçlendirilmiş ve İyileştirilmiş Parlamenter Sistem’in ilkelerini ve çerçevesini çizeceğiz. Aynı zamanda iktidarın detaylardan anlam çıkarıp Millet İttifakı üzerinde spekülasyon yapmalarının da önüne geçeceğiz. Millet Meral Akşener’i zorlu süreç yönetimlerinde daha iyi tanıyor.