“Bilindiği gibi bir yılı aşkın zamandır salgına ilişkin hiçbir öngörümüz boşa çıkmadı ve tek bir hecemiz yalanlanamadı. Bu sonucu, izlediğimiz bilimsel, akılcılık, sayısal karar verme tekniklerini kullanmamıza borçluyuz. Halkımıza hep bilimsel gerçekleri sunduk. 2. açılım - saçılım kumarının başlatıldığı 1 Mart 2021’den 21 Nisan’a dek geçen 52 günde salgına ilişkin sayısal verilerden çıkarımlar yapmalıyız. 2. açılım - saçılım kumarı başlatılmadan, 28 Şubat 2021 verileri ile 21 Nisan 2021 verilerini karşılaştıralım ve yorumlayalım:

TEST POLİTİKASININ  NEDEN OLDUĞU SORULAR

Toplam test sayısı 33.2 milyondan 44.7 milyona çıktı, 11.5 milyon ve 1/3’ten daha çok artarak. Ciddi bir artış, son 52 günde ortalama 221 bin, öncesinde ise 94 bin. Toplamda, hâlâ, fiilen 90 milyon dolayında olan Türkiye nüfusunun yarısına bile erişilmiş değil. Oysa Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Türkiye ölçeğinde bir ülke için günlük 400 bin test önermişti. Yaygın test ile tüm taşıyıcıları erken bulmak, ayırmak, gerekenleri sağaltmak... Buydu önerilen. Nüfusunu aşkın sayıda test yapan ülkeler az değil. Örneğin; ABD, İngiltere, Çekya, İsrail, BAE.

21 Nisan 2021’de 318.839 test yapılmış ve 61.967 (+) olgu yakalanmış, oran % 19.4. Kabaca, test yapılan her 5 kişiden 1’i pozitif çıkmış. Bu çok yüksek bir oran. 28 Şubat’ta % 7.7 idi. 52 günde neredeyse 3’e katlandı. O gün 109.639 olan test sayısı 21 Nisan’da 318.839’a yükseldi. Artan test sayısı ile yakalanan pozitif olgu sayısı arasında paralellik var.

Ancak, 28 Şubat’ta 8424 olan test (+) olgu sayısı, 21 Nisan’da 61967’ye ulaştı. Günlük test sayısı yaklaşık 3’e katlanırken, günlük test (+) olgu sayısı 7.4 kata ulaşmış. Bu durum; testin duyarlığı sabit varsayılırsa, hatta yaygın mutasyonlar nedeniyle yeterince ve zamanında güncellenememiş olması nedeniyle azalmış bile olabileceğine göre, yakalanan pozitif olgu sayısında bu patlama, Kovit-19’un toplum içindeki hızla artan yaygınlığının göstergesidir. Bu verilerle DENETİMLİ NORMALLEŞME başlatılabilir miydi, sürdürülebilir mi? Yanıt çok net olarak HAYIR’dır!

Öte yandan, test sayılarının kişi mi, test sayısı mı olduğu belirsizdir. Sağlık Bakanı “test sayısı” olarak bildirmişti. Bunu da geçelim, 318.839 test “kimlere” yapılmıştır? Sağlık kuruluşlarına başvuranlara ek olarak genel toplumda da “tarama”, erken taşıyıcı – temaslı bulma amaçlı yapıldı ise topluma genellenebilir. Bu durumda, Türkiye’deki her 100 kişiden 19’unun PCR+ olabileceği öngörülebilir ki dehşet verici bir orandır. Bulaş zinciri toplum içinde kırılamamaktadır ve hastanelerin bu muazzam olgu yüküne yanıt verebilmesi olanak dışıdır. Yok, hayır, “genel toplumda tarama yapılmadı” denirse, bu durumda da “neden yapmadınız?” sorusunu yanıtlamak gerekecektir.

Prof. Dr. Ahmet Saltık


Kuşkusuz, izlenmesi gereken bu ikinci yoldur; genel toplumda tarama yapılması zorunludur.

HIZLA ARTAN VAKA SAYISI

28 Şubat’ta havuzda olgu sayısı 100.785 idi. 52 günlük sözde denetimli normalleşme serüveninde bu sayı 565.274’e tırmandı, yani 5.6 kat büyüdü! Toplam olgu sayısı 2.702.588 iken, 4.446.591’e fırladı % 46 artışla... 1.745.003 olgu artışı oldu 52 günde, ortalama 33.558/gün ile... 28 Şubat’tan geriye 2.701.588 olguyu 355 günde kaydeden ülkemiz (ortalama 7.610), son 52 günde ortalama 33.558 olgu/gün gibi anormal verilere ulaştı. 1 Mart açılım kumarı sonrası 52 günde ortalama 33.558 olgu, öncesi 355 günde 7610 olan ortalama sayının 4.4 katı. Tüm bu çarpıcı gelişmeler karşısında 2 soru sorulmalı:

1- “Denetimli normalleşme” ile böylesine “anormal” yükselmeler neden öngörülememiştir? Üstelik, Eylül-Aralık 2020’de yaşanan 2. dalgadan beter bir KASIRGA yaşanabileceği uyarımıza karşın! Örneğin okullar için “Sakın haa, aklınızdan bile geçirmeyin, uzaktan eğitimle” demiştik.

2- Roket hızıyla artan olgu ve ölüm sayıları karşısında bu 2. açılım- saçılım kumarı neden ısrarla sürdürülmekte? İşe yaramayacağı belli pansuman önlemlerle ülkemiz neden oyalanmakta?..

Bunca masum insanın hastalanması ve ölmesinin hesabını kim verecektir?

Gerçek sorumlu nedir, kimdir? Salgın mıdır, izlenen akıl – bilim dışı AKP politikaları mıdır?

GERÇEK VERİLER RESMİ  SAYILARDAN ÇOK YÜKSEK

Üstelik veriler “resmi” sayılardır... Değişik nedenlerle gerçek verilerin çok daha yüksek olduğu tartışma dışıdır. Bu bağlamda Sağlık Bakanlığı suçüstü yakalanmıştır. Bakan, ulusal - uluslararası çıkarları korumak için gerçek sayıların saklandığını itiraf etmek zorunda kalmıştır, yakalanan bir bilgisayar ekranı yüzünden. O gün 1500 ilan edilen hasta sayısı ekranda 30 bin idi (10 Eylül 2020). “Fahrettin katsayısı-1” 20 idi! Daha sonra, biriken ve saklanan 1.7 milyon hasta turkuvaz tabloya eklenmek zorunda kalındı. Benzer kabul ve itiraf ölüm sayıları için hâlâ gelmedi! Oysa dünya ortalaması % 2, bizde % 1!... “Fahrettin katsayısı-2“, 2-3 arasında.

Ülkemizde her 2 ya da 3 korona ölümünden yalnızca 1’i kayda alınıyor!..

Havuzda biriken 565.274 hasta, Türkiye resmi nüfusuna göre 83.6 milyon / 565.274 = 148!

Bu rakam 28 Şubat 2021’de 829 idi. Çarpan katsayı 5.6’dır! Bu tırmanış göz göre göre olmuş ve önlemlerde sıkılaştırmaya gidilmemiştir. Oysa salgının ilk tepesinde 11 Nisan 2020 günü 5138 olgu yakalanmış, ölüm sayısı ise 19 Nisan 2020’de 127’ye erişmişti. O zaman alınan önlemler, şimdikinden çok daha sıkı ve disiplinli idi.

Peki, AKP iktidarı neden bu 3. dalgada gerekli epidemiyolojik önlemlere, örneğin 4 haftalık sıkı bir kapanmaya gitmemektedir? Bu kritik bir sorudur ve iktidar yanıtlamalıdır.

Ne yazıktır ki salgın yönetil(e)miyor ama kullanılıyor!

Ülkemizde her 148 kişiden 1’i, 21 Nisan 2021’de aktif olarak virüs taşıyıcısıdır, PCR (+) tir.

Bu muazzam bir hastalık yükü, ürkütücü bir prevalans hızıdır! Toplumda bulaş zinciri kırılmadan salgını sönümlendirme olanağı YOKTUR.

VE ÖLÜMLER...

28 Şubat 2021’de, 11 Mart 2020 sonrası 355 günde 28.569 idi “resmi” ölüm sayısı. Ortalama 80 ölüm / gün. Bu sayı 2. açılım - saçılım kumarının oynandığı son 52 günde 36.975’e fırladı, 8.406 artış ile. 355 günde saptanan 28.569 ölüm, %  29 artış gösterdi. Son 52 günde ortalama 162 insanımız öldü, her gün. Önceki dönemde bu ortalama 80 idi ve 2’ye katlandı! 28 Şubat’ta 66 olan o günün resmi ölüm sayısı, 21 Nisan’da 362’ye çıkarak 5.5 kat büyüdü. Aynı sırayla 8424 olan günlük olgu/vaka/hasta sayısı ise 7.4 kat büyüyerek 61.967 oldu. Ağır hasta sayıları ise 1191’den 3398’e 2.9 kat arttı. Bu veriler de çelişkili.

Ölüm hızı dünya ortalaması % 3’lerden % 2’lere gerilerken, Türkiye hep %1 ölüm oranı verdi, dünyanın 3’te 1’i ya da yarısı. Dünya ortalaması son zamanlarda % 2, bizde hep %1!.. “Fahrettin katsayısı-2”, 2-3 arasında. Ülkemizde her 2 ya da 3 korona ölümünden yalnızca 1’i kayda alınıyor!.. Havuzda biriken 565.274 hasta, Türkiye resmi nüfusuna göre 83.6 m / 565.274 = 148 olup, her 148 kişiden 1’inin PCR (+) olduğu yukarıda da vurgulanmıştı (21 Nisan 2021). Buna göre, ortalama 4 haftada sonucun belli olması verisinden kalkarak şu acı hesaplamayı yapmak zorundayız:

565.674 olgu/vaka/hasta x % 3 ölüm hızı = 16.958 ölüm, 21 Nisan’ı izleyen 4 hafta içinde!

Ya da daha “iyimser” (!), 565.674 olgu/vaka/hasta x % 2 ölüm hızı = 11.305 ölüm, 21 Nisan’ı izleyen 4 hafta içinde!..

Ülkemizi bekleyen yürek yakıcı tablo budur. Salgın bugün, büyülü biçimde durdurulsa bile! Üstelik, her gün 50 - 60 bin yeni hasta havuza eklenirse, 28 güne kalmadan erken ölümler de olabilecektir.

Bu durum dehşet vericidir ve hızla OLAĞANÜSTÜ ÖNLEMLER almayı zorunlu kılmaktadır.

Sayısal veriler dehşet vericidir. Salgın yönetiminde son derece başarısız bir tablo tartışmasız olarak ortadadır. Aynı yöntemler sürdürülerek farklı sonuçlar alınamaz. İktidar, pandemi ortamını her tür muhalefeti baskılamak için kullanmaktadır. Bu yaklaşım etik dışıdır ve kabul edilemez. Hukuka, ahlaka, insan haklarına aykırıdır ve derhal sonlandırılması zorunludur.

Masum insanların salgına kurban verilmesi temelli bir siyaset asla inşa edilemez.

Verileri Türkiye’den görece çok daha iyi olan Avrupa ülkeleri 3-4 kez çok sıkı ve 4 haftadan uzun süreli tam kapanmaya başvurmuştur.

■  AKP- Erdoğan, neden ısrarla bu yöntemden uzak durmaktadır? Üstelik aşılama oranları çok yetersiz, yavaş, aşı sağlama çok sorunlu, sağlık sistemi tıkanmak üzere iken!.

Turizm sezonu yaklaşmıştır. Ayrıca genel ekonomi de uzayan salgın nedeniyle, “4 hafta kapanma”dan çok daha ağır bedel ödemektedir, bu da sürdürülemez.

Resmen ilan edilen ölümler 37 bindir ancak en az 2 katı olup 74 binden az değildir. Hatta 3 ile çarparak 110 bin ölümden söz edilebilir! Toplum ağır travmalıdır!

İktidarların en başta gelen görevi yurttaşlarının can güvenliğini / YAŞAM HAKKINI sağlamaktır.

Salgın politik beklentilerle değil, kesin olarak epidemiyolojik ilkelerle yönetilmelidir.

Görünen o ki, salgından çok izlenen bu bilim dışı politikalar insanlarımızı öldürmektedir.

Bu politikaların özneleri, masum on binlerce insanın ölümünün tartışmasız sorumlusudur.

Tarih asla bağışlamayacaktır bu sorumluları ve mutlaka yargılanacaklardır.

SALGINA KARŞI DERHAL YAPILMASI GEREKENLER 

4 hafta boyunca %95’ler düzeyinde tam kapanmaya gidilmelidir!

Olabildiğince aşı sağlanmalı (halen 10 aşı dünyada acil kullanım onayı aldı) ve 4 hafta kapanmada olağanüstü seferberlikle yaygın aşılama yapılmalıdır.

Yine bu sürede yaygın aktif sürveyans uygulanarak burun sürüntü örnekleri alınmalı ve toplumda saklı - gizli taşıyıcılar bulunarak evlerinde değil KARANTİNA MEKANLARINDA gözetime alınmalıdır.

Sahra hastaneleri açılmalı ve 1. basamak sağlık hizmetleri hızla güçlendirilmelidir.

Gereksinimli kitlelere sosyal devlet desteği mutlaka verilmelidir...”

★★★

Sevgili okurlarım,

Varlığından onur duyduğumuz bilim insanlarımızdan Prof. Ahmet Saltık’ın tartışılamayacak verilerle gözler önüne serdiği tablo maalesef iç karartıcı, hatta ürkütücü.

Ancak salgından bir an önce kurtuluşun yolu –önlemlerin gevşemesine neden olan- popülist söylemlerden değil, onun gibi değerli uzmanların bilimin ışığında önerdiklerini yapmaktan geçiyor.

Ülkeyi yönetenlerin Saltık Hoca gibi hep doğrudan yana olanlara kızmak yerine, uyarılarına kulak vermeleri ve bir an önce hayata geçirmeleri gerekiyor.

Filyasyon ekipleri standartlara uygun olmaktan çok uzaktır


“Zatürre oranları 28 Şubat’ta % 4.2 iken, 21 Nisan’da % 2.9’a inmiştir her nasıl oldu ise!.. Bir yandan mutasyonlar sayıca çeşitlenir ve oran olarak egemenleşirken!.. Örneğin; İngiliz mutantının % 85’lere vardığını Sağlık Bakanı geçtiğimiz hafta açıkladı. Bu varyant tiple bulaşın daha ağır ve öldürücü olduğu bilinirken!..

Öte yandan, 28 Şubat’ta havuzdaki 100.785 hastanın 1.191’i ağır hasta iken, 21 Nisan’da havuzda biriken 565.274 hastanın 3.398’i ağır hastadır (sırasıyla % 1.2 ve % 0.6!..). Bu oranlar, son dünya ortalaması olan % 0.6 ile uyumlu olsa da açıklanmaya muhtaçtır. Çünkü 21 Nisan 2021 verisiyle hastaların/olguların/vakaların filyasyon oranı % 99.9 gibi olağanüstü yüksek düzeyde verilmektedir. Ne var ki, filyasyon ekipleri, standartlara uygun olmaktan çok uzaktır. Örneğin daha önce hiçbir filyasyon eğitimi almayan bir diş hekimi, yanı sıra herhangi bir memur, kamu çalışanı (çaycı, marangoz, kaportacı dahil!), kiralık bir araç ve şoförü ile ülkemizde filyasyon çalışmaları tıp tarihine geçecek biçimde özel yürütülmektedir!..

Bu çarpıcı olgu, kamuda sağlık çalışanı eksikliğini nicel ve nitel boyutta çok açık biçimde sergilemektedir. Gerçekten 1.1 milyonu biraz aşkın sağlık çalışanı ile Türkiye, OECD ülkeleri içinde sonlardadır. 83.6 milyon / 1.1 milyon = 76 kişiye 1 sağlık çalışanı düşerken, ABD’de bu oran 332 milyon / 21 milyon = 16 kişidir.”

1. basmak sağlık hizmeti zayıf, salgına hazırlıksız


“Sağlık hizmetlerinin omurgası olan 1. basamak sağlık hizmetleri son derece zayıf, dağınık ve salgına hazırlıksızdır. 27 bin dolayındaki aile hekimliği biriminin yaklaşık 3.500’ünde aile hekimi yoktur. 2 bin dolayında aile hekiminim aile sağlığı elemanı yoktur, yalnızdır ve bu çok cılız yapı, salgını göğüsleyip bulaş zincirini kıramamakta, hastaneler dolup taşmaktadır. Şehir hastaneleri de elbette yetmemektedir çünkü gerçek anlamda yatak sayısı artışı olmamıştır. 2010 öncesinde ülkemizde kurulu olan sağlık ocakları sistemi geçerli olsaydı, salgın yönetimi çok daha başarılı olurdu.

28 Şubat’ta havuzda 100.785 hasta varken, o gün iyileşen hasta sayısı 6.511 (% 6,4) olarak verilmişti. Buna göre havuzda kalma süresi ortalama 16 gündür. Ancak, son 52 günde havuzdaki hastalarda iyileşme oranı da her nasılsa, hızlı bir artışa geçmiştir. 21 Nisan’da havuzdaki 565.274 hastanın 52.213’ü iyileşmiştir (% 9,2). Buna göre, hastaların havuzda kalma süresi ortalama 11 güne in(diril)miştir!.. Sağlık Bakanlığı karantina süresini 14 günden aşağı çekerek, test yinelenmesine bile gerek duymaksızın, 9-10 günde hastaları otomatik olarak havuzdan çıkarmaya başlamıştır. Bir algı yönetimine yönelinmektedir. Ancak karantinanın erken sonlandırılması toplumda bulaş zincirinin kırılmasına engel oluşturmaktadır.”