Define avcılarıyla ilgili hikayelerde hep, som altından yapılmış, göz kamaştırıcı eserlerden söz edilir.

Oysa öyle değerli kalıntılar vardır ki, çamurdan yapılmış olanları bile, yakın zamana ait som altın buluntulardan daha değerlidir.

★★★

CHP’nin tek kişilik ordu gibi çalışan milletvekillerinden Mahmut Tanal çok çarpıcı bir iddiada bulundu.

Tanal, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ile Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un ayrı ayrı cevaplaması talebiyle Meclis’e taşıdığı soru önergesinde, Dolmabahçe Sarayı’nda sergilenen 46’şar kilo ağırlığındaki iki tarihi vazonun akıbetini sordu.

Sarayı gezerken Sultan Abdülmecit’ten kalma vazoları sergilendikleri yerde göremeyen yurttaşların endişeye kapıldıklarını belirten Tanal, eşsiz tarihi değerdeki eserlerin nerede olduğunun açıklanmasını istedi.

Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı ise yaptığı açıklamayla; iddia konusu vazoların hiçbir zaman Saray envanterinde olmadığını, kamuoyunu yanıltıcı ve yetkilileri töhmet altında bırakıcı girişimi nedeniyle Mahmut Tanal hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulduğunu bildirdi.

Bu açıklamayı okurken,  gerilere, ta 23 yıl öncesine gittim.

★★★

Çünkü 1998 yılında Arena ekibi, Dolmabahçe Sarayı’nda yaptığı çekimlerle tarihe tanıklık etmiş, çok değerli binlerce obje ile birlikte, Saray’ın da çürümekte olduğunu ortaya çıkarmıştı.

Ayrıca 72 binden fazla eserin bulunduğu Saray’daki son sayımın 1952 yılında yapıldığı, daha sonra değişen müdürlerin, kağıt üzerinde atılan imzalarla envanteri devraldıkları belgelenmişti!..

Ve sonra...

İçler acısı görüntülerin kamuoyunda yarattığı büyük tepki üzerine, Hikmet Çetin’den başlayarak, Milli Saraylar’dan sorumlu tüm Meclis Başkanları, Dolmabahçe’yi ve duvarlarından şelale gibi su akan bodrum katında zamanın acımasız tahribatına terk edilmiş eserleri kurtarabilmek için büyük gayret sergilediler.

★★★

Süreç boyunca Saray çökmekten kurtarılırken, tüm eser de tek tek sayıldı.

Bülent Arınç’ın Meclis Başkanlığı döneminde ise restorasyonu tamamlanan objelerin teşhiri için, Dolmabahçe Sarayı’nın hemen yanında, eskiden Saray mutfağı olarak kullanılan binada bir depo müze inşa edildi.

Bu amaçla başta İtalya ve Avusturya olmak üzere, yurt dışındaki depo müze örnekleri incelendi. Isı, nem, aydınlatma ve güvenlik konularında son teknolojiden faydalanıldı. Eserlerin olası bir depremde zarar görmemesi için Almanya’dan hassas saklama kapları getirildi.

Çok değerli kumaşların zaman içinde daha fazla zarar görmemesi amacıyla ilaçlanmış özel çelik çekmeceler yapıldı.

Nadide porselenlerle kristaller, sarsıntılara karşı çelik raflara sabitlendi.

Dolmabahçe Sarayı’nın bodrumunda 4500 parçaya ayrılmış olması nedeniyle onarılması imkansız denilen kuş kafesi bile, büyük bir sabırla yeniden kullanılır hale getirildi ve müzedeki sergiye konuldu.

Böylece tarihe tanıklık etmiş, günümüzde değeri milyar liralarla ifade edilebilecek 10 bini aşkın obje, çöp olmaktan kurtarıldığı gibi, 2006 yılında açılışı yapılan Türkiye’nin ilk depo müzesinde, araştırmacıların incelemesine sunuldu.

★★★

Bu süreci niçin hatırlattığıma gelince...

1998 yılında Meclis Başkanı Hikmet Çetin’in izniyle Dolmabahçe Sarayı’ndaki çürümeyi gözler önüne sermemizi sağlayan ve 1952 yılından sonra ciddi bir eser sayımı yapılmadığını açıklayan değerli Saray Müdürü Savaş Savcı, II. Abdülhamit devrinde Saray ressamlığı yapan Fausto Zonaro’nun suluboya bir tablosunun 1993 yılından beri kayıp olduğunu öne sürmüştü.

Ona göre, tablo meçhul bir el tarafından çerçevesinden ayrılıp rulo haline getirilmiş ve kimseye çaktırmadan Saray’dan çıkarılmıştı!..

Çalıntı tablo, birkaç el değiştirdikten yıllar sonra Saray’daki bir resim sergisine konulmuş, dikkatli bir görevlinin fark etmesi üzerine sahibi koleksiyoner tarafından Dolmabahçe Sarayı’na bağışlanmıştı.

★★★

Demem o ki,

Maalesef öylesine inanılmaz hırsızlık ve yağma olaylarıyla karşılaşıyoruz ki, insanın Saray’ın yerinde durduğuna bile şükredesi geliyor!..