Topluma söyleyecek yeni bir hikâyesi kalmayan AKP, 20 yıllık iktidarının en zor dönemini yaşıyor.

Çünkü tüm dünyada para bolluğunun yaşandığı, sıcak paranın, bizim gibi gelişmekte olan ülkelere aktığı yıllar gerilerde kaldı.

Bu paraların kalıcı, üretim, istihdam ve ihracat arttırıcı yatırımlara kanalize edilmemesi ve yapısal reformların gerçekleştirilmemesi nedeniyle AKP değirmeninin suyu tükendi, bol keseden harcanan paralar eriyip bitti.

Döviz rezervinin eksi bakiye vermesinin de etkisiyle, AKP’nin ekonomide oyun alanı iyice daraldı.

İktidar değişikliğinde bile koltuğunu koruması gereken Merkez Bankası başkanlarını sık sık değiştirmek, çözüm getirmediği gibi, kuruma duyulan güveni temelden sarstı.

Enflasyondan daha fazla faiz vermeyi taahhüt eden son Merkez Bankası Başkanı Prof. Şahap Kavcıoğlu, ağız değiştirip “Çekirdek enflasyon o kadar da yüksek değil” demeye başladı.

★★★

Gazeteci dostum ve Doğru Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası, Merkez Bankası’nın “Çekirdek enflasyon” kavramının arkasına saklanmaya çalıştığını, bunun başta döviz kuru piyasaları olmak üzere tüm sektörleri yangın yerine çevireceğini öngörüyor.

Köyatası bunun nedenlerini şöyle açıklıyor:

“Ekonomimiz yıllardır kötü yönetim nedeniyle batık durumda. Bir avuç istisna dışında toplumun büyük bir bölümü fakirleşiyor, geçim sıkıntısı yaşıyor. Yetmezmiş gibi, iktidarın faiz inadı nedeniyle yeni ve büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. O nedenle sorumlu bir ekonomist- siyasetçi- gazeteci olarak uyarı görevimi yapmak istiyorum.

★★★

Enflasyon dar gelirliler ve işsizler için dayanılamaz boyuta vardı. TÜİK’in açıkladığı yıllık yüzde 19 seviyesindeki enflasyona kimse inanmıyor. Vatandaşın hissettiği enflasyon yüzde 50 civarında. Ceplerde ve mutfakta yangın var. Elektrik ve doğal gaza yapılan son zamlar henüz enflasyona yansımadı. Bu aydan itibaren bu zamlar enflasyona yansıyacak. Havaların soğumasıyla birlikte, mutfaktaki yangına ek olarak bu kez evlerde donma tehlikesi baş gösterecek, ısınma sorunu başlayacak.

★★★

Merkez Bankası, Cumhurbaşkanı’nın baskısıyla, hem enflasyonu gizlemek, hem de inat uğruna faizleri düşürmek için şimdi de ‘Çekirdek Enflasyon’ saçmalığına sığınmaya çalışıyor. Çekirdek enflasyon hesabında, gıda yok, enerji, yok, mazot yok, benzin yok, elektrik yok, doğal gaz yok... Zaten milletin belini bu kalemler kırıyor. Büyük ihtimalle 23 Eylül tarihinde, bu hesabın arkasına saklanıp ‘İşte enflasyonu düşürdük’ deyip faizi düşürecekler.

Bu önce mali piyasalarda, sonra da ekonominin tümünde, yeni ve ciddi bir döviz kuru ve finansman krizi demektir. O halde üzerimize düşen uyarı görevini şimdiden yapalım:

Geçtiğimiz günlerde yılın ikinci çeyreğinde yüzde 21.7 büyüme diye sözde bir başarı hikayesi anlattılar.

Oysa ekonomi büyümedi. 2017 yılına göre hala daha düşük seviyede. Ancak o yüzde 21.7’lik büyüme döneminde gözden kaçan çok önemli bir nokta var. Sanayi sektörü ve hizmetler sektörü yüzde 40-45 oranında büyürken finans ve sigorta sektörü bırakın büyümeyi yüzde 22 küçülmüş!..

Yüzde 21.7 büyüdük denilen bir ekonomide bankacılık kesiminin yüzde 22 küçülmesi, çok ciddi bir uyarı sinyalidir. İki yıl önce hükümetin baskısı ile ucuz ve bol döviz veren bankalarda sorunlu kredi oranları artıyor.

★★★

Türkiye kendi kaynakları ile büyüyemiyor. Ekonominin canlanması ve büyümesi için kredilerin genişlemesi gerekiyor. Ancak öylesine bir çıkmaz sokağa düştük ki ekonomi büyüdükçe, ülke fakirleşiyor, Türkiye’nin borcu artıyor. Mevcut enflasyona göre yüzde 22 seviyesindeki kredi faizleri yüksek değil ama dünyada faizler neredeyse sıfır seviyesinde iken bu faizle kimse iş yapmak istemiyor.

Hazine ve Maliye Bakanı, bankaların tüketici kredilerini kısıp ticari kredilere ağırlık vermesi için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu aracılığı ile bankalara baskı yapıyor. Ancak bankalar artan sorunlu krediler nedeniyle, bu baskıya karşı direniyor.

★★★

Sorun sadece iç finans piyasalarında değil. Dış piyasalarla ilişkiler de sıkıntılı. Türkiye Risk Primi (CDS) en yüksek ülkeler arasında... Böyle olunca da hem devletin hem de özel kesimin dış kredi bulma maliyeti çok yüksek seviyelerde belirleniyor. (CDS, Risk Primi: Bir kredinin geri ödenmeme riskini ve bu riske karşı kredinin sigortalanmasını sağlayan bir değerdir. Risk primi yüksek olan ülkenin dış kredi bulma maliyeti de artar.)

Devlette hukuktan ve demokrasiden uzak tek adam yönetimi ile birlikte ekonomideki istikrarsızlık nedeniyle, dünyada faizler sıfır seviyesinde iken Türkiye dışarıdan yüzde 6, kimi özel sektör firmaları yüzde 10 seviyesinde borç bulabiliyorlar. Bu rakamlar Türkiye’yi iyice borç batağına sokuyor.

Daha iki gün önce Türk Hazinesi, dolar cinsi tahvil çıkardı ve bu tahvillere yüzde 6.5 oranında faiz verdi.

★★★

Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi bile düşük faizle para bulamazken, Merkez Bankası’nın faiz indirme çabası, ciddi bir kur sıçramasını tetikleyecek. Buna bir de önümüzdeki yılbaşından itibaren ABD ve Avrupa merkez bankalarının salgın nedeniyle bastığı paraları geri çekmek amacıyla faizleri artıracağı beklentisini ekleyin... Sorun daha da katmerleşecek. ABD ve Avrupa’da faiz artırımı, yüksek risk primi nedeniyle Türkiye’de kurları diğer ülkelere göre daha fazla olumsuz etkileyecek.

Özetle ekonominin çevrilmesi ve büyüme için, iç ve dış finansman olanakları tehlike sinyalleri veriyor. Görüldüğü kadarıyla siyasi iktidar ile bankacılık kesimi arasında da bir inatlaşma ve çekişme yaşanacak.

★★★

Bu sinyallere rağmen çekirdek enflasyon tanımlamasına sığınarak faizleri düşürmeye kalkmak, sıcak ve kuru havada ormanda ateş yakmaya, ormana sönmemiş sigara izmariti atmaya benzer...”