1950’li yılların başlangıcı...

Seçimleri ezici çoğunlukla, tek başına kazanan Demokrat Partililer, iktidarın keyfini çıkarıyor.

O tarihlerde Bursa’nın ünlü Çelik Palas Oteli’nde hafta sonları orkestra eşliğinde yemekler düzenleniyor, partiler veriliyor. Yemekle başlayan müzik, yasa gereği belirli bir saatte sona eriyor.

★★★

İşte böylesine bir gecenin sonunda şef, konuklara teşekkür ediyor ve orkestra enstrümanları toplamaya başlıyor. Ancak tam o sırada arka masalardan davudi bir ses yükseliyor:

“Çalmaya devam edin!..”

Talepteki emredici havaya karşın orkestra, bu isteği kırmıyor ve
arka masadaki iri kıyım, bıçkın görünümlü konuğa bir tangoyla mesaj gönderiyor:

“Papatya gibisin, beyaz ve ince!..”

★★★

Tango bitiyor, ama orkestra bir türlü gidemiyor! Çünkü arka masada kadehleri peş peşe deviren kabadayı görünümlü müşteri, müzisyenleri esir almaya kararlı görünüyor:

“Size çalmaya devam edin dedim! Duymadınız mı?..”

Orkestra elemanları birbirlerinin yüzüne “Kim bu orman kaçkını” dercesine baktıktan sonra, zoraki çalmaya devam ediyor:

“Nedir bu çektiğim, senin
elinden?..”


★★★

Bıçkın, tangonun bitmesini beklemeden kalkıp, sahneye doğru yürüyor. Salonu dolduran Bursalılar tam bir şaşkınlık içinde olup biteni izliyor... Elinde rakı kadehi, dans eder gibi bir yalpalamayla gelip, şefin önünde duruyor ve rakıyı onun suratına fırlatıyor:

“Niçin çalmıyorsunuz ulan! Yasak masak dinlemem, çalacaksınız!..”

★★★

Orkestra donup kalıyor. Biraz önce kahkahaların yükseldiği koskoca salonda çıt çıkmıyor. Herkes sus pus... Sessizliği, duruma müdahale etmek zorunda kalan bir otel görevlisi bozuyor:

“Beyefendi, siz kimsiniz?..”

Bıçkın sarhoş, Uludağ’ın zirvesinden duyulacak bir gürlemeyle kim olduğunu söylüyor:

“Ben demokrasiyim ulan... Bu memlekette artık demokrasi var. Bundan böyle bizim borumuz ötecek anladınız mı?..”

★★★

Ve...

Masasındaki saçları fena halde sarıya boyanmış, patlak gözlü, yorgun bakışlı yosmayı koluna takarak, yeri göğü inleten naralarla otelden ayrılıyor.

“Ben demokrasiyim, artık ben iktidarım ulannnn! Var mı bana yan bakannnn!..”

★★★

Demokrasi işte böyle geldi
Türkiye’ye...

“Bana oy ver, ben de sana hukuku, yasaları, inançları, başkalarının özgürlüğünü, hatta tüm değer yargılarını çiğneme hakkını vereyim. Bunun adını da demokrasi koyalım!” diyenler, ülkeyi bugünlere getirdiler.

Önce ekmekleri bozdular, sonra
her şeyi...

Oy alıp, iktidarda kalabilmek için kamu kaynaklarını yağmaladıkları yetmiyormuş gibi, Türkiye’mizi rüşvetin, hırsızlığın, vurgunların, yolsuzlukların, inanç sömürücüsü sahtekârların cenneti haline getirdiler.

Vatanı düşman işgalinden kurtarıp, Cumhuriyet’i kuranlara bile küfürler, ağır hakaretler ettiler.

★★★

Değerli okurlarım,

Buraya kadar olan satırları 23 Kasım 1997’de,  dönemin “Amiral Gemisi” Hürriyet’teki köşemde yayımlamışım.

24 yıl sonra niçin alıntıladığımı varın siz düşünün!..