Babam devlet memuruydu. İlkokul dördüncü sınıfa kadar, o yıllarda ilçe olan Ankara’ya bağlı Kırıkkale’de Tınaz İlkokulu’nda okudum. O tayin diyor, ama sonradan sürgün olduğumuzu öğrendiğim İstanbul’da tamamladım tüm eğitim hayatımı.

Bu yazının konusu, altmış yıl önce yaşanmış olan on yaşındaki bir çocuğun GÜNDÜZ aşkıdır...

“İnsan kulaktan ibarettir” diyor Mevlana.

Kulak eğitimi için başlangıçta gerekli olan bir ses, bir söz yani...

★★★

Zamanı durdurabilseydik eğer, geçmiş zamandan bahsedemezdik.

İşte, o geçmiş zamanda ekseni etrafında döndüğüm, günün aydın olan kısmı GÜNDÜZ, benim için ilk ses ve ilk söz oluyordu. Vereceği hiçbir şeyi esirgemiyor, annemin gösterdiği sabırla yarış ediyordu. Çok yaramazdım. Yanımda oturan arkadaşımın babası bir gün okula geldiğinde, beni sıraların üzerinde koşarken görmüş ve bu durumu babama bildirmişti.

Bir teneffüs saatinde okula gelen babam, koridorda beni azarlarken, tesadüfen karşılaştığı gecelerimin bile GÜNDÜZ’ü, sorumlunun kendisi olduğunu, teneffüs saatinde öğrencilerin kurallar içinde özgürce davranabileceğini ve benim hiç kimseye, hiçbir şeye zarar vermediğimi söylüyordu.

Aileme karşı bile olsa, beni ilk savunandı, çok cesurdu ve kahramanım olmuştu.

O zamanlar pek anlamıyordum ama ön yargı, ego ve kibrin zerresi yoktu.

Sonraları babamla çok sıkı dost olmuşlardı.

★★★

İlk günler çok çabuk geçti. Yokluk yıllarıydı, ülke her konuda savruluyordu. Amerikan sevdası pek bir modaydı!

Adı yurdumda kadınlara verilen, benim için; havama, suyuma ve toprağıma düşen cemre kadar değerli meleğimiz GÜNDÜZ, bakın bilgi gücümüz oluşmadan hayal gücümüzü nasıl şekillendirdi, nasıl yaşamımıza yön verdi;

“Çocuklar, her evde mutlaka bir Türk Bayrağı ve mutlaka bir Atatürk fotoğrafı olacak. Siz bunları temin edin, içeriğini yıl boyunca birlikte öğreneceğiz...”

★★★

Evimizde bir Atatürk fotoğrafı zaten vardı. Ve altında babamın yazısıyla ulusça direnmekten bahseden bir yazı yer almaktaydı.

Kıtlık yıllarında istediğimiz kâğıdı bulmak zordu. Kimsenin yardımı olmadan ölçülerinde bir bayrak yapmak kolay değildi. Zor koşullarda bayrağı yapmış, bir çubuğa hamurdan yapıştırıcı yaparak tutturmuştum. O yıllarda apartman kültürü oluşmamış, şehirler betona teslim olmamıştı. Tuvaleti dışarıda olan evimizin küçük bir bahçesi vardı. Ortadaki tek ağaca bayrağı takmış, uzun bir süre okula geliş gidişlerde selamım sadece bayrağıma olmuştu...

★★★

Değerli Uğur Bey,

“GÜNDÜZ kandilini hazırlamayan karanlığa razıdır” diyor Cenap Şahabettin. Bayrak ve Atatürk bu ülkenin hiç sönmeyecek kandilidir, güneşidir...

Yazıda GÜNDÜZ kelimesini hep büyük harflerle yazdım. İçimden öyle geldi.

Benim ilkokul öğretmenim ismiydi GÜNDÜZ... İlk aşkımdı, yaşama dair ilk adımım, ilk sesim, ilk sözümdü...

GÜNDÜZ gözüyle tekmil vermek, durum bildirmek istedim.

O, Gökkuşağının esas rengi olan, ancak görülmediği için zaman zaman unutulan, ihmal edilen, asil rengi beyazdı, günün rengiydi, GÜNDÜZ’dü yani.

Cumhuriyete, kurucu iradeye ve ilkelerine ismiyle ve tavırlarıyla ne kadar yakışıyordu...

Mekânı cennet, makamı âlâ olsun...

Ellerinden minnetle öpüyorum...”

★★★

Yukarıdaki satırları değerli okurum Kemal Yalnız göndermiş.

Heyecanla ve severek kullandım.

Çünkü hepimizin eğitim hayatında saçtıkları ışıkla yolumuzu aydınlatan, adlarını hep minnetle andığımız, çok şey borçlu olduğumuz GÜNDÜZ öğretmenler mutlaka vardır. .

Karanlıktan yana olanlara inat, GÜNDÜZ öğretmenlerin gününü kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ebediyete intikal etmiş tüm öğretmenlerimizi şükran ve rahmetle anıyorum...