Türkiye’yi dünyanın en güzel ülkelerinden biri yapan, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki cennet köşeler yanıp kül oldu. Ormanlarla birlikte, evler, yaşamlar, anılar, hayaller, asırlık kızılçamların bulunduğu harikulade doğal müzeler, vahşi ya da evcil canlılar da mahvoldu.

Şimdi hepimiz, tıpkı Simurg efsanesinde olduğu gibi, o küllerden bu güzellikleri yeniden nasıl canlandırabileceğimizi düşünüyoruz.

Ama çok önemli bir şeyi unutuyoruz.

Anlatayım:

★★★

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı Simurg, (Zümrüd-ü Anka ya da batıda bilinen adıyla Pheoenix), bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş.

Bu kuşun özelliği: gözyaşlarının şifalı olmasının yanı sıra, yanarak kül haline geldikten sonra, kendi küllerinden yeniden dirilmesiymiş. Efsaneye göre kuşlar, Simurg’a inanır ve onun kendilerini her türlü kötülükten kurtaracağını düşünürlermiş. Bir şey ters gittiğinde Simurg’u bekler dururlarmış!..

★★★

Ne var ki Simurg ortada görünmeyince, kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.

Derken bir gün, uzak bir ülkede bir kuş sürüsü, Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş.

Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanıp hep birlikte huzuruna giderek yardım istemeye karar vermişler.

Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş.

Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekiyormuş. Hepsi de birbirinden çetin yedi vadi:

İstek, aşk, marifet, istisna, tevhit, şaşkınlık ve yok oluş vadileri...

★★★

Kuşlar göğe doğru uçmaya başlamışlar.

İsteği ve sebatı yetersiz durumdakiler, dünyevi şeylere takılanlar, yolda birer birer dökülmüşler. Bu arada yorulup düşenler olmuş...

Aşk denizinden geçmişler önce, ayrılık vadisinden uçmuşlar, hırs ovasını aşıp kıskançlık denizine dalmışlar.

Kimi ayrılık vadisinde kopmuş sürüden, kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi de kıskanıp batmış göle!..

★★★

Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp!..

Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş!..

Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış!..

Baykuş yıkıntılarını özlemiş!

Balıkçıl kuşu ise bataklığını!..

Vadilerin üzerinden uçtukça sayıları gitgide azalmış ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra altıncı vadi “şaşkınlık” ve sonuncu “yok oluş” vadisinde, neredeyse bütün kuşlar umutlarını yitirmişler.

Kaf Dağı’na vardıklarında ise geriye sadece otuz kuş kalmış!..

★★★

Sonunda sırrı sözcükler çözmüş. Farsça “si” otuz anlamına gelir, ”murg” ise kuş... Simurg’un yuvasını bulunca öğrenmişler ki “Simurg”, “otuz kuş” demekmiş!..

Her biri Simurg’muş oysa!..

Aradıkları sultan, kendileriymiş!..

Gerçek yolculuk da kendine yapılan yolculuk!..

★★★

İşte böyle...

Bir ve bütün olduktan sonra çözülmeyecek sorun, aşılmayacak engel yok değerli dostlarım.

Yeter ki her birimizin birer Simurg olduğunu keşfedelim, adı ve statüsü ne olursa olsun, bir kurtarıcı beklemeyelim.

Simurg’un içimizde yaşadığını, bu nedenle gücün, hem de en büyük gücün bizler olduğunu bilelim...