Önceki gün bu köşede, Doğru Parti’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, gazeteci dostum Meriç Köyatası’nın mektubunu yayımladım.

Köyatası, okurlarımızın büyük ilgi gösterdikleri mektubunda “Merkez Bankası’nın bağımsızlığının zedelenmesi, 20 ay içinde 4 defa başkan değişmesi, ekonomimiz için iyi bir gelişme değildir ama esas konuşulması gereken konu; aynı gece çıkarılan Kanal İstanbul’un finansmanına Hazine garantisi verilmesi ile bir gün sonra 21 Mart’ta açıklanan ‘Katar’la Su Yönetimi İşbirliği Anlaşması’dır” diyor ve kamuoyunun dikkatini bu çok önemli gelişmeye çekiyordu:

“Önümüzdeki dönem Ortadoğu’da ‘su’ ve ‘savaş’ sözcükleri yan yana anılacak. Katar’la hangi alanda su yönetimi yapacağız? Ve işin çok daha vahimi... Kıyı ve geçiş suları yönetimi ibaresi. Türkiye’de iki tane geçiş suyu var. Biri; İstanbul Boğazı, diğeri ise Çanakkale Boğazı. Şimdi de üçüncü olarak İstanbul Kanalı diye tutturdular. Bu geçiş sularının yönetimi, Boğazlar’ın yönetimi, Montrö... Hepsini çöpe mi atıyoruz?..

Hazine garantili dış borçlar ve özellikle son verilen Kanal İstanbul için Hazine garantisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vurulacak en ağır darbelerden biri olacak.

(...) Tüm muhalefet partileri olarak, Türkiye’nin bekasını tehdit eden Hazine garantilerini tanımayacağımızı dünya finans piyasalarına açıklayalım...”

★★★

Şu düşündürücü tesadüfe bakın ki aynı gün Meclis Başkanı Mustafa Şentop, kendisine yöneltilen “Cumhurbaşkanı ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekildim, Montrö’yü tanımıyorum, feshettim’ diyebilir mi” sorusuna ise “Yapabilir. Mümkün-muhtemel arasında fark var. Yeterli miktar yoğurt bulursanız, Marmara Denizi’ni de karıştırırsanız, ayran yapmak mümkündür” yanıtını verdi.

★★★

Şentop’un bu sözleri, büyük tepkiye neden oldu. Örneğin; değerli hukukçu Celal Ülgen; “İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı ve gece yarısı çıkma kararından sonra bu işin içinde başka bir gizli ajandanın da bulunduğunu tahmin ediyorduk” diyerek hedeflerden birinin Montrö’den çıkmak olduğunu söyledi. Ülgen, “Montrö’yü kaldırma yolundaki bu beyan, bozulan ABD ilişkileri için yeni bir çağrı ve yeni bir rüşvet içeriğindedir. Türkiye’nin jeopolitik geleceğini ilgilendiren ulusal yararlarımızın olduğu Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden çıkma söylemlerinin nasıl bir tehlike yaratacağını iktidarın ve ulusumuzun bilmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

★★★

Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz “Demek ki böyle bir plan var, yavaş yavaş alıştırılıyor. Lozan, Montrö ve Hatay’ın anavatana kavuşturulması... Bu üçü de Türkiye’nin tapu senedidir” dedi.

Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ise Şentop’un açıklamalarının Türkiye’nin ve Mavi Vatan’ın geleceğini son derece büyük tehlikeye attığını söyledi. Montrö’nün ortadan kalkmasının yaratacağı sonuçları, KKTC’den; Mavi Vatan’dan vazgeçmekle ya da güneyimizde kukla bir Kürt devletinin kurulmasına izin vermekle eşdeğer gören Gürdeniz, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Son 85 yıldır bu sözleşme sayesinde Karadeniz, her an için bölge dışından gelen 40’tan fazla savaş gemisinin bir barut fıçısına dönüştürdüğü Basra Körfezi olmamıştır...”

★★★

Efsanevi İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ise “TBMM Başkanı 1936’da Meclis’in
imza kararı aldığı Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tek bir kişinin iradesi ile iptal edilemeyeceğini bilmelidir”
dedi ve Şentop’u istifaya çağırdı.

★★★

Tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ da bu köşede yayımladığım söyleşimizde ABD’nin Rusya’yı kuşatma stratejisi uyarınca Montrö rejimini delmek için yollar aradığını, bunun gerçekleşmesi halinde de Türkiye’nin Boğazlar’daki denetiminin ortadan kalkacağını ve güvenliğimizin tehlikeye gireceğini söylemişti.

Elekdağ ayrıca, Kanal İstanbul zorlamasının Montrö’yü ihlal sayılacağını da ifade etmişti... (21 Aralık 2019)

★★★

Yine Meriç Köyatası’nın mektubuna ve o soruya dönelim;

“Montrö’yü delmek için aranan yol, Katar’la imzalanan ‘Su Yönetimi İşbirliği Anlaşması’ ile mi bulunacak ve geçiş sularının (Kanal İstanbul), Boğazlar’ın yönetimi, Montrö... Hepsi çöpe mi atılacak?..”