Tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, 4 yıl önceden bugünleri görmüş ve iktidarı uyarmıştı:

Sevgili okurlarım,

ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield, geçen hafta bazı gazetecilere yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemlerinin önceki ABD yönetimini, CAATSA yasası kapsamında yaptırımlar uygulamaya zorladığını belirtti.

Satterfield sözlerini özetle şöyle sürdürdü:

“Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası, yaptırımlardan feragat edilebilmesi için Türkiye’nin S-400’e sahip olmamasını şart koşmaktadır. Burada bir şey açıklığa kavuşturmak istiyorum. Çalışma grubu yok, olmayacak. Bu, ABD mevzuat ve yasalarının uygulanmasına ilişkin bir konudur.”

Büyükelçinin Türkiye’nin hükümranlık haklarını hiçe sayan, hatta tehdit edici üslubunu kınadığımı ifade ederek sözü, 4 yıl önce, 6 Eylül 2017 tarihinde tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’la yaptığım söyleşiye getirmek istiyorum.

Şükrü Elekdağ (Sağda)


Zira “RUSYA İLE YAPILAN S-400 ANLAŞMASI AKILCI DEĞİL!..” başlığıyla yayımladığımız o söyleşide Sayın Elekdağ, sorunun bu boyutlara ulaşabileceğini öngörmüş ve S-400’ler konusunda ülke yönetimini uyarmıştı.

İşte o söyleşi:

★★★

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Türkiye halen kendisine uçaklarla yapılacak bir hava saldırısını esas itibarıyla F-16’larıyla ve yerde mevzilenmiş silahlarıyla karşılamayı öngörüyor. Ayrıca mevcut savunma silahları arasında uçaksavar topları (Oerlikkon, Bofors, Duster), Roketsan tarafından üretilip modernize edilen Rapiers füzeleri ve omuzdan ateşlenen Stingerler var. Miadı dolan Nike-Hercules ile Hawk füzeleri ise, devre dışı bırakılacaklar. Buna mukabil Türkiye, uzun, orta ve kısa menzilli balistik füzelerle yapılacak saldırıya karşı bir savunma sistemine sahip değil! Bu ihtiyaç, Türkiye’nin gündemine 1991 Körfez Savaşı sırasında, Saddam’ın komşularına karşı SCUD füzelerini kullanmasıyla girdi. O tarihten bu yana Türkiye, kısa ve orta menzilli füze tehdidiyle karşılaştığı zaman, bunu NATO’nun gönderdiği füze ve hava savunma bataryalarıyla karşıladı. Bu uygulamalar sırasında müttefiklerinin kaprisli hareketleri ülkemiz için güven sarsıcı oldu. Şurası iyi bilinmeli ki, savunamadığınız sınırlar gibi, savunamadığınız gökler de sizin değildir! Böyle bir zafiyetten potansiyel hasımlar her an yararlanabilir. Bu nedenle ve haklı olarak Türkiye, kendi milli füze ve hava savunma sistemini geliştirmek istiyor. Bu amaçla acil füze savunma ihtiyacını karşılamak için bir miktar hazır füze/hava savunma bataryası satın almayı, bunun yanı sıra üretici firmanın Türkiye’ye ciddi teknoloji transferinde bulunmasını ve ortak üretim imkânı sağlamasını öngörüyor.

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Peki Rusya, 2,5 milyar dolar karşılığında S-400 bataryalarını Türkiye’ye satarken teknoloji transferi de yapacak mı?

RUSLAR GELİŞMİŞ TEKNOLOJİK SIRLARI ASLA PAYLAŞMAZLAR

(Ş.E.): Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 28 Temmuz’da yaptığı açıklamada, Rusya’nın S-400 anlaşması çerçevesinde teknoloji transferini ve Türkiye ile ortak üretim yapmayı kabul ettiğini belirtti. Dönemin Savunma Bakanı Fikri Işık da 4 Temmuz’da TRT Haber’e şunları söylemişti: “Alacağımız S-400’leri NATO’ya entegre etmemiz mümkün değil. İlke olarak birinci tercihimiz NATO üyesi ülkeler tarafından üretilen sistemleri almak ve bunları NATO’ya entegre etmekti. Ancak ABD ve Avrupalı ülkeler anlayışlı davranmadılar. Verdikleri teklifler rekabetçi olmaktan çok uzak olduğu gibi, teknoloji transferini de içermiyordu. Öyle ki sistemin cıvatasına dahi dokunmak yasaktı. Böyle bir anlayışı bizim kabul etmemiz mümkün değildi!.. S-400’e yönelmemiz bu zorunluktan kaynaklanmıştır. S-400’ü alarak acil ihtiyacımızı karşılayacağız. Ayrıca kendi milli füze ve hava savunma sistemimizi geliştireceğiz. Bunu yaparken çok güçlü bir ekip oluşturduk, bu ekip Fransızlarla, İtalyanlarla ve Amerikalılarla da görüşüyor. Şu anda Fransız ve İtalyanlar -EUROSAM- ile prensip anlaşmasına vardık. Bu anlaşma tedarik değil sistemin geliştirilmesinde işbirliğini öngörüyor.” Bunlar yetkililerin yaptıkları açıklamalar... Ancak ben, Rusya’nın S-400 teknolojisini Türkiye ile paylaşacağına ve Türkiye ile S-400’lerin ortak üretimini yapacağına katiyen inanmıyorum!.. Çünkü Ruslar, özellikle emsaline nazaran yüksek performanslı bir silah sistemi söz konusu olunca, son derece değerli teknolojik sırları bir NATO üyesi olan Türkiye’ye vermezler. Bu kesin!..

(U.D.): Bu sözlerinizden Ankara’nın hayal gördüğü ya da bilinçli olarak kamuoyunu yanılttığı sonucu çıkabilir mi?..

BU FÜZELER TÜRKİYE’YE YÖNELİK BİR TEHDİDİ ÖNLEYEMEZ

(Ş.E.): Şimdi en can alıcı noktaya geliyorum. S-400’lerin, NATO’ya entegre olmadan kendi radar sistemleri ile münferiden (stand alone) kullanıldıkları takdirde, seyir füzelerini ve balistik füzeleri durdurma kabiliyetleri sınırlıdır!.. Yani S-400’ler, Türkiye’nin karşı koymak istediği tehdidi karşılama yeteneğine sahip değil!..

(U.D.): Çok şaşırtıcı!.. Peki bu nasıl oluyor?

(Ş.E.):
Türkiye’nin mevcut hava savunma sistemi tamamen NATO ağına entegre bir şekilde çalışıyor. Bu ağ, ittifakın her türlü hava savunma silah, radar ve komuta kontrol merkezlerini kapsıyor. NATO uzun menzilli radarlarından ve ABD istihbarat uydularından yararlanan bu sistem erken ihbar (early warning) yeteneğine sahip. Füze savunmasında yaşamsal önem taşıyan bu yetenek, hedefin erken tespit ve teşhisi ile yörüngesinin erken saptanmasına ve hedefi imha edecek füzenin zamanında ateşlenmesine imkân veriyor. S-400’ler, NATO ağından ve erken ihbar yeteneğinden yararlanmayınca, sadece kendi 400 kilometre menzilli radarıyla kısa, orta ve uzun menzilli füzeleri durdurma kabiliyeti çok aza indirgeniyor. Bu silahı sadece uçaklara karşı etkili bir şekilde kullanmak mümkün...

S-400’LERİN TEDARİKİNİ AKILCI BİR KARAR OLARAK GÖRMÜYORUM

(U.D.): Ortak üretimini yapamayacaksak ve balistik füze önleme ihtiyacımızı da karşılamıyorsa, o zaman S-400’leri neden alıyoruz?

(Ş.E.):
Bu tutumun temelinde Ankara’nın, Washington’a karşı, PYD’yi silahlandırması, Kuzey Suriye’de Kürtlerin devletleşme hareketine destek vermesi ve FETÖ’yü iade etmemesi nedenleriyle duyduğu öfkenin bulunduğu anlaşılıyor. Öte yandan, Moskova da bu konularda sütten çıkmış ak kaşık değil... PKK’yı terörist olarak tanımıyor, her fırsatta kol kanat gerdiği (Menbiç, Afrin) PYD’ye, Moskova’da temsilcilik açtırıyor. Şu sırada Suriye sorunu nedeniyle Rusya ile Türkiye arasında bir yakınlaşma ve işbirliği görünüyorsa da, Türkiye ile Rusya’nın; Ermenistan’a, Kafkaslara, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne, Doğu Akdeniz’e, Balkanlara, Karadeniz Havzası’na ve Orta Asya’ya yönelik politikaları ve emelleri taban tabana zıt!.. Türkiye, Rusya ile karşılıklı saygı ve yarara dayalı dengeli ilişkiler kurarken -ki bunu kuvvetle destekliyorum- bu gerçekleri ve Rusya’nın genlerinde yayılmacılık, bölgede tekel oluşturma ve sıcak denizlere çıkma tutkularının bulunduğunu unutmamalıdır. S-400’ler Türkiye tarafından uçaklara karşı bir savunma sistemi olarak kullanılabilecek ise de Rusya kendisine yakın bir devletten ülkemize böyle bir tehdidin vuku bulması halinde, sistemin yazılımına müdahale ile Türkiye’nin S-400’leri kullanmasını engelleyebilir. Sonuç olarak, S-400’lerin tedarikini akılcı bir karar olarak görmüyorum.

AKILCI HAREKET TARZI TEKNOLOJİ ÜRETİMİNE ORTAK OLMAKTIR

(U.D.): Peki, akılcı bir hareket tarzı nedir?

(Ş.E.):
Söyleşimizin başında dönemin Savunma Bakanı Işık’ın açıklamasına temas ettim. Bu açıklamadan, Fransız-İtalyan Konsorsiyumu EUROSAM’la anti-balistik bir sistem geliştirme hususunda anlaşmaya varıldığı anlaşılıyor. Esasında EUROSAM’ın Türkiye açısından uygun ve ilgi çekici olan şu ürünleri var: Uçaklara karşı savunma için Aster-15, kısa ve orta menzilli balistik füzelere karşı savunma için de Aster-30 Blok-1... Yetenekleri başarıyla test edilmiş olan bu sistemler halen birçok Avrupalı devlet tarafından kullanılıyor. Bunlara ilaveten EUROSAM’ın uzun menzilli balistik füzelere karşı da geliştirme halinde olduğu Aster-30 Blok-2 projesi var... Bugünün şartlarında Türkiye için akılcı hareket tarzı, önce doğrudan tedarik yoluyla ihtiyacı kadar Aster-30 Blok-1 almak ve bunları NATO’ya entegre etmektir. Türkiye bu şekilde kısa ve orta menzilli balistik füze tehdidine karşı etkili bir savunma oluşturacaktır. Bununla eşzamanlı olarak da, Türkiye uzun menzilli balistik füzelere karşı savunma sistemi oluşturmak için de EUROSAM’ın Aster-30 Blok-2 projesine ortak olmak için girişimde bulunmalıdır. Paylaşıma açık bu ortaklıktan ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN ve MİKES gibi firmalarımız da üretim payı alabileceklerdir. Böyle bir yaklaşım Rusya ile S-400 anlaşmasının iptalini gerektirecektir ki, doğru olan da budur!..