Gazetecilikten mesai arkadaşım, Doğru Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, ekonomist Meriç Köyatası, önceki mektubunda ekonominin içinde bulunduğu sefalet ve çöküş sürecini özetlemişti. Şimdi de “Siyasetçinin görevi çıkış yolunu da göstermektir” diyerek aşağıdaki mektubu gönderdi:

★★★

“Sevgili Uğur,

Yaşadığımız çöküşten çıkmak için tek başına ekonomik reçeteler yeterli olmaz. Bir an önce, erken seçimle, demokratik yollarla bu iktidardan kurtulmalıyız. Devletin, Mustafa Kemal Atatürk’ün kuruluş felsefesi doğrultusunda, parlamentosuyla, hukukuyla, demokrasisiyle çağdaş-evrensel ilkelere göre yeniden yapılanması gerekiyor. Sonrasında, IMF’in Ortodoks iktisat politikalarının kalıplarını kıran, kalkınmacı bir planlama anlayışı ile olabildiğince güçlü sosyal devlet politikalarını benimseyen, çevreye ve gezegene saygılı ekonomi politikalarını hayata geçirmeliyiz. Ekonomi dahil tüm alanlarda,  şeffaf, denetlenebilir, hesap veren ve toplumun tüm kesimlerinin katılımını sağlayan kapsayıcı politikalar temel ilkemiz olmalı.

KALKINMA POLİTİKASININ BİRİNCİ AYAĞI: EĞİTİM

En önemli ekonomik kaynağımız genç nüfusumuz ve insan gücüdür. Ezberden ve kindarlıktan uzak, analitik düşünmeyi öğreten köklü bir eğitim reformu bizim kalkınma politikalarımızın birinci ayağını oluşturuyor. Başta teknoloji olmak üzere her alanda dışa bağımlılıktan kurtulup kendi teknolojisini, kendi sanayisini geliştirip üretecek eğitim reformu en önemli önceliklerimizin başında geliyor. Tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinde yaşadığımız iş gücü ve sermaye verimsizliğini ortadan kaldırmanın temel şartı iyi eğitim.

KALKINMA POLİTİKASININ İKİNCİ AYAĞI: PLANLAMA

Bizim uygulayacağımız ekonomik model, devletin, özel sektörün ve tarımda kooperatiflerin birlikte yer aldığı karma ekonomik model. Mustafa Kemal Atatürk’ün önerdiği bu model, 2008 ekonomik krizi ve pandemi nedeniyle bugün dünyada kamuculuk ve kamu müdahalesi gerekliliği adı altında taraftar toplamaya başladı. 

Devlet Planlama Teşkilatı’nı özerk bir yapıda yeniden kuracağız. Tarımdan sanayiye, yerelden genele kalkınmacı bir planlama anlayışı ile piyasa dinamiklerini birleştiren bir sistem oluşturuyoruz. Gençlerin inovasyon projelerine devletin yatırımcı olarak katılmasını sağlamak, yerel kalkınmada kadının gücünü ön plana çıkarmak temel tercihimiz olacak.

TARIMDA PLANLAMA: TOPRAK REFORMU VE YENİ KUŞAK KÖY ENSTİTÜLERİ

Ekonomik kalkınmanın temel dinamiği, yerelden genele olacak. Çok detaylı tarım ve tarıma dayalı kalkınma modeli hazırladık. Çiftçilerin borçlarını sileceğiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün hayata geçirmek istediği ama ömrü vefa etmediği için tamamlayamadığı toprak reformunu günümüz koşullarına göre hayata geçireceğiz. Hazine arazilerini ücretsiz olarak çiftçilerimize tahsis edeceğiz. Yeni kuşak Köy Enstitülerini günümüz koşullarında yeniden kuracağız ve her köye standart öğretmenlerin yanı sıra, Köy Enstitülü öğretmen, bir ziraat mühendisi ve bir veteriner atayacağız. Bu hamle ile hem kırsal kesimde yarım kalan Mustafa Kemal Atatürk’ün Aydınlanma Devrimlerini tamamlamayı, hem de tarımda verimlilik artışını hedefliyoruz. Tarımda planlama ve kooperatifleşmeyi sağlayacağız. Hiçbir çiftçinin ürünü elinde kalmayacak.

SANAYİDE PLANLAMA: YÜKSEK KATMA DEĞER ZİNCİRİ

İktidar, Türkiye’yi uyuşturucu bağımlısı gibi tarımdan sanayi ürünlerine kadar ithalata ve dış borca bağımlı hale getirdi. Ekonominin rekabet gücü kalmadı. Bu çarpık düzeni değiştirmek için özerk bir Devlet Planlama Teşkilatı’nın yanı sıra, gerçekçi bir kur politikası, bağımsız bir Merkez Bankası ve para politikası uygulamak gerekiyor. Enflasyonu kontrol altına almak, devlette yolsuzlukları, şatafatı, bütçe açıklarını, borçlanma ihtiyacını ortadan kaldırmak gerekiyor.

Bunları yaparken uygulanacak planlı teşvik politikaları ile dış dünyanın artık çöp diye nitelediği, çok düşük katma değer sağlayan verimsiz sanayilerden aşamalı olarak, kendi teknolojisini üreten orta ve yüksek katma değerli sanayileri geliştirmek, öncelikli hedefimiz. Planlamacı uzman arkadaşlarımız ile birlikte, imalat sanayisindeki 95 alt sektörde girdi çıktı tablolarını değerlendirerek istihdama ve ihracata öncelik veren sektörleri, teşvikleri belirlemeye başladık.

SOSYAL DEVLET VE VERGİ

Kağıt üstünde değil, gerçek bir sosyal devlet olabilmek için vergi ve maliye politikalarında halk yararına devrim niteliğinde değişim şart. Toplam vergi gelirleri içinde üçte iki pay alan KDV, ÖTV gibi dolaylı vergi gelirlerini, üçte bire düşüreceğiz. Buna karşılık kayıt dışı alanlarda faaliyet gösteren tüm şirketleri makul vergi oranlarıyla sisteme dahil edeceğiz. Bugün Türkiye’de milli gelirin yüzde 20’si kadar vergi toplanıyor. Yaptığımız çalışma ile vergi kaçak ve kaybını önlediğimizde, kent rantlarını siyasetçilere ve onların yandaşlarına değil de bütçeye aktardığınızda, vergilerin milli gelir içindeki payını Batı Avrupa ülkelerindeki gibi yüzde 45 seviyesine çıkarabileceğimizi gördük.

Artan bu vergi payının yanı sıra, ihaleler ile Hazine soygunu, Hazine garantili yollar ve hastaneler, devlet yönetimindeki şatafat ve saltanat uygulamalarını kaldırdığınızda, elde edeceğimiz kaynaklarla, tıpkı Batı Avrupa ve Kuzey Avrupa ülkelerindeki gibi sosyal devlet yapısına ulaşmak mümkün olacak.  Sağlanan bu kaynaklarla, eğitim, sağlık ve sosyal güvenliğe ayrılan paylar iki üç katına çıkarılacak.

Eğitim tamamen parasız olacak. Ayrıca, ilköğretim ve orta eğitim çağındaki çocukların beslenmesini devlet karşılayacak. Tarikatlara ait üniversiteler kapatılacak mal varlıklarına el konacak, dünya çapında eğitim veren özel vakıf üniversiteleri desteklenecek.

Herkese, koruyucu ve tedavi edici ücretsiz kaliteli sağlık hizmeti sağlanacak. Kimse sosyal güvenlik şemsiyesi dışında kalmayacak. Vergi reformunun yaygınlaşması ile birlikte, geliri ne olursa olsun tüm yurttaşlara Vatandaşlık Temel Geliri ödemesi yapılacak. Kimse sadakaya muhtaç hale bırakılmayacak.

Bir emekli maaşı ile iki kişinin refah içinde geçimini sağlayacak emeklilik sistemi geliştirilecek.

Başta altın madenleri olmak üzere doğayı katleden tüm maden ruhsatları iptal edilecek. Atatürk döneminde olduğu gibi tüm madenler devletleştirilecek. Madenlerin hammadde olarak satılması önlenecek. Madenlerin çıkarılmasında değil ama işlenmesinde devlet ve özel sektör birlikte çalışacak.

Özelleştirmeler, ihaleler, Hazine garanti ödemeleri, şaibeli imar planı değişiklikleri gibi tüm konular teker teker incelenecek. Köprü ve otoyollar ile şehir hastanelerindeki garantiler ve elektrik dağıtım şirketleri gibi imtiyaz devrine konu olan özelleştirmeler iptal edilecek.

Yapılan yolsuzluklar, kimsenin yanına kar kalmasın diye büyük bir devri sabık yaratılacak ve milletin parasını soyanlardan ve halkın müştereklerini yağmalayanlardan bu paralar son kuruşuna kadar alınıp hazineye gelir kaydedilecek...”

★★★

Değerli ekonomi uzmanı dostum Meriç Köyatası mektubunu “İnsan odaklı bir ekonomi ile özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık Türk milletinin en temel hakkıdır” diyerek bitiriyor.

Ben de bu görüşe katılıyor ve ilk seçimlerde milletimizin bu hakka kavuşmasını diliyorum.