Gümrük müdürü tuz ihracatçısı iş insanını otomatiğe bağlamıştı.

Yurt dışına giden her parti ürün için rüşvet alıyor, vermediği takdirde de tuz yüklü TIR’ların gidişini geciktiriyordu. İhracatçı da bu gecikme nedeniyle her seferinde karşı tarafa ceza ödemek zorunda kalıyordu.

★★★

Müdür çok sert, dediğim dedik, acımasız biriydi.

Sanki alın teriyle kazanmış, anasının ak sütü gibi helalmiş gibi, rüşvet taksitlerini saat aksatmadan ve son kuruşuna kadar elden alıyordu.

İş adamı ise ürünlerinin tertemiz olduğunu, rüşvet vermesini gerektiren sakıncalı bir durum bulunmadığını öne sürüyor ama derdini kimseye dinletemiyordu.

İddiasına göre; 6 ayda 39 bin ton tuz ihraç etmesi gerekirken, rüşvetçi müdürün keyfi geciktirmeleri nedeniyle sadece 6 bin ton gönderebilmişti!..

★★★

O gün de müdürün 500 bin liralık rüşvet taksitlerinden birini cebe indirme günüydü.

Ama bu kez onu kötü bir sürpriz bekliyordu!

Giderek zarar etmeye başlayan iş adamı durumu yetkililere ihbar etmiş, polis ekibi de rüşvet verilirken yapılacak suçüstü operasyonu için tüm hazırlıkları tamamlamıştı.

★★★

İş adamı, randevu saati yaklaşınca seri numaraları önceden tutanağa kaydedilen banknot tomarını bir gazeteye sarıp müdürü beklemeye başladı.

Polisler yan odada konuşmaları dinleyecekler, para el değiştirirken de bir işaretle baskın yapacaklardı.

Müdür dakika geciktirmeden belirlenen saatte geldi.

Kısa bir hoşbeşten sonra “Paramı ver de gideyim” dedi.

Konuşmalar çok net duyuluyordu:

İhracatçı, “Banka kasasında yeterli para yoktu. Personel büyük gayretle istediğiniz rakamı hazır etti. Bunun üzerine 2 bin lirayı onlara dağıttım” deyince çok kızdı.

“Paramı nasıl kesersin ulan!.. Bir daha böyle yaparsan bütün ihracat kapılarını sana kapatırım” diyerek bağırmaya başladı.

★★★

Daha fazla bekleyemeyen polisler odaya daldılar.

İşte o anda yaşananlar anlatılacak gibi değildi.

Biraz önce 2 bin lira eksik diye dayılanan, hakaretler eden zalim müdür gitmiş, paltosunun içine sakladığı paraları fırlatıp “almadım, almadım” diye bağıran bir zavallı gelmişti!..

Yerlerde adeta solucan gibi kıvranıyor, iftiraya uğradığını söyleyerek kaşkoluyla yüzünü kapatmaya çalışıyor; “Parayı almadım, vallahi billahi almadım...” diyerek feryat ediyordu.

★★★

Bir de günümüze bakalım:

Rüşvetçilerin yakalandıklarında utanıp kendilerini yerden yere attıkları, insan içine çıkamaz duruma düştükleri yıllardan, hırsızların polisleri kovaladığı, hırsızlık, rüşvet ve yolsuzluk haberi yapan gazetecilerin “vatan haini” damgasıyla yargıda hesap verdikleri, hırsızlar için her günün bayram olduğu inanılmaz yıllara!..

Tek cümleyle özetlemek gerekirse; her şey öylesine hızla çürüdü ki, tuz bile koktu sevgili okurlarım...