Değerli bilim adamlarımızdan Prof. Dr. Özer OZANKAYA’nın güzel yazılarından birine bugün köşemi bırakmamdan okurlarımız mutlu olacaklardır. Onun koyduğu başlıkla sunuyorum.

SAKARYA SAVUNMASI DA, BÜYÜK SALDIRI DA “ULUSAL EGEMENLİK” İLKESİNİN DOĞRU ANLAMI VE DÜRÜST UYGULAMASIYLA, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’ NİN ÜSTÜN KONUMU DÜZENİNDE KAZANILMIŞTIR!

100 yıl önce bugünlerde, sömürgeci İngiltere, Fransa ve İtalya’nın güdümündeki Yunan işgal orduları, 1000 yıllık Türk yurdu Anadolu’yu Türk olmaktan çıkarmak üzere en büyük ve son saldırılarına girişmişlerdi.

Ulusal direnişin önderi Mustafa Kemal, ulusal bağımsızlığın da, yurt bütünlüğünün de her yurttaşın insanlık onurunun da ancak ULUSAL EGEMENLİK DÜZENİNDE KORUNUP YAŞATILABİLECEĞİ BİLİNCİNİ Kurtuluş Savaşı’na da temel yapmıştı.

5 Ağustos 1921 günü Başkomutanlık görevini, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin isteği üzerine kabul ederken, ‘Yaşamım boyunca ulusal egemenliğin en sâdık hizmetkârı olduğumu ulusa bir kez daha göstermek için bu yetkinin üç ay gibi kısa bir süreyle sınırlandırılmasını ayrıca isterim’ diyordu!

“Bütün maddî ve manevî varlığını yurt savunmasına ermekte gevşek ve ağır davranan uluslar, savaşı ve çarpışmayı gerçekten göze almış ve başarabileceklerine inanmış sayılmazlar. Oysa tek başarı koşulu en çok bu noktada yatar” diyerek de yine ulusun egemenliği ilkesine olan sarsılmaz bağlılık ve inancını sergiliyordu.

Bu inançlardır ki, ulusal bağımsızlık savaşlarına güven kaynağı olan ve dünya savaş tarihinde çığır açan bir ilkeyi ortaya koyarak üstün başarıyla uygulayabiliyordu.

“Savunma çizgisi yoktur, savunma alanı vardır. O alan bütün yurttur. Yurdun her karış toprağı yurttaş kanıyla sulanmadan düşmana bırakılamaz.”

22 gün ve 22 gece süren büyük ve kanlı Sakarya Savaşı, 13 Eylül 1921 günü Sakarya’nın doğusunda düşmandan iz bırakılmamak üzere zaferle sonuçlanmış ve işgalci düşmanı bir daha saldırı yapamayacak duruma düşürmüştü. Böylece bir yıl sonra yine bir Ağustos sabahı, 26 Ağustos’ta başlatacağı Büyük Saldırı’nın ve Büyük Zafer’in hazırlanmasının yolunu açmıştı.

Büyük Zaferi de Atatürk, yine tam bir inanç içtenliğiyle Ulusal Egemenlik düşüncesinin zaferi olarak tanımlıyordu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ ne zaferi böyle muştuluyordu:

“Ulusun geleceğini doğrudan doğruya üzerine alarak umutsuzluk yerine umut, dağınıklık yerine düzen, duraksama yerine kararlılık ve inanç koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin kahraman ordularının başında, bir asker bağlılığı ve uysallığıyla buyruklarınızı yerine getirmiş olduğumdan dolayı, bir insan yüreğinin pek seyrek duyabileceği memnunluk içindeyim. Yüreğim u sevinçle dolu olarak, pek değerli ve saygın arkadaşlarımı, BÜTÜN DÜNYAYA KARŞI TEMSİL ETTİKLERİ ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK DÜŞÜNCESİNİN ZAFERİNDEN dolayı kutluyorum. Bu Anadolu zaferi, tarihe bir ulus tarafından tam olarak benimsenen bir düşüncenin (ULUSAL EGEMENLİK DÜŞÜNCESİNİN, Ö.O.) ne denli büyük ve dinç bir güç olduğunun en güzel örneği olarak kalacaktır.”

NEREDEN NEREYE!

Bir süreden beri siyasal yaşamlarına ulusal egemenlik düzeninden yararlanıp, “Ulusal egemenlik düşüncesi kâfirliktir” diyerek, yani Cumhuriyet düşmanlığı yaparak başlayan, Taliban elebaşı Hikmetyarların dizleri dibinde oturan, sonra sömürgeci ABD’nin başkanlarıyla baş başa, ulusun ve O’nun temsilcisi Meclis’in bilgisi dışında görüşmeler yaptıktan sonra “Biz değiştik, artık ulusal egemenlik düzenini kâfirlik saymıyoruz” diyerek Atatürk Cumhuriyeti’nin demokratik düzeninden yararlanıp iktidar olan, ileride Fethullah Terör Örgütü diyecekleri yapılanmayla uzun yıllar boyunca kolkola yürüyen politikacılar, şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni hemen hemen işlevsiz kılan tek adam yönetimi uygulamasıyla bağımsız ulus, devlet ve yurt varlığımızı tehlikeler içine atmış bulunuyorlar.

Ulusal egemenlik ilkesini bayraklaştırarak bağımsızlığımızı kurtaran Atatürk’ün adını da, bu ülke bayrağı altında kazanılan zaferlerin yıldönümlerini de anmama gözüpekliğini -ABD/İNGİLİZ güdümlü BOP (Büyük Orta-Doğu Projesi) eşliğinde-  gösterebiliyorlar.

“Biz değiştik” demelerinden önceki ulusal egemenlik karşıtı eylem ve söylemlerini, görevleri gereği -doğru ya da eğri- eleştirmiş olan o dönemin üst düzey görevlilerini, bağımsızlığını ortadan kaldırmış oldukları yargı eliyle cezalandırmaya kalkışabiliyorlar.

Ama zafer yine ULUSAL EGEMENLİK İLKESİ’nin olacaktır, olmaktadır.

Adından korktukları, oysa tüm ulusun beyin ve yüreklerinde silinmez bir DÜŞÜNCE olan Atatürk’ün deyimiyle:

“ULUSAL EGEMENLİK ÖYLE BİR IŞIKTIR Kİ, ONUN KARŞISINDA TACLAR, TAHTLAR BATAR, YOK OLUR. ULUSLARIN TUTSAKLIĞI ÜZERİNDE YÜKSELEN YAPILAR HER YERDE YIKILMAYA YAZGILIDIRLAR.”

Sakarya Zaferi’nin 100. Yıldönümü’nde ulusumuzun ve tüm insanlığın övücü Mustafa Kemal Atatürk’ü ve O’nun özgürlük, bağımsızlık ülküsü arkadaşlarını, tüm şehit ve gazileri saygı, sevgi, gönülborcu duyguları ve sonsuza dek bağlılık kararlılığıyla yücelterek anıyoruz.