-Çırağın ustasıyla değil, ustanın çırağıyla övünmesi önemlidir.-

Bilim, aklın yaşama tuttuğu güneştir. Aykırılıkların giderilmesinde, sorunların çözülüp aşılmasında, insan varlığıyla toplum esenliğin gözetilmesinde, gelişmelerle her alanda ve konuda gönendirici sonuçların alınmasında en uygun, en yararlı dayanaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bilime verdiği değer, Yüce ATATÜRK’ün “Yaşamında en gerçek yol gösterici bilimdir” sözüyle özetlenmiş, gençliğin yetişmesindeki payı da O’nun söylevlerinde vurgulanmıştır. Hiç kuşkusuz ilgili kurallar iyi olmazsa işlemler, kararlar ve uygulamalar da beklenen sonuçları vermez. Özetle değindiğimiz bu nedenlerle bilimin aydınlığı insanlık için en büyük yaşam güvencesidir. Gerçeğin, yararlının, olmazsa olmazlığın kaynağı olan bilimin insanlık güneşi olduğu asla unutulmamalıdır. İnsan yetiştirip yaşamın her alanını en iyi duruma getirmekte yol ve yöntem yumağı olan bilim, aklın benzersiz ürünüdür.

Nasıl ilgili kurallar iyi olmazsa yetkili kuramlar da yararlı olamıyorsa, bilimsel nitelikleri ve içerikleri yeterli olmayan metinler de yaşamın gölgeleridir. İzlenip uygulanarak yaşamsal özgünlüklerine güvenilen kurallar yeterli olmazsa beklentiler boşa çıkar. Kurumlara uygun kurallar yürürlüğe konulmadıkça çalışmalarının başarıyla yürüyüp sonuçlanması gerçekleşemez. Bilimin öncülüğünde ve ışığında yürütülen çalışmalar daha etkili ve daha doyurucudur. Bilim, gerçeğin kaynağıdır.

Bilimsel konularda dağınıklık ve siyasal elatmalar ülkemizin çıkmazlarından biridir. Öğretim üyelerinin kendi yöneticilerini kendi aralarından seçmeleri yerine siyasal iktidarın (cumhurbaşkanı) ataması, üniversiteyi ve üniversitelileri küçümsemekten öte, baskıcı bir yöntemdir. Bilimsel nitelik ve yeterlik yerine siyasal ilişki ve yarar gözetilerek yapılan atamalar üniversite tüzel kişiliğini yadsımak, öğretim üyelerini hiçe saymaktır. Kimi zaman kimi olumsuzluklarla karşılaşılsa bile ilke olarak rektörlerini öğretim üyelerinin seçmesi en
uygun yöntemdir. Dekanı da fakültesinin seçmesi böyle olmalıdır. Bu aykırılık yalnız üniversitede değil, siyasal yapılanmada da böyle. Örneğin; Hâkimler Savcılar Kurulu’nun başkanı Adalet Bakanı’dır. Bağımsızlığı temel olan, ilke olan adaletin başında bir siyaset adamının bulunması da yanlıştır. Bakan, ancak Kurul’da görüş açıklayacak, istemde ve öneride bulunacak geçici üye olabilir. Valileri de bir Kurul atamalıdır. İçişleri Bakanı ya da temsilcisi Kurulun doğal üyesi olabilir.

Rektörünü üniversitenin öğretim üyeleri seçseydi İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’ndeki olumsuzluk yaşanmazdı. İktidarların eğitim-öğretim yapısına ve düzenine elatmalarının sakıncaları saymakla bitmez. Bu bir tür ilkellik ve doyumsuzluktur. Bilim değeriyle bağdaşmayan bir tutarsızlıktır. İktidar, görev ve yetki alanını sınırsızlaştırmak istemiyle yıpranmakta, güven yitirmekte, tepki almaktadır. Öğretim üyelerinin sırtlarını dönüp ayrılmasını istedikleri, iktidarların atadığı rektörler üniversitelerin kamburudur. 1951’de Ankara Üniversitesi Rektörü olan Prof. Dr. Ekrem Rüştü İZMEN’ den bu yana tümünü tanıdığım, birlikte çalışmalar yaptığım rektörler içinde en tanınmışları Prof. Dr. Günal AKBAY ile Prof. Dr. Erkan İBİŞ’ in kazandırdıklarını değerbilir hiç kimse unutamaz. Yaşamın güneşi olan bilim, insanlığın en büyük gücüdür. Ankara Üniversiteliler Derneği’nde sanatsal çalışmalarıyla Prof. Dr. Mükerrem ARSLAN da ışığıyla aydınlatanlardan bir ustadır.