-Suya düşen ıslanır-

Dün, Türkiye Güneşi’nin Samsun’dan doğuşunun 102. yıl dönümünü kutladık. ATATÜRK’ümüzü artan özlem ve saygıyla andık. Bağlılık andımızı yineledik. O’nun ışıklı izindeyiz.

Siyasal iktidarın hukuk konusunda söz verdiği düzenlemeleri gerçekleştirmesi beklenmektedir. Bugüne kadar izledikleri yol ve yöntem ile uygulamalarını tersine çevirecek iyileştirmeler merak edilmektedir. Alışkanlıklarının ve amaçladıklarının hukuksallık bağlamında nasıl düzenleneceği, yakınma konusu sorunlara nasıl çözüm getirecekleri düşünülüp tartışılmaktadır. Demokrasi ve hukuk devleti için şimdiye kadar söyleyip, yaptıkları bundan sonra daha olumlu ve iyi şeyler yapacakları umudunu vermemektedir. Siyasal söylemler, kandırmaca türünde sürmektedir. “Yargı, hukuk, adalet reformu” duygu ve düşünce birlikteliğinin aydınlığı ile amaç ve yöntem uyumuna dayanır. AKP genel başkanının güdümündeki yönetimin reform sözlerini gerçekçi ve inandırıcı bulmadığımı açıkça söylüyorum. Yapılanlar, yapılacakların habercisidir.

Cumartesi annelerinin “adalet talepleri”yle doyurucu soruşturma istemleri, “Türkiye’nin hukuk devletine dönüşememe” yakınmaları yaşanan durumun göstergelerinden biridir. Anayasa Mahkemesi kararına uyulmayarak sergilenen olumsuzluk hukuk devleti yönünden umut kırıcıdır. AKP’liler RTE’ın anayasal konumunu öyle hukuk dışı, mantık dışı, gerçek dışı savunuyorlar ki gülmek bile az geliyor. Çocuk kandırırcasına tutarsız sözler devletin hukuksal niteliğinin hiçe sayıldığının tanımıdır. “Tarafsızlık” öyle geçersiz savunmalarla sömürülüyor, Cumhurbaşkanlığı andına aykırılık öyle tutarsız savunuluyor ki eleştirmekle usanç duyulan bir direniş gözleniyor. RTE’ın konuşmalarının çoğunun içeriğini taşıdığı sıfatla bağdaştırmak, yakıştırmak güçtür.

Oturduğu makama, taşıdığı sıfata yakışmayan sözler, nitelemeler, suçlamalarla öyle saldırıları oluyor ki anayasal tarafsızlık ilkesi hiç anımsanmıyor. Bölücü, kışkırtıcı, kırıcı, ayrımcı, partizan konuşmalar zaman zaman söylediği “80 milyon birlikteliği”yle hiç bağdaşmıyor. Sözcüklerinin sözde açıklamaları da durumu kurtarmıyor. Güldüren yanıtlar ve savunmalar gerçeği değiştiremiyor. Kanımızca, günümüzde cumhuriyet için en acı, en kötü, en düşündürücü durum Atatürk Cumhuriyeti karşıtlarının yönetimdeki ağırlığıdır. Cumhuriyet “demokrasi teraneleri”yle, inanç sömürüsüyle gölgelenip yıpratılmaktadır.

Siyaseti hukuksallaştırmak yerine hukuku siyasallaştıran kimi sözde hukukçuların hukuk terbiyesi, insanlık nitelikleri yoksunluğu başlıca sorunlardan biridir. İnsan ömrü bir yaşam dizgesidir. Neler görülür geçirilir. İyi-kötü olaylar, zamanlar, durumlar. Kimler gelir, kimler gider. Kimler nerelere oturtulur, kimler kovulur? Kimler neler yapar ya da yapmaz, yapamaz? Kimler nedir, ne değildir? Kimler ne sanılır? Ne umulur, ne bulunur? Siyasal bir karmaşa, toplumsal bir kargaşa, günümüz yönetiminin ikilemlerinden, kendine uygun tutumlarından kaynaklanmaktadır. Yetersizliği sırıtan donanımla inanç sömürüsü ağırlığı ve önceliği, sorunların öncelikli nedenidir. Yaşam gerçekleri yerine inanç tutkunluğu ve tutsaklığı öne alınmaktadır. Olanlar hepimize olmaktadır. Çoğu da iktidarın söylem ve eylem karmaşasından kaynaklanmaktadır.