-Aldatan, aldatılmaya en yakın ve yaraşır olandır-

“Andımız” a ilişkin Danıştay’ın yanlış kararı hukuk tarihimizde gereken değerlendirmelerle yerini alacaktır. Yapısı ve niteliği bilinen siyasal iktidarı ve yandaşlarını mutlu eden yargı kararının ulusal yapımıza ilişkin olumsuzlukları, üstelik bunun hukuk yoluyla yapılması kamu vicdanını derinden etkilemiştir. “Ne oluyor, ne için, nereye gidiyoruz?” soruları toplumsal tepkinin açıklanışıdır. Yurttaşlık bilincini, devlet saygısını, ülke sevgisini özetleyen andın öğrencilerin yetişmesinde tuttuğu ışık kimilerinin gözlerini iyice karartmıştır. İktidarın belirgin amacına ve tutumuna uygun kararın yargı güvencesini sarstığı da yadsınamaz. Dinsel bağımlılıkla inanç tutkularının ağırlığını yansıtan kararın düşünce ve vicdan özgürlüklerine ters düştüğü ortadadır.

Lâikliğe karşı olduğu bilinen yönetimin ulusal egemenliğe olumlu bakmadığı kişisel yönetim açılımlarıyla belli olmaktadır. Yetkisini aşan işlemlere bile imza atmakta çekinmeyen sorumluların kendi sakat anlayışlarını egemen kılma çabaları birer demokrasi karasıdır. Kadınlara ilişkin “İstanbul Sözleşmesi” nden tek imza ile çekilmek de böyle bir işlemdir. Devlet görevlisi imamın “lâiklik ilkesinin kaldırılmasını” istemesindeki çıkış, iktidar güvencesine dayanmaktadır. Harp Okullarına girişte “irtica ilişkisi” nin koşul olmaktan çıkarılması da gerici akım bağlılığıdır. Montrö Antlaşması’nın tartışmaya açılması, İstanbul Gezi Parkı’nın İstanbul Belediyesi’nden alınması siyasal zorbalık sayılacak iktidar girişimleridir. Partizanlık nedeni bu olumsuzlukları AKP liderinin ikidebir İstanbul Belediyesi’ni eleştirmesiyle daha belirgin biçimde izliyoruz. Yeterli bilgi yoksunluğuyla sürdürülen demokrasiye ve lâikliğe aykırı çıkışlar, devlet yönetimini kusurlu kılan tutumlardır. Hukuk devleti niteliğini gölgeleyip “tek adamlı dinsel yönetim” görünümü yansıtan bağımlılık ürünü tutum ve davranışlar demokrasiyi gölgelemektedir.

Saltanatın ve hilâfetin, yurdu düşmanlara teslim etme ihanetine varan hainlikleri ortada iken, yurdu kurtarıp yepyeni cumhuriyeti kurarak ulusun bağımsızlık ve özgürlüğünü yaşam koşulu yaparak gerçekleştiren ATATÜRK ve arkadaşlarının kutsal emanetine gereken özenle sahip çıkmayıp kendilerinin sakat, saçma, sakıncalı anlayış ve amaçları için ilkeleri ve değerleri gözardı edenleri kimse hoş göremez, bağışlayamaz. Saltanat ve hilâfet heveslilerinin kendi bataklıklarında unutulmaları kaçınılmazdır. Basındaki gericilerin sevindiği uçuk çağrılar ve çabalar ufkumuzu karartan kötülüklerdir. Kural tanımayan, hukuku engel sayan gerici ve tutucu anlayışın içine çektiği karanlıklar önce neden olanları unutturacaktır. Parti kongrelerini bir gövde gösterisi olarak algılayıp tanıtmaya çalışan sakat anlayışlar demokrasinin aydınlığında yaraşır oldukları yerlere gömülecektir.

AKP Genel Başkanı’nın eleştiri ve yanıtlarındaki nitelemeler, adı bir yana, geçici de olsa taşıdığı sıfatlarla unvanlara hiç uygun düşmüyor. Kaba, ayrımcı, sert, saldırı içerikli sözlerle sağlık yönünden sakıncalı parti toplantılarına ilişkin “Lebaleb” nitelemesi sürekli eleştiri alıyor. Unutulmamalı ki bazen susmak konuşmaktan iyidir.