Devlet yapısı, kuruluşundan tüm çalışmalarına değin hukukla yönetilmezse geçerliği her zaman tartışılır. Yönetime gelen siyasal yanın ya da gücün yürürlükteki kuralları kendi amacına ve anlayışına göre uygulayarak hukuk dışına çıkması ya da siyasal ağırlığıyla istediği gibi kurallar çıkarıp yürürlüğe koyarak uygulaması demokrasinin yıkımından başka bir şey değildir. Anayasa’ya uymak bir savsaklanmaz görev olmaktan öte, erdem sayılan bir onursal tutumdur, durumdur. Ne var ki anayasalar da zamanın siyasal erkinin çoğunluk ağırlığıyla değişebilmekte, ama bu değişiklikler her zaman öz yönünden hukuka uygun olamamaktadır. Hattâ anayasaların yapımında çok iyi düşüncelerle getirilmiş olsa bile kimi kurallar sonradan değiştirilmektedir.

Günümüz Anayasa kuralları içinde zamanın koşullarına uymayan kurallar bulunmakta, daha ötesi günün hukuksal düzeyiyle bağdaşmayacak değişiklikler yapılabilmektedir. Siyasal çoğunluk baskısı demokrasiler üzerindeki en sakıncalı ağırlıktır. Günümüzde iktidar partisi liderliğiyle birlikteliği süren cumhurbaşkanlığı kanımızca demokrasi üzerindeki en büyük, en ağır gölgedir. Cumhurbaşkanlığı andındaki “TARAFSIZLIK” ilkesiyle asla bağdaşmayan durum, eylemli biçimde tüm aykırılığı ve yanlışlıklarıyla sürmektedir. Bunun yanında önemli bir çarpıklık da görevlerine ilişkin suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatlı Anayasa Mahkemesi’nde yargılanacak Cumhurbaşkanı’nın Anayasa Mahkemesi üyelerinin 12 üyesini “seçme” adı altında atamasıdır. Kendisini gerektiğinde yargılayacak yargıçları ataması büyük bir tersliktir.

Adalet Bakanı’nın Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun başkanlığı da böyledir. Zamanında Hayri MUMCUOĞLU kurul toplantısına katılmayarak soylu tutumunu gösteriyordu. Bağımsız olmayan kurulun siyasal söylentilerle, hattâ açık olmayan siyasal etkiler ve baskılarla yapılandırılıp yönlendirilmesi hukuk ve yargı yönünden büyük bir yanlışlıktır.

Denilebilir ki “Buna gelinceye kadar nice aykırılık ve çelişki var, onlar düzeltilip giderilsin”. “Zararın neresinden dönülse kârdır” sözü bu görüşe en iyi yanıttır. Yanlışta direnmek onu ağırlaştırır ve yoğunlaştırır. Yargısı bağımsız olmayan devletin “hukuk devleti” niteliği her zaman tartışılır. Yargı bağımsızlığı bir devletin geçerliği, saygınlığı, onuru, güvenirliği ve seçkinliğidir. Devletin devlet olma gereksinimlerinin başında yargı bağımsızlığı gelir. Yaşamın en büyük dayanağı olan adalet ancak bağımsız yargının kararıyla adalettir.

Siyasal alanda aşırı istek-tutku(hırs) olarak zaman zaman izlenen kalkışma ve girişimlerle, uygulamalar adaletin savsaklandığını, ötelendiğini, gözetilmediğini ortaya koymaktadır. Eylem ve işlerde adaletten çok siyasal etkinin ağırlığı ve geçerliği sakıncanın yaygınlaşmasıdır. Adalet, hak, eşitlik, özgürlük, yaraşırlık ve uygunluk demetidir. Adalet, vicdan ve akıl güneşidir, yaşam güneşidir. Adaletsiz kalmak, karanlıkta kalmaktır, yaşamın zindan olmasıdır. Adalete bağlılığımız, saygımız ve inancımız güvenle oluşan bir erdem düzeyidir. Hiç kuşkusuz adalet, ona yaraşır olanlar için vardır ve en etkin, en güçlü güvencedir. Erinç (huzur) kaynağıdır.