Gazetelerin iç sayfalarında küçücük haber olarak verilmişti ama, aslında tarikat-cemaat-zırcahil atmosferinde Türkiye’nin başına gelenleri özetleyen ibret verici bir olaydı.



Üç yıl önceydi.

Namazında niyazında dinibütün bir arkadaş bisikletiyle camiye geldi, Allah kabul etsin, cuma namazı kılmak üzere şadırvanda abdest aldı.

Tam camiye girecekti ki, o da ne, kapının kenarına bıraktığı bisikletinin yerinde yeller esiyordu, abdestini alırken kaşla göz arasında bisikletini çalmışlardı iyi mi!

İsyan etti.

“Camide hırsızlık olur mu kardeşim, memlekette namuslu adam kalmadı mı?” diye bağırdı.

Hem maneviyatı yüksek, hem de hukukun üstünlüğüne inanan bir yurttaş olduğu için, hırsızın bu yaptığını hırsızın yanına bırakmak istemedi, adaletin tecelli etmesi için karakola koştu.

“Böyle bir ahlaksızlığı kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, camide bisikletimi çaldılar, memleket ne hale gelmiş” diye şikayetçi oldu.

Polisler zabıt tutarken, kendi kendine habire söyleniyordu, “memlekette namuslu adam kalmamış, dini vecibelerimizi yerine getirdiğimiz camide hırsızlık yapılır mı, yazıklar olsun” diyordu.

Polis memuru ifadeye kaydetmek için bisikletin markası sordu.

Cevap yok, hık mık...

Kaç paraya aldığını sordu.

Ebelek gübelek dedi.

Faturası var mı diye sordu.

Ne arar.

Polisler huylanmıştı.

Biraz sıkıştırdılar...

Arkadaş bülbül gibi öttü.

Çalınan bisikleti, aslında kendisi de başkasından çalmıştı!

Bir esnafın dükkanının önünden geçerken araklamıştı.

Polisler merak edip inceledi, bölgedeki kamera kayıtlarında kabak gibi görünüyordu, “memlekette namuslu adam kalmamış” diyen arkadaş, düpedüz hırsızdı.

Kendi hırsızlığını meşru sayıp, çaldığı bisikletle camiye gelmiş, başka hırsızların da camiye gelmesiyle mağdur olmuştu.

Mağdur hırsız olarak namuslu vatandaşlık görevini yerine getirerek, öbür hırsızları karakola ihbar etmişti.

Pişkin pişkin hukuki haklarını ararken tutuklanan dinibütün hırsızımız, mahkemeye götürülürken hâlâ mağduriyetini haykırıyordu, “evet bisikleti çaldım ama, sokaktan çaldım, camide hırsızlık yapılır mı yahu, günahtır, memlekette namuslu adam kalmamış” diyordu.



Hem dinibütün, hem hırsız, hem mağdur, hem şikayetçiydi.



E, bakıyoruz son günlerde olan bitene...



Hem Akp belediyesinde, hem Akp genel merkezinde çalışan dindar nesil’den bir arkadaşın, bir yandan din-iman-rabia tweetleri attığı, beri yandan kumar fişleriyle, revü kızlarıyla, elinde kadehle jakuzide poz verdiği, lise terk ve henüz 20’li yaşlarında olmasına rağmen, lüks sitede oturduğu, lüks otomobil koleksiyonu yaptığı, üstelik, hortum gibi kokain çektiği ortaya çıkıyor... “Pudraşekeriydi” diyor, “bana kumpas kuruldu” diyor, partisinden “helallik” istiyor.



Akp’li belediyeler tarafından sağlanan vizesiz gri pasaportlarla resmen insan kaçakçılığı yapıldığı ortaya çıkıyor... “Oruçluyum” diyerek cevap vermeyen belediye başkanı da var, “o pasaportları Chp’li belediyeler vermiş” diyen Akp milletvekili de var.



“Merkez Bankası’nın 128 milyar doları nerede?” diye soruluyor... “Bu soruyu soranlar ülkeye ve millete ihanet ve saldırı içinde, hançerleme var, Chp’li darbecilere boyun eğmeyeceğiz” diye cevap veriliyor.



Ticaret bakanının, kocasının şirketinden ticaret bakanlığına dokuz milyon liralık dezenfektan aldığı ortaya çıkıyor... “İddialar tamamen asılsız, mesnetsiz ve yalandır, ucuza aldık” deniyor.



Yerli ve milli sermaye olarak kripto para satan ve Akp’li bakanlarla makam odalarında görüşen arkadaş, iki milyar dolarla yurtdışına kaçıyor... “Ortadan kaybolduğum iddiaları asılsızdır, mesnetsizdir, iftira kampanyasıdır” diyor, bu arkadaşla makam odalarında boy boy fotoğrafları olan bakanlarımız ise “hiç tanımıyorum” diyor.



Sanal inek satan gibi, sanal para satan da elini kolunu sallayarak yurtdışına gidiyor, ne kripto fetocuya dokunuluyor, ne kripto paracıya... Ama, ömrünü bu vatana harcamış emekli amirallerimize, şehir dışına bile çıkmasınlar diye elektronik kelepçe takılıyor.



Dolayısıyla...

Bence bisikleti camiden Chp çalmıştır!