2020’nin nüfus istatistikleri açıklandı, geçen yıl Türkiye’de dünyaya gelen kız çocuklarına en çok “Zeynep” ismi verildi.



Arapça’dan dilimize yerleşmiş bir isimdir.

Türkçe’de “babasının süsü” anlamına gelir.



Saçı uzun, aklı kısa

Eksik etek

Kızını dövmeyen, dizini döver

Avrat malı, kapı mandalı

Kaşık düşmanı

Sırtından sopayı, karnından sıpayı...

Kız kocaya, oğlan hocaya

Ya davulcuya ya zurnacıya

Dişi köpek kuyruk sallamazsa...

Elinin hamuruyla...

Utanç verici deyimlere sahip olan bu ülkeyi “kadın erkek eşitliği fıtrata ters” diyen kişi yönetiyor.

Bu ülkede “kadınlar evden çıkmamalı” diyen profesör var, “kadınlara oy verilmemeli” diyen dekan var, “kadınlar nikahsız olduğu erkeklerle tokalaşmamalı” diyen rektör var, kadın heykeline tahammül edemeyip depoya kaldıran üniversite var.

Bu ülkede “sokağa çıkan hamileler terbiyesizdir” diyen tasavvuf düşünürü var, bu düşünür olanı, düşünmeyenleri siz düşünün artık!

Kız öğrencilerle erkek öğrencilerin aynı merdiveni kullanmasından bile rahatsız olan milli eğitim müdürü var, kızlı-erkekli oynanan halkoyunlarına, halaya horona “zina” diyen lise müdürü var.

Akp’li belediyelerde seminer verip, “kadın itaat etmeli, imam nikahlı çokeşlilik yasal olsun, kocama bekar arkadaşımı tavsiye ettim, üstüme imam nikahıyla alabilirsin dedim” diyen aile danışmanı var.

Bu ülkenin Tbmm başkanlığı “harem selamlık” iftar veriyor, kadınlarla erkeklerin aynı masada yemek yemesini bile istemiyorlar.

Kahkaha atan kadınların “iffetsiz” olduğunu söyleyen Tbmm başkanı var.

Kadın sıfatını duymaya bile dayanamıyorlar, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’ndan “kadın” kelimesini çıkardılar.

“Kadına yönelik şiddet fazla değil” diyen aile bakanı var.

“Karma eğitime karşıyım” diyen bakan var.

“Kadınlar iş aradığı için işşizlik oranı artıyor” diyen bakan var.

Seçim mitingini bile harem selamlık yapıyorlar, miting meydanına toplanan kadınlarla erkekleri demir bariyerlerle ayırıyorlar.

Bu ülkenin Türk Standartları Enstitüsü, harem selamlık otellere kriter belirledi, altı yaş sınırı getirildi, altı yaşındaki oğlan çocukları kadınların bölümüne girerse, o otel helal olmuyor!

Spor bakanlığının gençlik kampları harem selamlık haline getirildi.

3-6 yaş arasındaki çocukların yüzme kursunu bile harem selamlık ayıran belediye var, 3 yaşındaki erkek çocuklarına erkek eğitmen, 3 yaşındaki kız çocuklarına kadın eğitmen kurs veriyor, erkek velilerin 3 yaşındaki kız çocuklarını tribünden seyretmelerine izin verilmiyor!

Kantini harem selamlık ayıran ilkokul var, çocukların bisküvi-gazoz alırken aynı sıraya girmeleri yasaklandı, kızlar başka sıraya, erkekler başka sıraya giriyor.

Toplu taşıma araçları harem selamlık olan belediyeler var.



Kadın-erkek eşitliğinde Avrupa sonuncusuyuz.

Kadın cinayetlerinde Avrupa şampiyonuyuz.

Kadına şiddette dünya ikincisiyiz.



Kadın bile diyemiyorlar, kadın demek bile istemiyorlar.

“Bağyan” diyorlar.

Giyim mağazalarında mesela, erkek reyonu vardır ama, kadın reyonu yoktur, bağyan reyonu vardır.

Halbuki... Bu topraklarda kurulan ilk kadın örgütünün ismi Asri Kadınlar Cemiyeti’ydi, tee 1919 yılında kuruldu.

100 yıl önce kadın, kadındı.

100 yıl sonra bağyan!

Önemsiz bir detay gibi görünüyor ama, mesele sadece Türkçe’nin yanlış kullanılması, cehalet terminolojisi meselesi değildir.

Daha derindir.

Kadını erkekle eşit görmeyen, kadın kavramını bile “ayıp, uygunsuz” kabul eden, “bağyan” diyerek aklınca kibar davrandığını, kadınlara ahlaki statü bahşettiğini düşünen, hastalıklı zihniyetin yansımasıdır.

Kadına şiddet rakamlarını yıl yıl inceleyin... Bağyan kelimesinin toplumsal bilinçteki yaygınlaşma oranıyla, kadınların maruz kaldığı şiddet oranının aynı hızla büyüdüğünü görürsünüz.

Kadınlara bağyan diye nazik (!) arkadaşların sayısı arttıkça, aşağılanan, dövülen, tecavüz edilen, öldürülen kadınların sayısının arttığını görürsünüz.



Bu ülkede henüz reşit olmadan gelin edilen bir milyon kız çocuğu var.

Çocuk gelin utancında Avrupa şampiyonuyuz.

Afganistan, Kongo, Uganda’yla aynı sınıfta yeralıyoruz.



İmam nikahıyla evlendirilen 11 yaşındaki kız çocuğunun sekiz aylık hamile olduğu ortaya çıktı, otomobil çarptı diye koma halinde hastaneye getirilen 14 yaşındaki kız çocuğunun, aslında imam nikahlı eşi tarafından odunla dövüldüğü anlaşıldı, henüz 17 yaşındayken üç çocuğuyla ortada kaldı, sahte kimlikle doğum yaptırılan kız çocuğunun aslında 12 yaşında olduğu tespit edildi, 16 yaşında evlendirilen kız çocuğu, tuvalette elleri bağlı, işkence edilmiş halde bulundu, 15 yaşında evlendirilen ve kamyonet kasasında yaşayan kız çocuğu intihar etti, 16 yaşında evlendirilen kız çocuğu, yedinci kattan atladı, 12 yaşında evlendirilen, 13 yaşında anne olan kız çocuğu, 14 yaşında canına kıydı, 11 yaşındayken 40 yaşında herifle evlendiren kız çocuğu, çocuk doğuramıyor diye öldüresiye dövüldü...

Gazetelerimiz maalesef bu haberlerle dolu.



Henüz 14 yaşındayken 10 bin lira karşılığında, beş çocuk, dokuz torun sahibi 70 yaşındaki herife verilen kız çocuğu, yıllar sonra bu konuda araştırma yapan üniversite ekibine anlattı: “Hayatımı değiştirme imkanım olsaydı, en önce babamı değiştirirdim.”



İşte bu yüzden... 2020 yılında dünyaya gelen kız çocuklarına en çok “babasının süsü” ismi verilmesi, Türkiye için gerçekten umuttur.



Çünkü, sadece kadınların mücadelesi yetmez.

En önce kız babalarının değişmesi gerekir.



Erkek hırtlığını yenebilmek için... Kızını manevi ziyneti olarak gören, kızına değer veren, kızını önemseyen, kızıyla övünen, kız babası olduğu için gurur duyan babaların desteği gerekir.



Özgür kadınlar için, kadın-erkek eşitliği için, en önce...

Fikri hür vicdanı hür irfanı hür, kız babaları gerekir.



Erkek olarak erkekliğimizden utandığımız bu ülkede... 2020 yılında kız çocuklarına en çok “babasının süsü” ismi verilmesi, bir kız babası olarak benim açımdan en önemli gündem maddesidir.

Değişime dair ilham vericidir, cesaret vericidir, umut vericidir.