Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğruna ölen varsa vatandır şiirini okuduktan sonra, ben bunu hep şuna benzetiyorum, arsa var, arazi var, araziyi arsaya dönüştürmek için belli bir bedel ödemek gerekiyor, aksi taktirde arazinin hiçbir anlamı yok diyen cumhurbaşkanı, bu yetmezmiş gibi, tam kapanmada en kötü ihtimalle Türkiye’deyim diyorsa... Gerçekten, bu ülkenin başına gelebilecek “en kötü ihtimal” gerçekleşmiş demektir.



Milyonlarca esnaf kısmi veya tam kapanma kararları nedeniyle kapatmak zorunda kaldığı ve tek kuruş kazanamadığı dükkanının kirasını, vergisini, elektriğini, suyunu tıkır tıkır ödemek zorunda bırakılırken, geçmediğimiz köprünün, girmediğimiz tünelin, uçmadığımız havalimanının hem tıkır tıkır parası ödeniyor, hem de bunları yapan müteahhitlerin kirası, vergisi erteleniyorsa...

Ayasofya imamı, kendisini eleştiren vatandaşlara hitaben, haram vergilerinizle hepinize kaliteli pamuk aldım diyorsa...

Yani Türkiye’yi, milletin orasına koyacağını söyleyen yandaş müteahhitle, milletin orasına pamuk tıkayacağını söyleyen yobaz imamı himaye eden iktidar yönetiyorsa...

Gerçekten, bu ülkenin başına gelebilecek “en kötü ihtimal” gerçekleşmiş demektir.



Millete ait 128 milyar dolar hokus pokus yapılırken, millet bir liralık ekmeğe muhtaç ediliyorsa, o bir liralık ekmeği bile almasın diye halk ekmek büfeleri engellenmeye çalışılıyorsa, kendileri huzur hakkı ayaklarıyla üç yerden dört yerden maaş alırken, huzur içinde yaşaması gereken emeklilere 100 lira bayram sadakası veriliyorsa...

Gerçekten, bu ülkenin başına gelebilecek “en kötü ihtimal” gerçekleşmiş demektir.



Üniversite mezunu yüzbinlerce gencimiz, şoför, park bekçisi, çöpçü, olabilmek için kuyruğa girerken, asrın liderimiz “işsizlikte iyi bir noktaya geldik, kalite ve kalifikasyon noktasında kendini ispatlayan genç iş bulur” diyorsa...

Her üç üniversite mezunu gençten biri işsizken, lise terk olmasına rağmen hem Akp belediyesinde hem Akp genel merkezinde işe alınan 20’li yaşlarındaki arkadaş, bir yandan din-iman-rabia tweetleri atıyor, beri yandan kumar fişleriyle, revü kızlarıyla, elinde kadehle jakuzide poz veriyorsa, lüks sitede oturup, lüks otomobil koleksiyonu yapıyorsa...

Dindar nesil’den olduğu için hem Akp belediyesinde müdür yapılan, hem de Akp genel merkezinde görev verilen bu arkadaş, fil hortumu gibi kokain çekerken, Akp’nin aile bakanı, ramazanda günah diye 10 yaşındaki çocuğa çikolata bile vermiyorsa, bayramdan sonra gel al diyorsa...

Bir zamanlar Devlet Bahçeli’yi “evladı yok bunun, çoluk çocuk nedir bilmez, aile nedir bilmez” diye yuhalatan, çocuk sahibi olamayan insanlarımızı ağır şekilde rencide eden asrın liderimiz, bugün bekar bir kadını aile bakanı yapıyorsa, sayın basınımızdan bir kişi bile çıkıp “e hani çoluğu çocuğu olmayanlar aileden anlamazdı, bu bakan mı yanlış, yoksa o gün söyledikleriniz mi yanlıştı?” diye hatırlatmıyorsa, bu hatırlatmayı yapmaya bile korkuyorsa...

Gerçekten, bu ülkenin başına gelebilecek “en kötü ihtimal” gerçekleşmiş demektir.



Bu ülkenin ticaret bakanı, kocasının şirketinden kendi bakanlığına milyonlarca liralık dezenfektan satın alıyorsa, üstelik, piyasa fiyatının iki katı ödeme yapıyorsa, üstelik, kocasının şirketine devletten 1.4 milyon liralık yatırım desteği alıyorsa, üstelik, kocasının bayisini kendi bakanlığına başdanışman yapıyorsa, üstelik, ticaret bakanını bu görülmemiş skandal nedeniyle görevden almak zorunda kalan asrın liderimiz, sanki kendisi değil de başkası görevden almış gibi, ticaret bakanımıza yönelik linç kampanyasını kınıyorum diyorsa...

Yeni ticaret bakanı, bismillah, koltuğa oturur oturmaz, çek takası durduruluyorsa, şirketler açıkken, bankalar açıkken, çek sistemi kilitleniyorsa, piyasada kaos çıkıyorsa, göz göre göre kaos çıkacağı hesap edilmiyorsa, ertesi gün pardon yanlış yapmışız deniyorsa...

Gerçekten, bu ülkenin başına gelebilecek “en kötü ihtimal” gerçekleşmiş demektir.



Akp’li belediyeler tarafından sağlanan vizesiz pasaportlarla resmen insan kaçakçılığı yapılırken, oturdukları şehrin dışına bile çıkmasınlar diye emekli amirallerin ayağına elektronik kelepçe takılıyorsa, milleti dolandırıp iki milyar dolarla yurtdışına kaçan arkadaşın, kendisini yakalamakla görevli olan içişleri bakanıyla makam odasında boy boy fotoğrafı çıkıyorsa, Akp’nin “erdem” ve “etik” kurulu başkanı olan tıp profesörü, içişleri bakanını eleştiren gazetecilerin köpek zehiriyle öldürülmesi gerektiğini söylüyorsa, makam odasında ağırladığı dolandırıcıyı yakalamayan içişleri bakanı, Tekel büfelerinde kutu bira yakalamaya çalışıyorsa...

Gerçekten, bu ülkenin başına gelebilecek “en kötü ihtimal” gerçekleşmiş demektir.



En azından böyle zannediyorduk.

Türkiye “en kötü ihtimalle” bu kadar kötü olur diye düşünüyorduk.



Murat öyle olmadığını hatırlattı... 48 yaşındaydı, on yıldır Mersin’de küçücük bir kiralık dükkanda kokoreççilik yapıyordu, iki hafta önce 2005 model otomobilini yok pahasına satışa çıkardı, borçlarını kapatmaya çalıştı, sosyal medya hesabına “ben ölünce mezarıma mı geleceksiniz, kaç gündür siftah etmeden dükkan kapatıyorum” diye yazdı, üç gün önce ilkokul öğrencisi oğluna “beni affet” diye mesaj attı, dün sabah evinin önündeki çardağa kendini astı.



Çünkü maalesef... Bu kadar kötü yönetilen ülkede, en kötü ihtimalle “bir ihtimal daha” vardı.