Osmanlı’da tahta oturan padişah, bismillah ilk iş, kendi adına sikke bastırırdı, hükümdarlığının alametiydi.

Osman Gazi’den itibaren bütün sikkeler gümüşken, ilk altın sikke Fatih Sultan Mehmet için bastırıldı.

Ön yüzünde “darib’ün nadri sahib-ül-izzi vennasri, filberri velbahri” unvanı bulunuyordu, yani “izzet sahibi, karaların ve denizlerin hakimi”ydi.

Arka yüzünde ise “Sultan Mehmed bin Murad Han azze nasrahü duribe fi Konstantiniyye, sene 882” yazıyordu, “Murad Han’ın oğlu aziz Sultan Mehmed tarafından 882 tarihinde Konstantiniyye’de bastırıldı.”



Yavuz Sultan Selim’in sikkesinde “sultan” sıfatının yanısıra “şah” sıfatı bulunuyordu, Mısır seferinden sonra “hadim ül Haremeyn’üş şerefeyn” ibaresini kullanmaya başladı, Hicaz’daki kutsal toprakların hamisi, “Mekke ve Medine’nin hizmetkarı” manasındaydı.

Kanuni Sultan Süleyman’ın sikkesinde, tıpkı babası Yavuz Sultan Selim gibi “şah” unvanı vardı, ayrıca “iki karanın ve iki denizin sultanı, Mekke ve Medine’nin hizmet eri” yazıyordu.



Padişahlarımız efendilerimizin sikkeleri, sarayda pervane olan “yalakalar” tarafından hazırlanırdı, “galibiyetleri daim olsun, yüce saltanatın kudretli hakanı, dünyanın ulu sahibi, ömrü uzun olsun” gibi, pohpohlama, yıkama yağlama, kıçını öpme ibareleri yazılırdı.

13 yaşında tahta oturan çocuk padişahlardan Birinci Ahmed’in sikkesinde mesela “hullide mülkehu” yazıyordu, mülkü daim olsun... Ama henüz 27 yaşındayken gömdüler.



Yıldırım Bayezid’in sikkesinde “han” ibaresi vardı.

“Sultan” unvanı ilk kez Çelebi Mehmed’in sikkesinde kullanıldı.

Sultan Abdülmecid zarif adamdı, sikkesine gül goncası işletmişti, tuğrasını yıldızlar ve çiçekler sarmalıyordu, romantik bir sikkeydi.

Sultan Abdülhamid, sikkesinde “el-gazi” unvanını kullanırdı, bu unvanı kullanabilmesi için dönemin şeyhülislamından fetva alınmıştı.

Vahdettin’in sikkesi pek havalıydı. “El-müstenidu bi-tevfik-ti’r Rabbaniyyeti Meliki’d Devleti’l Osmaniyyeti” yazıyordu. Yani “ilahi yardımlara dayanan Osmanlı devleti meliki, hükümdarı”ydı.

Neticede, ilahi yardım aldığı İngilizlerin gemisine binip, kaçtı.



Cumhuriyet tarihimizin ilk ve tek sikkesi, asrın liderimiz için bastırıldı!



Henüz başbakanken, Türk Talebe Birliği ve Birlik Vakfı’nın ödül törenine katıldı, orada “Fatih Sultan Mehmet’in torunu” ilan edildi, darphanede bastırılan 22 ayar sikke takdim edildi, sikkenin ön yüzünde asrın liderimizin kabartma portresi vardı, arka yüzünde Fatih Sultan Mehmet’in tuğrası vardı, “lütfen kabul buyurunuz” denildi, asrın liderimiz de kabul buyurdu, sikkesini aldı.



Böylece... Tarih boyunca, Fatih Sultan Mehmet’ten başka, Fatih Sultan Mehmet’in tuğrasıyla sikkesi olan ilk ve tek kişi, asrın liderimiz oldu.



(Asrın liderimize Fatih Sultan Mehmet tuğrasıyla sikke bastıran vakıf başkanı, saltanatı kaldıran gazi meclis’e başkan yapıldı.)



(İstanbul’u İkinci Mehmet aldı, Altıncı Mehmet verdi, Atatürk kurtardı... İstanbul’un fethini kutlayıp, İstanbul’un kurtuluşunu kutlamayanların, asla değiştiremeyeceği gerçektir bu.)



(Fatih Sultan Mehmet dahil, 1453’ten beri bütün padişahların sikkelerinde “Konstantiniyye” yazıyor.

Sadece Üçüncü Selim’in sikkesinde “İslambol” yazıyordu, geriye kalanların hepsinde “Konstantiniyye’de basıldı” ibaresi yeralıyor.

Cumhuriyet ilan edildi...

Merkezi İsviçre’de bulunan Uluslararası Posta Teşkilatı’na resmi yazı gönderildi, “bundan böyle Türkiye’ye gönderilecek olan postalarda, Türk şehirlerinin Türkçe isimlerinin kullanılması” istendi.

Bu resmi bildirimden itibaren, Constantinople, Angora ve Smyrna olarak adreslenmiş mektuplar, posta idaremiz tarafından İstanbul, Ankara veya İzmir’e ulaştırılmadı, imha edildi.

Türkiye’yle temas kurmak isteyen yabancı devletler, şirketler veya kişiler, mecburen, İstanbul, Ankara, İzmir yazmak zorunda kaldı.

“Konstantiniyye”yi, Cumhuriyet devrimi “İstanbul” yaptı.)



(İstanbul’da Fatih diye bir ilçe yoktu.

Cumhuriyet ilan edildi.

1928’de Fatih Sultan Mehmet’in unvanıyla ilçe haline getirildi.)



E, hal böyleyken... Asrın liderimize Fatih Sultan Mehmet tuğrasıyla sikke bastırılmasını alkışlayan yandaşlar, Meral Akşener’in Ekrem İmamoğlu’ndan bahsederken Fatih Sultan Mehmet’e atıfta bulunmasına itiraz ediyorlar, “ne hakla” filan diye bağırıyorlar.



Millet ittifakı’nın başarılı olmasına çıldırıyorlar, vatandaşların Ekrem İmamoğlu’na gösterdiği yürekten sevgi, psikolojilerini bozuyor.

Maazallah, kafayı Fatih’e takarken, bu gidişle Deli İbrahim diye anılmalarından korkuyorum!