2001 yılıydı.

Tee 20 yıl önceydi.



Hediye...

Beş yaşındaydı.

Gayet sağlıklı bir çocuktu.

Kıvır kıvır saçlı, neşeli, her çocuk gibi hayat doluydu.

Evinin önünde oynuyordu.

Otomobil çarptı.



Çarpan kişi kaçtı.



Hediye acilen hastaneye kaldırıldı.

“Hayati tehlikesi yok” raporu verildi.

Çarpan kişi yakalandı ama, bu rapor üzerine serbest bırakıldı.



Halbuki... “Hayati tehlikesi yok” raporu verilen minik Hediye, beyin travması geçirmişti, kafasına aldığı darbe nedeniyle hem zihinsel, hem bedensel engelli olmuştu, yatağa bağımlı hale gelmişti.



Babası, inşaat işçisiydi.

Kızının hakkını aramak için, kızını bu hale getiren kişiye hesabını sormak için mahkemeye başvurdu, dava açtı.



Dört ay önce “hayati tehlikesi yok” raporu verip, çarpan kişinin kurtulmasını sağlayan hastane, dört ay sonra raporunu değiştirdi.

“Trafik kazası neticesinde yüzde 90 zihinsel ve bedensel engelli” diye rapor verdi!



Bu defa, Hediye’ye otomobiliyle çarpan kişi rapora itiraz etti, “kaza sonrasında engelli kaldığını kabul etmiyorum, kızın bu halinin trafik kazasıyla alakası yok” dedi.



Bunun üzerine, Adli Tıp Kurumu’ndan rapor istendi.

Adli Tıp Kurumu inceledi.

“Hediye’nin bu hale gelmesinin trafik kazasıyla alakalı olup olmadığını net olarak söyleyemeyiz, çünkü elimizde kaza gününe ait röntgen filmleri yok, bunları görmeden karar veremeyiz” dedi.



Çok tuhaftı...

Çünkü, söz konusu röntgen filmleri dosyada vardı.

Hediye’nin babası tekrar mahkemeye başvurdu, söz konusu röntgen filmlerinin Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesini talep etti.

O da ne?

Filmler bulunamadı iyi mi!

Dosyadaki röntgen filmleri aniden buhar olmuştu, yoktu!



Ne kadar sonra bulundu biliyor musunuz?

İki yıl sonra!

Evet, dosyada zaten varolan ve aniden kaybolduğu söylenen röntgen filmleri, babanın sabırlı ve inatçı takibi sonrası iki yıl sonra bulundu.

Nihayet Adli Tıp’a gönderildi.



Adli Tıp gene inceledi.

“Hediye’nin bu hale gelmesinin trafik kazasıyla alakalı olup olmadığını net olarak söyleyemeyiz, çünkü elimizde MR çekimleri yok, röntgen filmleri yeterli değil, MR’ı görmeden karar veremeyiz” dedi!



Yıllar yılları takip ediyor, Hediye büyüyor, fotoğrafta gördüğünüz gibi, gariban babacığı sırtına alıyor, mahkeme mahkeme taşıyordu.



İki defa mahkemenin yeri değişti.

19 defa hakim değişti.

Beş defa savcı değişti.

Üç defa Adli Tıp raporu değişti.

74 defa duruşma ertelendi.



2012 yılında, yani kazadan 11 yıl sonra, 75’inci duruşmada, yeni bir bilirkişi atandı.

Bilirkişi olarak atanan kişi, Hediye’ye otomobiliyle çarpan sanıkla aynı soyadını taşıyordu, akraba oldukları iddia edildi.

Hediye’nin babası bu bilirkişiye itiraz etti, mahkemede tartışma çıktı.

Hediye’nin babası dayanamadı, ilk defa sesini yükseltti, “adalet istiyorum” diye bağırdı.

Vay sen misin bağıran... “Hakime hakaret” suçuyla tutuklandı!



Hediye’nin babası sanık oldu!

Yargılandı.

Dokuz ay hapis cezası verildi.

İçeri atıldı.

Beş ay cezaevinde yattı!



Tahliye oldu, kızını yeniden sırtına aldı, mahkeme mahkeme taşıyarak hukuk mücadelesini sürdürdü.



2015 yılı...

Hediye öldü!



Evet, biz de ilk duyduğumuzda şu an sizin hissettiklerinizi hissetmiştik.



Beş yaşından beri tüm motor fonksiyonlarını yavaş yavaş kaybeden Hediyecik, 19 yaşına gelmişti, çiğneme yutma yeteneğini bile kaybetmişti, mamayla besleniyordu, soluk alıp vermekte güçlük çekiyordu, davasının sonucunu göremedi, son nefesini verdi.



Yılbaşına iki gün vardı.

Babası Hediye’ye yılbaşı hediyesi olarak kırmızı bir palto almıştı.

Kızı konuşamıyor, derdini anlatamıyordu ama, mahkemeden mahkemeye giderlerken üşüdüğünü, titrediğini hissediyordu.

İnşaat yevmiyelerinden biriktirmiş, kızına o paltoyu almıştı.

Hediye’nin cenaze namazı kılınırken, tabutun başındaki çaresiz baba kırmızı paltoya sarıldı, hıçkıra hıçkıra, haykıra haykıra ağladı, ağladı, ağladı.



Hediye gitmişti ama, baba peşini bırakmadı.



Hediye’ye ilk müdahaleyi yapan doktor hakkında suç duyurusunda bulunuldu.

Aradan 15 yıl geçmişti, doktor emekli olmuştu.

15 yıl sonra ilk defa duruşmaya çıktı.

“Adli Tıp Kurumu karar verebilmek için MR çekimlerini görmek istiyor, neden MR çektirmediniz?” diye sordular.

Emekli doktor “hastanede MR cihazı yoktu” dedi.

Bunun üzerine, Adli Tıp Kurumu’nun tekrar rapor hazırlaması istendi.

Adli Tıp Kurumu ne dedi biliyor musunuz?

“Hediye’nin bu hale gelmesinin ve sonra da vefat etmesinin, trafik kazasıyla alakalı olup olmadığını net olarak söyleyemeyiz, çünkü elimizde MR çekimleri yok, MR’ı görmeden karar veremeyiz” dedi!



Yedi defa adalet bakanı değişti.

Sekiz defa yargıtay başkanı değişti.

Dört defa anayasa mahkemesi başkanı değişti.

20 defa adli yıl açılışı yapıldı.



2019’a geldik.

Kazadan 18 yıl sonra, Hediye öldükten dört yıl sonra, dava nihayet sonuçlandı.



Hediye suçlu bulundu!



“Hediye’nin zihinsel ve bedensel engelli haline gelmesiyle, ölmesiyle, o trafik kazasının alakası yok” kararı verildi.

18 yıldır devam eden mahkeme masraflarının, Hediye’nin babası tarafından ödenmesine hükmedildi.



Hediye’nin babası 24 bin lira tutarındaki mahkeme masraflarını ödeyemedi.

Evine haciz geldi!



Karara itiraz etti.

Dosya Yargıtay’a gitti.

20 yıl geçmişti...

2021 olmuştu.

Yargıtay geçen hafta karar verdi.

Hediye’nin babasına 210 lira manevi, 1000 lira maddi olmak üzere, toplam 1.210 lira tazminat ödenmesine hükmedildi!



Hediye’nin beş yaşındayken mahvolan, 19 yaşında sönen hayatının değeri, insan hayatının değeri, sadece 210 liraydı.



Sapasağlam evladının zihinsel ve bedensel engelli hale gelmesini kahrolarak izleyen, gözlerinin önünde mum gibi eriyip gitmesini çaresizlikle izleyen, evladının hesabını sormak için ömrünü veren, dile kolay 20 yıl boyunca mahkeme mahkeme adalet arayan namuslu bir babanın hakkı ise, sadece 1000 liraydı.



Bu son babalar gününde Hediye’nin babasına verilen hediye, buydu.



(Gözümden ameliyat olduğum için yazılarıma ara verdiğim dönemde, Türkiye’de yaşanan en önemli konu neydi derseniz... Bence buydu.)



“Hayırsever Robin Hood” diye takdim edilen küresel karaparacılar, çantacı gazeteciler, namuslu medyaya rutubet gibi sızan mutantlar, hıristiyan Mormon tarikatına kuru temizleme hizmeti veren imamlar, havalarda uçuşan milyar dolarlar, hamdolsun denilerek Amerikan askerlerinin yerine Afganistan’a bekçi yapılan vatan evlatları, elbette hepsini tek tek yazacağım ama, beklesin bir gün...

Ben Hediye’yi yazmak istedim.



Çünkü, memleketimiz siyasetçisiyle medyasıyla iliklerine kadar soyulurken, karanlık oligarklara, kokain baronlarına, uluslararası mafyaya hediye edilirken, olan gariban Hediye’lerimize oluyor.