Tee 17 yaşımdan beri, İzmir’de gazeteciliğe başladığım günden beri alışkanlığımdır, ekonominin nabzını tutmak için İkiçeşmelik’i dolaşırım ben.

Virane sokaklarında cami/havra/kilise yanyanadır, Dario Moreno da ordan çıktı, Kibariye de, Sabetay Sevi’nin evi de oradadır, İsmet İnönü’nün dünyaya geldiği ev de, Adnan Menderes’in çocukluğu da orada geçti, Süleyman Ferit Eczacıbaşı da orada büyüdü, taçsız kralımız Metin Oktay futbola orada başladı. Sefarad kültürünün boyoz’umuzu icat ettiği adrestir İkiçeşmelik... İzmir’i vatan edinen Kırım Türklerinin gevrek’imizi icat ettiği yerdir. Hayatı kırmızı karanfil gibi saçına takan roman kadınlarının muhitidir. Şehrin nehridir, şehir önünden akar. Uzaktan bakarsan tekin değildir, yakından tanırsan insanlığın imbiğidir, bazen emniyetin bile ruhu duymaz ama, İkiçeşmelik’in haberi olmadan İzmir’de kuş uçmaz.

Hani “feleğin çemberi” denir ya... İkiçeşmelik’ten geçtiğinde, aslında işte o feleğin çemberinden geçmiş olursun.



Ve, çok önemli bir başka özelliği vardır... Cici Park’tan Mezarlıkbaşı’na inene kadar, sağlı sollu spotçularla doludur, neredeyse 100’e yakın spotçu dükkanı vardır.

İkinci el eşyaların, maddi mecburiyetler yüzünden elden çıkarılan hatıraların, kırık kalpler durağıdır.



Ekonominin durumu gerçekten nedir diye merak ediyorsanız, öyle Tüik’in tırışkadan palavralarına, ticaret odalarının makyajlı rakamlarına, sanayi odalarının karmaşık hesaplamalarına filan ihtiyaç yoktur... Spotçulara sorun, size harbi harbi anlatırlar.



Türkiye “ikinci el cumhuriyeti” haline geldi...

İstatistiklerin söylemediği hazin gerçek budur.



Yaşları 60’ın üstünde olan, 1980 yılından bu yana tüm ekonomik krizleri yaşayan spotçular var, böylesini görmediklerini söylüyorlar.

Vatandaş normalde ihtiyacı olmayan eşyasını satardı...

Artık, ihtiyacı olduğu için eşyasını satıyor!



Hâlâ utanmadan “Akp’den önce buzdolabı yoktu” diyorlar.

Namuslu gazeteciler Allah aşkına gidip spotçulara mikrofon uzatsın...

İşsiz vatandaşlar evinin kirasını ödeyebilmek için, hiç olmazsa bir ay daha idare edebilmek için, buzdolabını fırınını satıyor.

Yenisini aldığı için eskisini satmıyor, artık hiç olmazsa ekmek alabilmek için mutfağını satıyor.



Spotçulara eşyasını satanların profilinin değişmesi gibi, müşteri profili de değişti.

İkinci el eşya, eskiden geçici bir tercihti.

Bekarlar veya öğrenciler spotçulardan alışveriş yapardı.

Şimdi artık, yeni evlenenler spotçulardan alıyor.

Halbuki her gencin hayalidir, hayata yepyeni bir başlangıç yaparken, yepyeni eşyalar düzülür.

Bugün gençlerimiz maalesef, sıfırdan hayatlarına kullanılmış eşyalarla başlamak zorunda kalıyor.



Geziyorum tek tek spotçu dükkanlarını... Öylesine yığılmışlar ki, spotçu dükkanından çok, yediemin deposuna benziyorlar.

Halısını satmak zorunda kalmış öğretmen var, rulo yapmış özenle, belediye otobüsüyle getirmiş, bulaşık makinasından vazgeçmiş, klimasını satmak zorunda kalmış emekli var, televizyon, şifonyer, akvaryum, abajur, az kullanılmış yemek takımı, getiren getirene.



Tarih boyunca hiçbir ekonomik krizde görmediğimiz bir tablo bu.

Hayatta kalabilmek için yaşanmışlıklar satılıyor, yaşayabilmek için kullanılmışlar alınıyor.

E, spotçu dediğin de kuyumcu vitrini değil tabii, bir ömür biriktir, ölü fiyatına gidiyor.



Şahlandık deniyor...

Spota düşürdüler ülkeyi.

“İkinci el cumhuriyeti” haline getirdiler.