İki ayaklı çekirge sürüsü tarafından istila edilen memleketimizin çok ciddi bir başka sorunu var, olağanüstü kuraklık... Bu nedenle, kravatlı çekirge sürüsünün talanına bir günlüğüne ara verip, kuraklık yüzünden başımıza gelecek olanları yazmak istedim.



Türkiye’de tarım konusunda en yetkin gazeteci olan ve çözüm odaklı mücadele veren değerli arkadaşım Ali Ekber Yıldırım’a sordum, tane tane anlattı.



En çok nereleri vurdu?

Yağış miktarındaki azalma 40’tan fazla şehrimizde kuraklığa sebep oldu, ama özellikle İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da çok ciddi sorun var.

Hangi ürünlerde hasar var?

Güneydoğu Anadolu’da buğday, arpa, kırmızı mercimek veriminde yüzde 20 ile yüzde 80 oranında zarar var. Türkiye’nin tahıl ambarı Konya Ovası’nda kıraç alanlarda buğday verimi dekara 40 kiloya kadar düştü. Normal şartlarda en az 200 kilo alınıyor. Hiç biçilemeyen, biçerdöver yerine hayvanların salındığı tarlalar var.

Tüketici açısından anlamı ne?

Güneydoğu Anadolu’nun buğday üretimindeki payı yüzde 14, İç Anadolu’nun üretimdeki payı yüzde 38... Yani, buğday üretiminin yarısının gerçekleştiği iki bölge kurudu. Buğday, arpa, mercimek ve nohuttaki verim düşüklüğü daha fazla ithalat yapılmasını zorunlu kılıyor. İthalatın ucuz olmadığını, pandemi kısıtlamaları nedeniyle tedarikin daha da zor olduğunu dikkate alırsak, fiyatların yükseleceği kesin.

Meteoroloji ne diyor?

Türkiye aslında geçen yıldan beri kuraklık yaşıyor, yağış miktarlarında ciddi düşüşler var. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün yağış ve sıcaklık analizine göre, Mayıs ayı son 50 yılın en sıcak ayı oldu. Yağışlar yüzde 66 azaldı. İç Anadolu ve Güneydoğu’dan sonra en çok etkilenen bölge, Ege... Aşırı sıcakların artacağı öngörülüyor.

Sebze meyve?

Şimdilik kuraklıktan en çok zarar gören ürünler, arpa, buğday, mercimek, nohut... İnsanların yiyeceğiyle beraber hayvanların yemi de zarar gördü. Aşırı sıcaklar böyle devam ederse, sadece sebze meyve değil, zarar görmeyen ürün kalmaz.

Çiftçi ne durumda?

Türkiye’nin ortalama buğday üretimi yıllık 20 milyon ton, ama bu yıl 15-16 milyon ton anca tahmin ediliyor. Bu da demektir ki, Türkiye daha fazla buğday ithalatı yapacak. Toprak Mahsülleri Ofisi iki gün önce, 30 Haziran’da 395.000 ton ekmeklik buğday ithalat ihalesi yaptı. Geçen hafta da 320.000 ton arpa ithalatı ihalesi yapıldı. Çiftçi hasat yaparken ithalat yapılmaz! Hatta eskiden, çiftçi hasat yaparken Toprak Mahsülleri Ofisi ürün bile satmazdı. Ama bu yıl, hasat devam ederken hem buğday hem arpa ithalatı yapılmaya başlandı.

Çiftçiyi katmerli kuruttular demek ki...

Burada en önemli konulardan birisi, Toprak Mahsülleri Ofisi kendi çiftçimize buğdayda ton başına 2.250 lira fiyat verdi, arpada 1.750 lira fiyat verdi. Ama, arpada ton başına 2.400 liraya ithalat yapılıyor. Yani, kendi çiftçimize verilen fiyatla ithalat fiyatı arasında 700 liraya yakın fark var.

E böyle rezalet olur mu yahu?

Ben 25 yıldır tarım yazıyorum, arpa fiyatı ilk kez buğday fiyatını geçti. Şu anda piyasada arpanın tonu 2 bin 700 lira, buğday 2 bin 400 lira... Bu nedenle, yem sanayicileri insanların yiyeceği ekmeklik buğdayı almaya başladılar. Çünkü buğday arpadan daha ucuz hale geldi. İnsanın yiyeceği ekmeğin buğdayı, hayvanlara yem oluyor!

Sayın bakanlığımız uyuyor mu?

Tarım bakanlığı her zamanki klasik davranışında bulundu, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi’ye olan çiftçi borçları bir yıllığına ertelendi. Halbuki, çiftçimiz sadece bu iki kuruma borçlu değil ki... Çiftçinin gübre bayisine borcu var, ilaç bayisine borcu var, tefeciye bile borcu var. Nasıl ödenecek? Kuraklık ciddi zarar verdi, ürün yok, hangi ürünü satacak da borcunu ödeyecek?

Asrın liderimiz de bir şeyler dedi galiba?

Cumhurbaşkanı açıklama yaptı, kuraklıktan zarar gören çiftçilere dekar başına 100 liraya kadar hibe vereceğiz dedi. Bu şu demek... Hani bilirsin, mağazalar indirim yapar, yüzde 70’e varan indirim der, yüzde 70’i kocaman yazar, ’e varan bölümünü küçücük yazar. Kuraklık desteği de işte böyle! 100 liraya kadar deniyor, belki 40 lira, belki 50 lira verilecek, anormal zararı karşılamaktan çok uzak.

Peki acilen ne yapmalıyız, gölet sayısını mı arttırmalıyız mesela?

Milyarlarca lira yatırımla gerçekleştirilen sulama baraj ve göletlerinden tarlaya açık kanallarla su taşınıyor, bu taşıma sırasında suyun yarısı buharlaşma veya başka yollarla kaybediliyor. Baraj, gölet ve benzeri inşaat yatırımları yapmadan, sadece mevcut sulama sisteminde iyileştirmeler yapılarak, modern sulama teknikleriyle tarımsal sulama suyunda yüzde 50 tasarruf sağlanabilir.

Türkiye su zengini deniyor ama, palavra değil mi?

Türkiye su zengini değil, ama suyu zengin gibi kullanıyor! Tarım bakanlığı 2021 yılını su ve sulama yatırımlarında “hamle yılı” ilan etti. Hamle denilince akla sadece inşaat geliyor. Sadece baraj ve gölet inşa edilerek su sorunu çözülemez.

Musluğu kapatın filan diye millete akıl veriyorlar?

Su tasarrufu denilince hep evsel kullanım akla geliyor. Halbuki, evlerdeki su kullanımı toplam suyumuzun yüzde 15-16’sı civarında... Bunun tamamını bile tasarruf etseniz, su sorunu çözülmüyor. Her damla su önemli ama, asıl üzerinde durulması gereken, tarımsal sulamada kullanılan suyun en verimli şekilde değerlendirilmesi... Mesela, tarımsal sulamada sadece salma sulamadan basınçlı sulamaya geçtiğimizde bile yüzde 50 daha az su kullanılıyor. Sadece bu bile yapılsa, evsel suyun tamamından fazlası tasarruf edilmiş olur.

Ne yapacakmışız hamle yılında?

Tarım bakanı 2021 yılında 51 baraj ve 39 gölet yapılacağını söyledi, cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay sulama yatırımlarını 8.9 milyar liraya çıkaracaklarını söyledi. Bunlar elbette önemli... Ama, suyu tarlaya en az kayıpla ulaştırmazsak, bilinçli kullanımı sağlamazsak, ülke kaynakları heba oluyor.

Bu işin profesyonelleri, bilim insanları ne diyor?

Sulamanın geçmişte tek yöntemi salma/vahşi sulamaydı. Bugün çok farklı teknikler var. Damla sulama, yağmurlama sulama, pivot sulama, tamburlu sulama, yeraltı sulamaları, filtrasyon ve gübreleme sistemleri, sulama otomasyonu sistemleri kullanılıyor. Bu sistemleri, bu teknolojileri üretenlerin oluşturduğu Basınçlı Sulama Sanayicileri Derneği var. Çarpıcı önerileri var.

Ne öneriyorlar mesela?

Türkiye’de tüketilen suyun yüzde 77’si tarımsal sulama amacıyla kullanılıyor, klasik sulamada modern sulamaya oranla üç kat daha fazla su harcanıyor. Üstelik, barajlardan açık kanallarla taşınan suyun da yüzde 50’si buharlaşmayla kaybediliyor. Modern sulama hem tasarruf sağlıyor, hem verimi arttırıyor. Kuraklıkla mücadele için mutlaka ve öncelikle, basınçlı sulama sistemlerini yaygınlaştırmak gerekiyor. Sadece sulama yöntemini değiştirerek, aynı miktarda suyla iki kat fazla alanı sulamak mümkün oluyor. Salma sulama yasaklanmalı, çiftçiye ürettiği bitkinin ihtiyacı kadar su tahsis edilmeli, çiftçi sulama konusunda eğitilmeli, çiftçinin modern sulamaya geçebilmesi için destek ve hibe verilmeli... Bunları öneriyorlar.

Hayvancılık nasıl etkileniyor?

Saman adeta Türkiye’nin bitcoin’i oldu! Kuraklık en çok hayvancılığı etkiliyor, samanın tonu 1200 lira, yoncanın tonu 1600 lira oldu. Yoncanın tonu geçen yıl 600 liraydı. Kuru otun fiyatı bile 350 liradan 600 liraya yükseldi. Geçen yıl tonu 280 lira olan mısır silajı 600 lirayı buldu.

Fiyatlar korkunç...

Türkiye’nin saman ihtiyacının büyük bölümünü Mardin ve Şanlıurfa karşılıyor, kuraklık nedeniyle saman bu bölgede karaborsaya düştü. Geçen yıl tonu 500 liraydı, 1000 liraya çıktı. Eskiden üretici buğdayını hasat ederken, danesini kendisi alır, sapını biçer parası olarak hasadı yapan biçerciye verirdi. Bu yıl biçerciler, çiftçinin buğdayını hasat ederken samanı alabilmek için üstüne dekar başına 300-400 lira para ödüyor. Fiyatı artacak diye parayı samana yatıranlar var.

İnsanını doyuramayan ülke, hayvanını da doyuramıyor yani!

Konya, Aksaray, Karapınar yöresinde yonca başta olmak üzere kaba yem fiyatları zirve noktasına ulaştı. Fiyat daha da artacak diye herkes saman alıyor. Daha hasat edilmeden saman kapışılıyor. Çiftçilik yapmayanlar bile yatırım olarak saman alıyor! Stokçuluk yapılıyor. Fırsatçılık yapılıyor. 1200 lira olmasını bekliyorlar. Et, süt, yumurta fiyatlarının bu tablodan etkilenmemesi imkansız.

Gene saman mı ithal edeceğiz?

Daha fena bir durum var... Saman ithalatı nedeniyle 2012’den beri tartışmalar sürüyor. Ama, hem dövizdeki yüksek artış, hem nakliye masraflarının feci yükselişi nedeniyle saman ithalatının yapılması bile artık zor! Bulgaristan’dan getirmek bile çok maliyetli oluyor.

Ne yapmalı Ali Ekber?

Yem ve diğer girdi fiyatları artarken, hayvansal ürünlerin fiyatı aynı oranda artmıyor. Bu nedenle et, süt, yumurta üreticileri büyük bir darboğazda... Türkiye’de hep sonuca müdahale ediliyor, asıl üretim aşamasında müdahale etmek gerekiyor. Gübreye, mazota, tohuma, ilaca derhal destek sağlanarak, müdahale edilmeli... Ürün ortaya çıktıktan sonra, fiyatlar yüzde 100 arttıktan sonra yapılan müdahaleler sonuç vermiyor. Yetiştiriciler 2007-2008 döneminde olduğu gibi süt ineklerini kesmek zorunda bırakılıyor. Bütün bu sıkıntıların faturasını sadece üretici değil, tüketici olarak hepimiz ağır bedelle ödeyeceğiz.



Vaziyetin kısa bir özeti işte bu.



Kuraklık denilince baraj fotoğrafı kullanılıyor, hava sıcaklığı filan denilince plaj fotoğrafı kullanılıyor.

Halbuki, market rafı fotoğrafı kullanmak gerekiyor, mutfak fotoğrafı kullanmak gerekiyor.

Çünkü, bütün dünyanın alarm verdiği, Türkiye’yi yönetenlerin hiç umursamadığı kuraklık nedeniyle, aslında soframız kuruyor.