2007 yılıydı.

Parayı bastırıp Türkiye’den banka satın alan Avrupa merkezli bir banka, bu alışverişten önce “iktisadi yön” raporu yayınlamıştı.

Raporun kapağında bu gördüğünüz fotoğraf vardı.

Bir kadın.

Mutfaktaydı.

Aşçı önlüğü giymişti.

Belli ki çok mutluydu.

Tatlı tatlı gülümsüyordu.

Elinde hindi vardı.

Yolunmuştu...

Cillop gibiydi.

Tepetaklaktı.

İngilizce hindi malum, Turkey.

Turkey’nin bacaklarını ikiye ayırmıştı, keyifle gösteriyordu.

Lezzetli bir yemek tarifini andıran, insanın iştah duygusunu kabartan ve ağzını sulandıran bu “finansal rapor”un başlığı şuydu:

“Tamamiyle yolundu...

Var mı başka tencereye konacak?”



Turkey’e çizilen “iktisadi yön” işte buydu.



2007 haziran ayıydı.

Oturdum, “lezzetli hindi tarifleri” başlığıyla bu raporu yazdım.

E haliyle, ilahları kızdırdım.

İşimden oldum...

Çünkü, benden başka bu raporu yazan gerizekalı yoktu.

Sayın basınımız genellikle ilerizekalı arkadaşlardan oluştuğu için, Turkey’nin cillop gibi soyulacağını, hindi gibi tencereye konulacağını, afiyetle yenecek bir yemek olarak pişirileceğini yazmadılar.

Tek sütun haber bile yapmadılar.

Sansürlediler.

Henüz yandaş medya inşa edilmemişti ama, pek yakında medyası elinden alınacak olan sayın basınımız durumu idrak edemiyordu, bugün objektif gazeteci ayağına yatan, muhalif pozlarına bürünen arkadaşların çoğu, Akp’ye şirin görünmek için yalakalık yarışı yapıyordu.

“Babalar gibi satıyoruz” diyenlerin, “ben ülkemi pazarlamakla mükellefim” zihniyetinin, Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne sokacağını düşünüyorlardı.

Yabancı sermayeye kırmızı halı serenleri desteklemek gerektiğini, hatta teşekkür etmek gerektiğini yazıyorlardı.

Bankalarımız elaleme satıldığında manşetlerinden havayi fişekler fırlatıyorlardı, “müjde” diyorlardı, “ekonomide milat” diyorlardı.

“Satmayın” filan diyerek, çomak sokmanın alemi yoktu.

Dolayısıyla... “Lezzetli hindi tarifleri” başlığıyla yazdığım yazıyı, sadece siyasi ilahlar değil, sayın basınımız da sevmemişti.

İşsiz kalmama pek sevinmişlerdi.

Meslekten atılmamda fayda vardı.



Sonra?

Sonrası çorap söküğü gibiydi, memleketin bankalarını, fabrikalarını, limanlarını, rafinelerini, barajlarını, santrallarını, borsasını, madenlerini, nehirlerini, hatta toprağını bile elaleme sattılar.

Çizilen “iktisadi yön”de durmak yok “yolmaya” devam şeklinde ilerlediler.

Cillop gibi yaptılar.

Tamamiyle yoldular.



Sonra?

Tee 14 yıl sonra, dün...

Asrın liderimiz genelge yayınladı.

Bundan böyle uluslararası faaliyetlerde “Turkey” ibaresi kullanılmayacak, “Türkiye” kullanılacak.

Made in Turkey denmeyecek.

Made in Türkiye denecek.

“Türkiye” markasına hassasiyet gösterilecek, böylece artık hiç kimse bize “Turkey” diyerek, hindi muamelesi yapamayacak filan.

Sayın medyamız gene çok sevindi, gene “milat” diye manşet attı.



Bravo.

Ama sayenizde, Turkey’den geriye Türkiye kaldı mı?