1991 yılıydı.

Ağustos ayı.

Saat öğle sularıydı.

Pkk, Bingöl’de yol kesti.

Amerikalı, İngiliz, Avustralyalı beş kişi kaçırıldı.

Arkeologtular.

Bölge terörle cayır cayır yanarken, Nuh’un gemisini aramak için gelmişlerdi, Karlıova’da konaklamışlar, manastır kalıntılarında inceleme yapmak üzere Şerafettin dağları’na çıkmak istemişlerdi.

Otobüsleri durduruldu, kimlik kontrolü, kaçırıldılar.

21 gün esir tutuldular.

Neticede yerleri tespit edildi, kurtarma operasyonu düzenlendi, çatışma çıktı, iki şehit verdik, teröristler kaçtı.

Arkeologlar bir mağarada sağ salim bulundular.

İncirlik’e getirildiler.

Oradan memleketlerine gönderildiler.

Bunların ikisi, Amerikalı Ronald Wyatt ve Marvin Wilson’dı.

Maceracı kişiliğiyle arkeoloji dünyasında “Indiana Jones” olarak tanınan Ronald Wyatt, 1999 yılında kanserden öldü.

Bu ölüm üzerine, Ronald’ın arkadaşı Marvin, Ronald’ın dul eşiyle birlikte mahkemeye başvurdu... “Teröristler bizi sağanak yağmur altında 50 saatten fazla yürüttü, ıslak kıyafetlerimizle dağlık arazide sürüklendik, bitkin düştük, zifiri karanlık ve buz gibi soğuk mağaralarda tutulduk, hem hastalandık, hem öldürülme korkusuyla ödümüz koptu, Ronald gayet sağlıklı bir insandı, bu yaşadığımız ağır stres yüzünden kanser oldu, benim sinir sistemim mahvoldu, eşlerimizin, çocuklarımızın ruh sağlığı allak bullak oldu, bunların sorumlusu her kimse, bize tazminat ödesin” dedi.

Bu dava 2001 yılında açıldı.

2012 yılında sonuçlandı.

Columbia federal mahkemesi tarihi bir karar verdi...

“Pkk adındaki silahlı örgüt, hem ABD hem Türkiye hukukuna göre, resmi olarak terörist örgüttür, bu terörist örgüt, kaçırılma olayı esnasında Suriye tarafından himaye ediliyordu, eğitim kampları Suriye’deydi, Pkk lideri Abdullah Öcalan Suriye’de barınıyordu, Pkk’nın direksiyonundaki ülke Suriye’ydi, Pkk’nın gelir kaynaklarının yüzde 95’ini direkt olarak Suriye sağlıyordu, Suriye’nin desteği olmadan Pkk bu tür eylemleri gerçekleştiremezdi, dolayısıyla, Suriye devleti bu yaşanan olayın sorumlusudur” denildi.

Gerçekten de öyleydi.

Pkk o yıllarda henüz Kandil’e çöreklenmemişti, eğitim kampları Suriye’de Bekaa Vadisi’ndeydi, Abdullah Öcalan’ın iki adresi vardı, biri Şam’da apartman dairesiydi, öbürü Lazkiye’de havuzlu villaydı, silah veriyorlar, para veriyorlar, yaralılarını tedavi ediyorlar, sınır geçişlerini organize ediyorlardı, Suriye istihbaratının bilgisi ve onayı olmadan, Pkk’nın Türkiye’de cam bile kırılabilmesi mümkün değildi.

Bunu en iyi CIA biliyordu.

Kaçırılan arkeologların 2001 yılında açtığı dava, tam 11 yıl boyunca sürüncemede bırakılmış, Amerikan hukuk sisteminde görülmemiş şekilde habire ertelenmiş, bir türlü bitmek bilmemişti.

2011 yılında Suriye’de içsavaş çıktı.

Şak... Dava sonuçlandı.

Ve, Suriye devleti 38 milyon dolar maddi, 300 milyon dolar manevi tazminat ödemeye mahkum edildi.

Kaçırılanlara, eşlerine, çocuklarına, hatta torunlarına bile, bu olaydan etkilendikleri için ayrı ayrı tazminat hakkı verildi.

Suriye devleti, egemenlik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle duruşmalara katılmayı reddetti, gıyabında alınan bu kararı kabul etmedi, tazminatı ödemeyeceğini açıkladı.

Ama elbette bunun bir önemi yoktu.

Tazminatın tahsilatı ilerde konuşulacak bir hesaptı.

Önemli olan, 2011 itibarıyla, ABD’nin çıkarlarına aykırı hareket eden Suriye’nin “terörist yuvası” olarak hukuken tescil edilmesiydi.

Beşar Esad’ın “terörist hamisi” olarak tescil edilmesiydi.

Amerikan basınında bu yönde gümbür gümbür yayın yapıldı.

Bu davada, enteresan bir detay daha vardı...

Çünkü, arkeologları temsil eden avukatlar kimdi?

İnsan hakları konusunda hukuk mücadelesi veren bir sivil toplum kuruluşuydu, Shurat HaDin Law Center’dı.

Nereliydi bu arkadaşlar?

İsrailliydi.

Merkezi, Tel Aviv’deydi.

Yani...

Tee 1991 yılında Türkiye topraklarında yaşanmış bir terörist faaliyet üzerinden, Pkk üzerinden, Suriye’yi hukuken “terörist hamisi” olarak tescillendiren, sadece ABD değil, aynı zamanda İsrail’di.



ABD ve İsrail marifetiyle Suriye’yi terör eylemi sorumlusu ilan eden bu mahkeme kararı... Altı yıl sonra, 2016’da Türkiye’nin işine yaradı.

Hem de İsrail’e karşı işine yaradı.



Makarayı az geri sararsak...

2010 yılıydı, Gazze ambargosunu delmek isteyen Mavi Marmara feribotu, İsrail komandoları tarafından basıldı, 10 insanımız öldürüldü, yüzlerce aktivist rehin alındı, sürükleye sürükleye Aşdod limanı’na götürdüler, Türkiye’yle İsrail arasında büyük kriz çıktı.

Bizim hükümet “affetmeyeceğiz, mahvedeceğiz, düşmanlığımız şiddetlidir, pişman edeceğiz” filan diye atıp tuttu.

Bilahare, ABD başkanı Obama telefon etti.

Bizimkiler yelkenleri suya indirdi.

“Bari tazminat ödesinler” denildi.

Ve...

1991 yılında kaçırılan arkeologların tazminat davası, 2016 yılında İsrail’le yürütülen tazminat pazarlıkları sırasında, Türkiye tarafından emsal gösterildi.

Neticede...

İsrail devleti, elbette Mavi Marmara baskınını terörist eylem olarak kabul etmedi ama, ölümlerin ve kaçırılmaların “sorumlusu” olduğunu kabul etti, Türkiye’ye, ölenlerin ailelerine tazminat ödedi.



E, bu çerçevede soruyorum...



Askerlerimiz polislerimiz Pkk tarafından kaçırıldı, Irak topraklarına götürüldü, altı yıl boyunca mağaralarda esir tutuldu, şehit edildi.

1991’de kaçırılan Amerikalı arkeologların uluslararası hukuk hakkı var da, bizim çocuklarımızın uluslararası hukuk hakkı yok mu?

Yukarda anlattım, emsal dava var.

Üstelik bu emsal davayı bir başka ülkeye karşı kullandık, kazandık.

Peki, bu davayı bugün niye kullanmıyoruz?



Arkeologlar sivildi.

Mavi Marmara aktivistleri sivildi.

Bizim çocuklarımız asker ve polisti.

Dolayısıyla, devletin onurunu paraya tahvil edecek değiliz.

Tazminat istenmesin.

Ama, bu işin sorumlusu olan yönetimleri hukuken niye tescil etmiyoruz?



1991’de Suriye ne yapıyorsa, bugün Barzani onu yapmıyor mu?

Terör örgütü o tarihte Suriye’de barınıyordu, bugün Kandil nerede?

Kampları, cephanelikleri Suriye’deydi, şimdi hepsi nerede?

Pkk eskiden Suriye desteği olmadan eylem yapamazdı, bugün Kuzey Irak’ta gözyumulmasa, desteklenmese, eylem yapabilir mi?



Haklı olarak diyebilirsiniz ki...

Barzani sadece kukla, Kuzey Irak’ta Pkk’nın hamiliğini ABD yapıyor.

O halde niye ABD’ye karşı hukuk mücadelesi başlatmıyoruz?



Terörle mücadele sadece askeri harekatla mı yapılır?



Pkk tarafından kaçırılıp mağarada tutulan Amerikalı arkeologların hem maddi hem manevi değeri var.

Pkk tarafından kaçırılıp mağarada şehit edilen evlatlarımızın hiç olmazsa manevi değeri yok mu?