Soma... Hem çok yakın hem de çok uzak gelir insana. Sıcak kanlı, gayretli, çalışkan insanlarına rağmen gözden uzak gibidir.

2014 yılının 13 Mayıs Salı günü, sanki 13’ün uğursuzluğu çöktü bu kömür karası kentin üzerine. 301 insan can verdi o gün. Maden kazası dediler önce. Sis perdesi aralanınca gördük ki, kaza değil bağıra bağıra gelen bir kıyımmış.

İkinci kez yargılandı Soma Kömür İşletmeleri’nin yönetim kurulu başkanı ve üç beş mühendis, idareci. Davanın hakimi değiştirilmişti, Yargıtay onun verdiği kararı bozmuştu. Zaten cezaevinde kimse de kalmamıştı. Bütün bunları üzerine ikinci yargılamadan da beklenen adalet çıkmadı... Madenin patronuna 301 insanın canına karşılık toplam 20 yıl ceza verildi. Neredeyse can başına 3 ay! Diğer sanıklara daha da az. Dünden bu yana herkes şaşırmış gibi yapıp bunu konuşuyor!

Hakim değilim, savcı değilim, avukat değilim. Anlayanları da görüyoruz ama hiç anlamam hukuk işlerinden, anladığım tek şey adalet... O da memlekette çok az bulunuyor! Diyeceğim tiryakisiydim şaşırmanın, konu adalet olunca bıraktım kullanmıyorum artık!

***

Dün, Soma Davası bitiminde konuştum onunla. Genç yaşına, mezun olduktan sonra belki de ilk davası olmasına rağmen olayı iliklerine kadar hisseden çok özel bir avukat, Can Çolak’la... “Aslında bekliyordum böyle bir kararı. Hatta yakınlarımı hazırladım” dedi bana. 7 yıldır süren, herkesin bildiğini sandığı ama hiç bilmediği davada neler oldu özetler misin deyince hukuk fakültesinde verilen örneklerle anlattı:

Bir araç var. Muayenesi falan tamam, yola çıkıyor sürücüsü. 50 kilometre hızla geçmesi gereken yerden 80’le geçiyor ve bir yayaya çarpıp ölümüne neden oluyor. Dava açılıyor,  taksirle adam öldürmekten yargılanıp ceza alıyor sürücü, 3 yıl.

Yine aynı araç. Ancak sürücüsü bu kez alkollü. 50 kilometre hızla gitmesi gereken yerde hız yapıyor birine çarpıp ölümüne neden oluyor. Dava açılıyor, bilinçli taksirle adam öldürmekten yargılanıyor, cezası 4.5 yıl.

Aynı aracın sürücüsü bu kez hem alkollü, hem aracının bakımını yaptırmamış, frenleri sağlam değil, hem de 50 kilometre hızla gidilmesi gereken yerde aşırı hız yapıyor ve birine çarpıp ölümüne neden oluyor.. Bu durumda sürücü olası kast suçlaması ile yargılanır.

Yani sürücü frenleri tutmayan, bakımsız bir araçla hız yapılmaması gereken bir yerde aşırı hızlı gitmiş, bunları alkollü şekilde yapmıştır. Yani, alkollü ve bakımsız bir araçla yola çıkıldığında neler yaşanabileceğini bilerek!

Bu örnekleri, Soma’da yaşananlara çok benzediği için verdim. 301 madencinin yaşamını yitirdiği madende gerekli önlemlerin alınmadığı, kaçış tünellerinin olmadığı, ancak 2 yıl sonra çıkarılabilecek kömür miktarının aşırı yüklenmeyle 2 yıl önce çıkarıldığı bilirkişi raporları ile mahkemeye sunuldu. 301 madenci adına, yakınları adına olası kast yargılaması istedik. Ancak, 3 yıl önce Yargıtay kararı bozdu, bu mahkemede ona uydu. Bilinçli taksirle yargıladı, cezayı da ona göre verdi...

Tıpkı sizin gibi, “Olası kast cezası verilseydi ne olurdu” diye merakla sordum. Yanıt verdi: 301x20 yıl...

Şimdi, 301 madencinin yakınları adalete neden böylesine kırgın daha iyi anlaşıldı değil mi?

***

Peki, koca davayı üç beş cümle ile akıllara mıh gibi kazıyan bu genç avukat Can Çolak kim? Filmi 7 yıl geriye saralım öyleyse...

Kocaeli Üniversitesi’nde siyaset bilimi son sınıfı okuyor, bir yandan da Açık Öğretim Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu’na devam ediyordu. Açık öğretimin kredilerini çok sevdiği ağabeyi Uğur ödüyordu. Can, memleketteki siyasilere bakıp bakıp diplomayı alıp doğru şeyler yapmayı kafasına koymuştu. Final sınavına hazırlanıyordu. Sonra televizyonlarda son dakika haberini gördü. Soma faciası...

Memleketi Soma’ya koştu. Çünkü ağabeyi Uğur o madende çalışıyordu. Gittiğinde ailesi ve tüm Soma perişandı. Ağabeyi de can veren 301 madenci arasındaydı! Psikolojisi allak bullak oldu. Tedavi gördü. Kendini güçlükle toparladı, okuldan mezun oldu.

Diplomayı aldığı gün karar verdi. Evet siyasetçi de önemli ama bu ülkeye öncelikle adalet lazım dedi. Abisinin ve ölen tüm madencilerin hakkını savunmak için hukuk okumaya karar verdi. Sınavlara girdi, kazandı. İzmir’deki Yaşar Üniversitesi’nin sağladığı bursla okudu. Avukat oldu.

İşte Can Çolak o...

7 yıldır tüm davalara ağabeyini yitirmiş bir genç olarak katılıyordu. Son dört duruşmaya ise Çolak Ailesi’nin verdiği vekaletle ağabeyi Uğur ve 301 madencinin hakkını savunan bir avukat olarak katıldı.

Dedim, konu adaletse şaşırmayı çoktan bıraktım. Soma’daki madende yitirdiğimiz 301 candan biri olan Uğur’un kardeşi Can da benim gibi şaşırmayı bırakanlardan. Ama, umudunu hiç kaybetmemiş. “Abim yaşasaydı kesinlikle avukat olmazdım. Fakat, biliyorum emek mücadele ettikçe güçlenecek. Ben de sonuna kadar abimin ve arkadaşlarının hakları için mücadele edeceğim” diyor...