Dedelerimi tanımadım. İkisi de dürüst çalışkan adamlarmış. Ömürlerinin sonuna dek didinmişler. Çalıp çırpmamışlar. Taş üstüne taş koymaya gayret etmişler. Ama soru sormazlarmış rahmetliler. Nasip kısmet deyip, diş sıkar sabrederlermiş.

Ben babamı tanıdım. O da soru sormazdı pek. Okurdu bol bol. Gazete mecmua alırdı. Takip ederdi memleketi, dünyayı. Demirel ne demiş, Ecevit ne yanıt vermiş. Enflasyon meşhur olmuştu, yeni çıkmıştı stagflasyon iyi bilirdi. Muhammed Ali’nin maçının sabahın saat kaçında siyah beyaz televizyondan canlı verileceğini bilirdi.

Sonra biz geldik. Başladık bu ne, bu neden böyle diye sormaya... Karşılığında hep bir tevekkül ve sükunet...  Eski köye yeni adet getirmeyi sürdürdük yine de. Öyle çok soru sormaya başlamıştı ki bizim kuşak. Pat, 1980 askeri darbesi... Sonra ses bir kısıldı kardeşim. Dallas dizisindekilerin, Kara Şimşek’in derdi bizi gerdi.

Bugün benimkinden farklı, dedelerimin zamanından da değişik durumlar.

Bir kısım televizyon haberlerinde izliyoruz. Beyefendi, Allah uzun ömürler versin belki dedemden büyük. Uzatılan mikrafona, dinleyen yönetici varsa diye bir sorular soruyor. Adam deden yaşında. Kızsan da, kudursan da kalkıp terörist diyemezsin. Teröristlik hali kalmamış. Mesela diyor ki, herkes dışarda ben niye ev hapsindeyim? Bu et, bu yumurta, bu domates neden bu kadar pahalı. Emekli maaşım 10 günde neden eriyor?

E ben de bol bol soruyorum. Memlekette 30 yıldır çalışmadığımız gazete kalmadı. Haberle sorduk olmadı, şimdi bir de yazıyla... Yaşıtlarıma bakıyorum, onlarda da soru gırla... Son seçimde oy kullanmaya gittik, sırada üçüncüyüz. Önümdeki beyefendi sandık açılmadan başladı sorulara...

Dedeme yaşıtlar böyle, babama yaşıtlar böyle. Benimkiler böyle. Ya yoldakiler?

Aklıma geldi. Hani, “Herşey çok güzel olacak Ekrem abi” diye, İmamoğlu’nun seçim otobüsünün yanında koşan genç vardı ya, Berkay Gezgin işte o... Ne yapıyor mesela?

İnternete girdim. Hakkında haberler var. Tabanca gibi konuşuyor. Bir de twitter hesabı var, öf ki öf... Birkaç paylaşımını okusan sen, yapıştırırsın hemen meşhur yaftanı, terörist bu! Her neyse... Liseye gidiyor Berkay.

Memleketin en dürüst, en vatansever yol göstericisi Atatürk’ün çizdiği yoldayım diyor önce. Sonra adam sende demiyor, soruyor: Nereye gidiyoruz böyle? Paylaşımlarından örnek vereyim.

“Maddi imkanı olmayan öğrenciler uzaktan eğitimde verimli eğitim alamadı. Eğitime erişemeyen öğrencileri öğrenmedikleri konulardan sınav yapmak doğru mu?” diye soruyor.

Sadece okul değil derdi. “Esnaflar kiracı oldukları işyerlerini bir bir kapatıyor. Esnafın ihtiyaçlarını gerçekten karşılayacak bir düzenleme ne zaman getirilecek” diyor. Bak bak soruya bak sen...

“İçimdeki Okul Sesleri kitabınızdaki, ‘Lütfen çok soru sor, çok merak et, çok araştır’ dediğiniz için biz de size soruyoruz” diyor.

O ve kuşağı yakında üniversiteye gidecek. Takip ediyor Boğaziçi olaylarını. Diyor ki, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin haklı mücadelelerinin sonuna kadar yanındayız.

Durumun farkında. Asgari ücretin bir kişiye yetmediği bu ekonomide gençlere en az 3 çocuk önerisi hangi aklın mantığı...

Yanlış gideni gördüğü için, o gün şöyle bir mesaj yazıyor: Türkiye’de 13 günde 11 kadın öldürüldü. Her yer suç mahalli!

Dedeler soruyor, market önünde ucuz soğan kuyruğundaki nineler soruyor, anneler soruyor, babalar soruyor, iş bulamayan büyük oğullar, kızlar soruyor. Traktörüne, ineğine haciz gelen çiftçi soruyor. İlkokula giden soruyor. Berkaylar soruyor.

Onun kuşağı durumun o denli farkında ki, youTube’de bir video var mesela. Sokak röportajında gençlerden biri geleceğinin yaş olduğunu görüp, kendini ti’ye alıyor. Aslında okkalı bir soru soruyor 18 yıldır iktidarda oturanlara: “Bu dünyadan umudum yok. Hafızlık kursuna yazıldım. Öbür dünyayı kurtarayım bari abi...”

Ne demişler, bir soru sormak bir taşı yerinden oynatmak gibidir.