Mustafa Kemal Atatürk, “Benim doğum günüm 19 Mayıs” dedi. Doğrudur... O’nun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum günüdür bugün... Yarın da başka bir doğum günü! Ben onu yazdım. Kutlu olsun.

İstanbul Gedikpaşa’da varlıklı bir ailenin oğlu olarak 1878’de dünyaya geldi. Galatasaray Lisesi’nde okudu. Ata binmeyi, yelken ve sandal kullanmayı iyi biliyordu. Harp Okulu’na girdi. Süvari Teğmen olarak mezun oldu. Padişah hakkında konuştuğu için 97 gün hapis yattı. Erzincan’a sürgün edildi. 2. Meşrutiyet’le İstanbul’a döndü.

1911’de ordunun pilot eğitimi için eleman aradığını duydu. Yüzbaşıydı, hemen başvurdu. Sınavı birincilikle kazandı. Fransa’da eğitim aldı. Türkiye’nin ilk pilotu olarak ‘1 nolu’ uçuş brövesi verildi.

26 Nisan 1912’de halk üzerindeki ilk uçuşunu Yeşilköy semalarında yaptı. Bu tarih 2000 yılından itibaren ‘Türkiye Pilotlar Günü’, 2014 yılından itibaren de ‘Dünya Pilotlar Günü’ olarak kabul edildi!

Balkan Savaşı’nda filo komutanıydı. Çatalca, Edirne ve Trakya’da savaştı. Çorlu üzerindeki keşifleri sayesinde Osmanlı, Çatalca muharebesini kazandı.

Birinci Dünya Savaşı patladı, Kafkas Cephesi’ne atandı. Bleriot tipi iki uçağı Bezm-i Alem gemisine yükleyip diğer personelle Kafkasya’ya doğru Karadeniz’e açıldılar. Fırtına vardı, Rus filosuna yakalandılar. Gemileri batırıldı.  O ve 120 asker Ruslar’a esir düştü. Sibirya’daki esir kampına götürüldüler.

Esir kampında şartlar çok ağırdı ama diğer esir askerlerin yaşamlarını kolaylaştırmanın yollarını aradı hep. Yardımların sarıldığı bez torbalardan elbise sıkıntısı yaşayanlara gömlek, pantolon dikmeyi öğretti. Askerlerin soğuktan donmasını önledi. Bu arada aklında hep ‘kaçış planı’ vardı.

Zamanla kamptaki Rus askerlerin güvenini kazandı, bir generalin şoförlüğü yapmaya başladı. 5 yılı aşkın süren esarette unutamadığı tek şey ise, akşamları generalin çizmelerini çekip çıkarmaktı. Ruslar’dan nefret ediyordu. Fransızca, İngilizce, Rumca ve Arapça’yı çok iyi bilmesine ramen Rusça öğrenmemeye yemin etti.

1917’de Rus İhtilali’nin karışıklığından yararlanıp Sibirya’daki kamptan kaçtı. Aylar süren yolculuğun ardından Moskova’ya vardı! Amacı biraz para ve yolunu bulup yurda dönmekti. Bir gün Kızıl Meydan’da dilencilik yaparken sonradan, “Kendimi çimdikledim. Hayal görmediğimi böylelikle anladım” diyeceği bir şey oldu. Meydanda Ankara Hükümeti’nin Ruslar’la yardım anlaşması için Moskova’ya gönderdiği Türk askeri heyeti ile karşılaştı. Heyet Başkanı Halil Paşa’ya kendini tanıttı. Paşa hayretler içinde yanındakilere, “Alın, yıkayıp temizleyin. Giyisiler verin” dedi. Yıkandı, temizlendi Türk heyetinde sekreterlik görevine başladı!

Paşa bir gün, Ankara’ya acil bir haberi ulaştıracak kurye arıyordu. Öne atıldı, “Kırım’a kadar gidebilirsem başarırım paşam. Çünkü ben yelkenciyim” dedi. Moskova’dan güçlükle Kırım’a geldi. Emanetleri bedenine sarıp fındık kabuğu kadar bir yelkenli ile Karadeniz’in azgın sularıyla boğuşarak günler sonra imkansızı başardı, Trabzon’a ulaştı!

5 yıl 8 ay süren esaret ve kaçışın ardından yeniden eski görevine döndü.

Kurtuluş Savaşı’nın tamamında yüzbaşı ve binbaşı rütbesiyle görev yaptı. Batı Cephesi’nde elde edilen başarılarda katkısı büyüktü. Osmanlı’da Gümüş Liyakat, 5 Mecidiye ve Hicaz, Kurtuluş Savaşı’nda ise İstiklal Madalyası ile onurlandırıldı.

1923 yılında genç Cumhuriyet onu Tayyare Alma Komisyonu ile birlikte Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere’ye gönderdi. Savaşlar, uzun ve çetin esaret dönemi, soğuklar, yetersiz beslenme sağlığını bozmuştu. 1925 yılında istemeye istemeye emekli oldu.

Hollywood’un onun gibi bir kahramanı olsa 50 seri film çekeceği bu kişinin adı Mehmet Fesa Evrensev... İsme bak, isme... Fesa ve Evrensev... Bizimkiler aya gidecek, hatta bir ara “Astronot yerine ne diyelim” diyorlardı ya, bundan daha güzel isim mi olur?

Evrensev emekli olmuş aktif uçuşu bırakmıştı ama, enerjisi bitip tükenmek bilmeyen bir isim vardı. Mustafa Kemal Atatürk... “İstikbal göklerdedir” diyordu her fırsatta. 1925 yılında, Türk Tayyare Cemiyeti’ni kurdu. Arkası gelecekti. Memleketin ordusunun hava gücüne ihtiyacı olduğu gibi, millet için de hava köprüsü olmalıydı. Takvimler 1933’ü gösterdiğinde Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde Hava Yolları Devlet İşletme İdaresi kuruldu, yani günümüzün Türk Hava Yolları...

***


Bugün 19 Mayıs! Çok güzel, çok aydınlık bir gün... Kurtuluş’u başlatan Atatürk’ün, memleketin geleceğini gençlere emanet ettiği gün...

Ama yarın da güzel bir gün... Çünkü, bu milletin büyük önderinin izinden gidip, dişinden tırnağından artırarak yoktan var ettiği, büyüttüğü Türk Hava Yolları’nın kuruluş yıldönümü. Atatürk 19 Mayıs’ta Cumhuriyet’i gençlere, 20 Mayıs’ta da memleketi uçuracak kuruluşu bir kahramana, Türkiye’nin 1 No’lu pilotu Fesa Evrensev’e emanet etti. Evrensev emaneti alırken 5 uçak ve kendisi dahil 30 çalışan vardı... 1 yıl yapabildi bu görevini ama. Sonra bıraktı! Neden mi? Savaşlar, esaret, sonra yine savaş... Yüreği hizmet için çırpınıyodu ama, bedeni çok yorulmuştu. Hastalığı nüksetti...

Kısacası, Türk Hava Yolları’nın kurucu genel müdürü ‘havadan paraşütle’ inmedi o koltuğa. Gerçekten dişiyle, tırnağı ile, teriyle, kanı ile, yüreği ile, memleket sevdasıyla havadan geldi ve öyle sağlam bir temel atıldı ki, yaşananlara rağmen hala memleketimizin bayrak taşıyıcısı bu kurum...

Kuruluşundan 88 yıl sonra Türk Hava Yolları’nda neler oluyor şimdi bakalım?

Yönetim kurulu üyesi 9 isim var. Altısı koltuklarına paraşütle indirildiklerinde THY ile tek ilişkileri bilet alıp, kemerlerini bağlayıp senin benim gibi yolculuk etmekti!

Peki bu çok mühim isimler, kahramanların kurduğu THY’den ne kadar maaş alıyor bugün?

Kalem kalem bilinmiyor ama şöyle bir hesap yapılabilir. THY’nin bünyesinde 2 farklı şirket, tepe yönetiminde ise 22 isim var. Üçü, birden fazla yerde görevli. Geriye kalıyor 19 yönetici. İşte bu 19 kişiye bir yılda ödenen para 19.5 milyon Türk Lirası!

88 yıl önce kahramanların kanatlarında yurttaşlar uçtu, 88 yıl sonra koltuklarda yurttaşların paraları!

İyi uçuşlar...