Turgut Özal 1989 yılında muhalefetin katılmadığı seçimde 263 oy alınca, memleket değişik bir başbakan döneminden, değişik bir cumhurbaşkanı dönemine geçiş yapmıştı. Değişik biriydi Özal, sinirlerini aldırmıştı adeta. Halkın arasında, külahtaki dondurmayı yalaya yalaya dolaşıp, şakalaşıyor, açık açık ‘benim memurum işini bilir’ diyor, şortla esas duruştaki askerlere, “Meraba asker” diyordu.

Bazıları ona ‘Çankaya’nın şişmanı’ dese de hiç aldırış etmiyordu. Yine böyle günlerden birinde, Özal için Marmaris’te tıpkı ABD başkanlarının Camp David’i gibi tatil, dinlenme ve inziva evi yapılacağını öğrendik.

O zamanlar Çankaya, köşktü... Saraylar ise sadece bilet alınıp gezilen yerlerdi. Bu nedenle cumhurbaşkanının kalacağı yere ‘ev’ deniyordu. O ev de Marmaris’te olacağına göre, yazlık ev!

Günlerce yazıldı çizildi. Sırf Cumhurbaşkanı Özal’ın keyfi için onlarca ağacın kesilmesi sözkonusu, oraya kocaman havuzlu villa yapılacak falan filan... Türkiye’de o zaman yandaşı, kandaşı, muhalifi, yalakası ayrımı bugünkü kadar netleşmemişti. Gazeteci milleti komple ‘Özal’ın Marmaris’teki evini’ yazıyordu.

İşte Özal’ın yazlık evi... Bu şatafata ne gerek var... Özal’ın milyonluk saklı cenneti...

40 yaş üstündekiler mutlaka hatırlarlar o günleri!

***

Gazetelerde özel ekipler oluşturuldu. Muğla ve çevresindeki yerel muhabirler bir yandan, İzmir’deki haber merkezi muhabirleri bir yandan işimiz gücümüz Özal’ın evi ile ilgili en güzel fotoğrafı, en bilinmedik haberi verebilmek.

O ekiplerden birinde ben de vardım. İzmir’den gazetenin aracı ve hepimizden çok gazeteci şoförümüz, Limon İsmet Abi ile yola çıktık. Fotoğrafları tüm zamanların en iyi fotomuhabirlerinden rahmetli Ergun Ulcay abim çekecek.

Gece yolculuğundan sonra sabaha karşı Gökova’ya ulaştık. Köyceğiz, Marmaris dört yolunda benzin aldık ve ‘Okluk Koyu’na nasıl gideriz’ diye sorduk. Benzinci oralı ama, ne Okluk Koyu der gibi baktı bize. Özal’ın koyu dedik, hemen anladı adam. Tarif etti. Çetibeli’ni geçin, yavaş gidin ama sağda Karaca Köyü yönüne döneceksiniz. Yol sizi götürür.

Arabanın teybinde Sezen Aksu’nun ‘Ada Vapuru’ şarkısı çalıyor. Şinanay yavrum şinanay diye Özal’ın Evi’nin yoluna saptık. Az gittik ki, jandarma! Durdurdular bizi. Jandarma, nereye gidiyorsunuz diye sorunca İsmet abi, her zamanki gibi davrandı, “Merhaba asker kardeş, basın” dedi. Jandarma, sanki ona silah doğrultumuşuz gibi sıçradı yerinden. Silahına davranacak neredeyse, bir telaş. İlerdeki askerlere seslendi: Komutanım, komutanım... Komutan gelince de, “Bunlar basınmış” dedi.

Komutan, “Emir geldi, basını alamıyoruz beyler” dedi. O sırada yanımızdan bir başka araç geçti tozlu yoldan. Onlar nasıl geçiyor dedik, “Onlar vatandaş” dedi! Yani İsmet Abi, ‘basın’ demese, biz de rahat rahat geçeceğiz.

Marmaris yoluna geri gelip ne yapacağız onu konuştuk. Tam o sırada, traktörü ile biri döndü ana yoldan. El ettik, durdular. Durumu anlattık. Jandarmanın bizi salmadığını söyledik. Traktörü kullanan gençten adam gazeteciliğe hevesli. Atlayın dedi bize, ben sizi götürürüm. Jandarma peki dedik. Hallederiz dedi. Ergun Abi, İsmet Abisiz olmaz ve ben hoplaya zıplaya jandarmanın yol kestiğe yere kadar geldik. Traktör aniden hızlandı, toprak yol nasıl bir toz. Jandarmalar kenara çekildi, tozdan etkilenmemek için sırtlarını döndü. Geçip gittik önlerinden!

Şaşkındık ama geçmiştik işte. Biz Karaca Köyü’ne gitmeyi beklerken, sohbeti koyulaştırdığımız köylüler traktörle bizi Okluk Koyu’nu yukarıdan gören yere kadar getirmişti. İşte burası dedi şoförümüz. Atladık traktörün romörkünden, çam ağaçlarının arasından görünüyor deniz. Cennet gibi bir yer!

Bu gördüğüm yere ilk kez ben ‘cennet gibi’ dememişim ama. Ünlü Fransız deniz bilimci Kaptan Cousteau’da gelip gördüğünde, “Burası dünyadaki cennet” demiş!

Okluk Koyu’nu tanıtarak dünyaya armağan eden ünlü denizci gezginimiz Sadun Boro... O mesela, “Deniz kızı Meltemi’nin koya giren son nefesi ile yelkenleri dolmuş, Değirmenbükü’nün lacivert suları üzerinde yatınız Okluk Koyu’na yaklaşırken, burnun önünde, gözünüze takılan bir siluet ile birden şaşırıp kalırsınız” diyerek ünlü heykeltraş Tankut Öktem’in yaptığı deniz kızı heykelini Okluk Koyu’nun girişindeki kayanın üzerine 1995 yılında yerleştirmişti. Ona göre de burası cennetti.

Altında kitabesi ile Sadun Boro’nun Deniz Kızı hala duruyor mu acaba?

***

İşte bu cennetten köşede küçük sayılacak kırmızı bir çatı ilişti gözüme. Sol tarafta minik bir beton zemin, helikopter pisti. Koyun bir tarafında ufak çaplı teknelerin yanaşabileceği tahta bir iskele. Büyükçe bir çim bahçe... O kadar!

Hayal kırıklığımı dün gibi anımsarım. Günlerdir konuştuğumuz Özal’ın yazlık evi, Camp David benzeri falan filan hani?

Bulunduğumuz yerden biraz daha aşağılara indik. Ev daha net görünüyordu artık. Ergun Abi durmadan fotoğraf çekti. Bir ben, bir İsmet Abi parmağı ile gösteriyor, sanki kamera var ve biz canlı yayındayız, ikimiz de ‘işte burası’ deyip durduk fotoğraflarda.

İş bitti ama gelirken yaşadığımız coşku yok üçümüzde de. Çünkü, günlerdir okuduklarımızdan sonra karşımıza çıkan alt tarafı orta halli bir ev. İzmir’in kıyılarında çok daha şahaneleri var. Ne diyeceğiz haberde?

***

Cumhurbaşkanlığı henüz saraylara geçiş yapmamıştı, Çankaya’nın Köşk olduğu dönemde, Cumhurbaşkanlığı resmi web sayfasında Okluk Koyu Evi ile ilgili şu bilgiler yazıyordu:

“Marmaris Okluk Koyu’ndaki devlet konuk evi 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından yaptırılmıştır. 16 dönüm büyüleyici bir doğa dokusuna sahip Marmaris Okluk Koyu’ndaki devlet konukevi, birinci derece sit alanı olduğu için inşaat yapma olanağı bulunmamaktadır. Okluk Koyu’ndaki ev 230 metrekare alan üzerinde oturan, tek katlı, dört yatak odası ve salonu bulunan bir bina ile koruma personelinin kalabileceği prefabrik yapıdan ibarettir...”

Bir zamanlar ‘bu masrafa ne gerek var’ denilen Okluk Koyu Evi böyleydi.

***

Biz büyüdük ve değişti dünya sonra, bugünlere geldik...

92 dönüm arazi üzerine oturan, farklı iriliklerde 5 ayrı bina bloğundan oluşan, önlerinde üç büyük, iki de küçük beş havuzu bulunan, tenis kortunun, çok amaçlı spor sahasının, yürüme yollarının, büyük yatların yanaşabileceği özel iskelenin, ortak kullanım alanlarının, 10 bin 966 metrekarelik alanın doldurularak, özel kum ve çakıllarla yaratılan hilal şeklindeki plajının, plajda denize girmek için iskeleler, bu iskelelerde dinlenmek için özel bungalovların olduğu, çalışanlar için dev lojmanlar inşaa edilen, yüksek duvarlarla korunan ve 300 odalı olduğu öne sürülen Cumhurbaşkanlığı Yazlık Sarayı haberlerini okuyunca, üstüne üstlük saray mimarının paylaştığı sarayın bitmiş halinin fotoğraflarını görünce aklıma eskiler; tek katlı, dört oda bir salondan oluşan Okluk Koyu Evi geldi!

Gelişmişlik diye buna denir... Neredeeen nereye.

İktidar partisinin yöneticileri, “Bizim yaptıklarımıza onların hayalleri bile yetmez” diye doğru söylüyor! Yetmiyor gerçekten...