1921 Temmuz başı... Yunanlılar Anadolu’ya sürekli kuvvet çıkarıyordu. 10 Temmuz’da Batı Cephesi boyunca saldırıya geçtiler. O sırada İstanbul’da 61 yaşındaki sultan Vahdettin mesela Yıldız Sarayı’nda 18 yaşındaki Nimed Nevzad Hanım’la beşici evliliğini yapıyordu!


18 Temmuz günü Mustafa Kemal Paşa, Ankara’dan Karacahisar’daki Batı Cephesi Karargahı’na geldi. Takviyeli Yunan ordusuna karşı eldeki güçler çok yetersizdi. Paşa, İsmet İnönü’ye şu talimatı verdi: “Toparlanmak için askerlerimizi Sakarya’nın doğusuna kadar çekin!”


İşler iyi gitmiyor, Türk Ordusu geri çekiliyordu...


Böylesine bıçak sırtı, ölüm kalım mücadelesi verilen günlerde Atatürk ve ulusu küllerinden yeniden yaratmak için çırpınanlar savaşmanın dışında, kimsenin aklına bile gelmeyecek bir hareket yaptı... Yunan ordusunun top seslerinin duyulduğu Ankara’da 16 Temmuz 1921’de Milli Eğitim Kongresi’ni toplamaya karar verdiler! Fakat, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver kongre günü yaklaşırken savaşın gidişatı üzerine kararsız kaldı. Atatürk’e danışmak için onun yanına gitti. Atatürk, haritalara gömülmüştü. Tanrıöver hemen konuya girdi, “Kongremiz yakında toplanacak öğretmenler geldi. Fakat, bu günlerde size ayak bağı olmasın” dedi.


Atatürk şu yanıtı verdi: Hayır, ertelemeyin sakın. Cahillikle, ilkellikle savaş düşmanla savaştan daha az önemli değildir...


Atatürk, cepheden döndü kongrede şu konuşmayı yaptı: “Gerçi bugün maddi manevi güç kaynaklarımızı işgalci düşmanlara karşı kullanmak zorundayız. Ayırabildiğimiz kaynak eğitimimize temel kurmaya yeterli değildir. Ancak yeterli şartlara sahip oluncaya kadar geçecek savaş günlerinde bile dikkatlice hazırlanmış bir mili eğitim programı oluşturmaya çalışmalıyız.”


Çok önemli bir cümle daha kurdu sonra, “Bu meselenin ayrıntılarını tamamen siz uzmanlarına bırakıyorum” dedi ve sıcak çatışmaların yaşandığı Batı Cephesi’ne döndü!


Savaş, normal bir savaş değildi. Kaybedilirse ülke düşecekti. Böylesi bir ortamda eğitim kongresi düzenlemek, sonra da “Ayrıntılarını tamamen uzmanlarına bırakıyorum” demek için insanın Atatatürk olması gerekiyordu.


Ülkemizde bugün bunu yapabilecek fanileri aramak boşuna bir çaba... Biz kırıntılarına, hani birileri sık sık tekrarlıyor ya, ‘kesip attığı tırnağına’ bile razıyız.


Savaş... Eğitim... Öğretmen... Öğrenci... Bu dörtlü değişik biçimde yeniden gündemde.


Ülkede savaş var, koronavirüsle. Eğitim var, okulların hepsi açık. 1 milyon öğretmen var, ders başında. 17 milyon öğrenci var, sınıflarda.


Peki bu savaşta öğretmenlerle bir toplantı yapılıp, ‘işin uzmanları’ olarak ayrıntılar onlara bırakıldı mı? Hayır.


Mutasyon çocuklarda ve gençlerde hızla yayılıyor diyen işin uzmanlarına kulak verildi mi? Hayır.


Okulları açtılar mı? Evet...


Öğretmenleri aşıladılar mı? Aşılama başlıyor dediler.


Sonra ne yaptılar?


24 şubat 2021... Milli Eğitim bakanı kolları sıvadı törenle aşılandı! Bakana yapılan bu ‘tek doz’ aşı ile 1 milyondan fazla öğretmenin koronavirüse karşı bağışıklık kazanması beklendi! Şaşırtıcı ama gerçek... Üstelik beklenti hala devam ediyor memlekette.


Tek doz aşı ile 1.5 milyona yakın çalışanı olan eğitim camiasını aşılamış gibi emindi o gün bakan. Aşının yapıldığı yere elindeki pamukla bastırırken, “Aşılama süreci sayesinde yüz yüze eğitimde bir tehlike yok” dedi.


Günler geçti. Yüzbinlerce öğretmen boşuna aşılanmayı bekledi. 15 şubat 5 mart tarihlerinde 95 öğretmende Covid-19 görüldü. 5-12 mart haftasında 141’e çıktı vaka sayısı, 12-19 mart haftasında 475’e, 19-26 mart haftasında 669’a yükseldi... Nisan’ın 9’u oldu, kaç öğretmene çıktı bu vaka sayısı Allah bilir. Hastalığı kapan öğretmenler şimdiye kadar kaç öğrenciyle yüz yüze eğitim yaptı, siz hesaplayın...


Bakan beyin aşılandığı tarihten düne kadar, çoğu öğretmen 16 eğitim çalışanı ise göz göre göre koronavirüse yenik düşüp yaşamını yitirdi!


İşte bu yüzden biz, önce kendisi aşılanıp gerisi için ‘mevlam kayıra’ diyenleri değil; savaşın ateşi arasında bile öğretmenini, bir ülkenin geleceğini düşünen eldeki bütçenin çoğunu savaşa ayırırken hiç olmazsa bir kısmını eğitime harcama büyüklüğünü gösterenleri ve Atatürk’ü özlüyoruz.