Türkiye'nin aydınlanma yolculuğunda mihenk taşı olan köy enstitülerinin 82. kuruluş yıl dönümü çerçevesinde ‘Köy Enstitüleri’ konulu söyleşi düzenlendi.

image small

"AYDINLANMA SÜRECİNİN EN ÖNEMLİ ARACI KÖY ENSTİTÜLERİ OLMUŞTUR"

Eskişehir Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde düzenlenen söyleşinin moderatörlüğünü Eskişehir Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) Başkanı Ayhan Türkseven yaparken söyleşiye konuşmacı olarak SÖZCÜ yazarı Deniz Zeyrek, CHP Denizli eski Milletvekili Mustafa Gazalcı, emekli eğitimci İlyas Küçükcan katıldı.

image small

Söyleşiyi CHP'li Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya, Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel, Eskişehir Milletvekilleri Utku Çakırözer, Jale Nur Süllü, Eskişehir Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, CHP Eskişehir İl Başkanı Recep Taşel, Köy Enstitüsü mezunları ile çok sayıda vatandaş izledi.

image small

Söyleşide konuşan SÖZCÜ yazarı Deniz Zeyrek, köy enstitülerine olan ihtiyacı dile getirerek, "Köy enstitüsü meselesi yeniden kurulur, adı o olur vesaire falan ama yaşatılabilecek bir mesele diye düşünüyorum ben. Çünkü Avrupa'nın o ortaçağdan sonra yaşadığı o aydınlanma dönemini Türkiye, cumhuriyet döneminin başından itibaren yaşamaya başlamış ve o aydınlanma sürecinin en önemli aracı da gerçekten Köy enstitüleri olmuş” dedi.

image small

“KÖY ENSTİTÜLERİ, İNSAN İHTİYACINDAN ORTAYA ÇIKTI”

Atatürk’ün, CHP'nin 4. kurultayında, uçurumun kenarında yıkık bir ülkeden söz ettiğini ifade eden Zeyrek, onların uçurumun kenarında buldukları o yıkık ülkeyi aldıklarını, savaşa savaşa bir cumhuriyet kurduklarını söyledi. Zeybek, şu ifadeleri kullandı;

*Ama bir cumhuriyet kurmak, bir devlet kurmak öyle tek başına işte meclis binası yapmakla, bakanlıklar kurmakla, tren garı yapmakla olmuyor. O cumhuriyeti yaşatacak insanlara ihtiyaç var. Hani diyorlar ya 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' işte bir devlet kuruyorsa, bir cumhuriyet kuruyorsa en önemli ihtiyacı insan, insan kaynağı.

*Peki bu insan kaynağını o cumhuriyeti kuranlar nasıl devralmışlar. Hepimiz çocukluğumuzdan itibaren öğrendik işte; böyle tuhaf eğitim kurumlarında hurafelerle dolu hikayelerin anlatıldığı böyle töre adında, gelenek adında insanın varlığına haykırı bilgilerin yerleştirildiği, tuhaf bir eğitim sistemi var, tuhaf insanlar var.

*Atatürk silah arkadaşları savaşa savaşa önce meclisi kurdular. Meclisin önderliğinde savaşa savaşa cumhuriyeti kurdular ama o cumhuriyeti yaşatacak insanlığı yaratmaları gerekiyordu. İşte köy enstitüleri ihtiyacı tam da orada doğdu. Köy enstitüleri nereden çıktı derseniz? Bence bu insan ihtiyacından ortaya çıktı. Peki nasıl bir insan?

*Demir ağlarla ördük memleketi 10. yılda. 10. yıl için yazılmış bir marş. Fabrikalar kurulmaya başlandı vesaire. Bu fabrikalarda makineleri çalıştıracak insanlar lazım. Köylere gidip bilimsel olarak tarım uygulamaları yapacak insanlar lazım. Bu insanların eğitilmesi lazım, bu insanlara bu işlerin öğretilmesi lazım.

*Bunu okullarda öyle sıradan okullarda, ezberci eğitimle yapabilir misiniz? Yapamazsınız. O nedenle işte Hasan Ali Yücel ile bu sistemin mimarı ve babası hatta Türkiye'de eğitim sisteminin mimarı Tonguç babanın kurduğu bir düzendir.

"DUYGULARINLA DEĞİL DUYULARINLA ÖĞRENİNCE KALICI OLUYOR"

Köy enstitülerinin 6 yıl fiilen işini yapabildiğini, isim değişikliği filan onlarla beraber toplam 13-14 yıl yürürlükte kaldığını belirten Zeyrek, halen Köy Enstitüleri'nin izlerinin silinmediğini söyledi.

Köy enstitülerinin temellerinin çok sağlam ve o kadar güçlü temellere dayandığını ifade eden Zeyrek, şunları söyledi;

*Köy Enstitüsü'nün özeti ne derseniz; insanlara doğdukları yerde doymayı öğreten okullardır. Ben o okula Köy Enstitüleri kapatıldıktan yaklaşık 25 yıl sonra girdim. Aradan 25 yıl geçmiş, çeyrek asır.

*Öğretmen okulları 7 yıl olduğuna göre 3-4 kuşak sonra girdim. Buna rağmen o okullarda okuyan öğrenciler o okulların geleneklerinden hiçbir zaman vazgeçmemişler, yaşatmışlar. 1980'li yılların başını hatırlıyorum, kendi ekmeğimizi kendimiz yapardık, fırınımız vardı.

*Kazım Karabekir Öğretmen Lisesi'nde okudum. Öğrenciler daha 10'lu yaşlarda ortaokulda kendi ekmeklerini pişirmeyi öğreniyorlardı. Üstelik üzerinden çeyrek asır geçmişti.

*Biz bir ağacın bir yıl meyve verip bir yıl meyve vermemesini öyle kitap sayfalarından öğrenmedik mesela. Duygularınla değil duyularınla öğrendiğin zaman kalıcı oluyor.

*Biz kalıntılarında dahi duygularımızla değil duyularımızla, duyu organlarımızla öğrendiğimiz bir süreç yaşadık. İşte bunun verdiği en büyük avantaj fırsat eşitliği oldu.

“HER 3 EVDEN BİRİNDE BİR KİTAP DAHİ BULUNMUYOR”

Köy enstitülerine olan ihtiyacı sözlerine ekleyen Zeyrek, şöyle konuştu:

*İlla adını Köy Enstitüsü koymazsınız, illa aynı binalarda açmazsınız. Ama üretimi önceleyen, çocukları geldiği kökene bağlayan, benim Kars’tan çıkalı 30 yıl olmasına rağmen halen o büyüdüğüm topraklara bağlılığımı sürdürüyorum.

*Neden? Çünkü bugün yediğim her lokma ekmeği, içtiğim her damla suyu oraya borçlu olduğumu biliyorum. Köy enstitüsü ruhu aynı zamanda bize bunu da öğretti. Onun için eğer bu memleket doğduğu yerde doğan insanlara ihtiyaç duyuyorsa bu memleket daha sağlam bir geleceğe, daha ışıklı, daha aydınlık bir geleceğe gitmek istiyorsa böyle okullar kurmalı ve bu okulların yetiştirdiği çocuklar gibi aydınlık insanlar yetiştirmeli.

*Türkiye’de kitap okuyan insan sayısı ne kadar? Düşünün hala bu ülkede 3 evden birinde bir kitap dahi bulunmuyor. İşte onun için köy enstitüleri ruhuna ihtiyacımız var ve bu ruhu yaşatmaya belki bu iktidarda değil ama bundan sonraki iktidarlara bunu telkin etmekte fayda var.

*Eğitim sistemimize yeniden aşılamaya ihtiyacımız var. Ben köy enstitülerinin kalıntılarına teşekkür ediyorum. Şimdiki çocuklar, bırakın liseleri, ortaokulları, tıp fakültelerinde kadavra bile görmeden mezun olan doktorlar geliyor, aramıza karışıyor.

*Türkiye’nin bir eğitim reformuna ihtiyacı var. Bu eğitim reformunda da rehber aranıyorsa eğer, yol haritası aranıyorsa o günkü 1940’lardaki eğitimcilerin inandığı yola bakmakta fayda var. O yol da köy enstitüleri yoludur.

image small

KİTAP İMZALADILAR

Söyleşi sonunda CHP'li Eskişehir Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, konuşmacılar; Deniz Zeyrek, Mustafa Gazalcı ve İlyas Küçükcan'a çiçek takdim etti. Söyleşinin ardından konuşmacılar okuyucuları için kitaplarını imzaladı. İmza için bekleyen katılımcılar uzun kuyruklar oluşturdu.