Maçtan sonra Domenec Torrent'in 'Dengeli bir maç oldu' yorumuna kısmen katılıyorum. Pozisyon açısından kısır bir maç olduğu kesin. Bu durumu, iki takım teknik direktörünün taktik planının yarattığı da. Galatasaray'ın oyunu kendi sahasında kabul edip, Kerem'le Babel'i hızlı veya uzun paslarla topla buluşturup tehlike yaratma planı ilk yarıda sadece 1 kere işe yaradı. Onda da Kerem topu Altay'ın üzerine nişanladı. Fenerbahçe ise, golden birkaç dakika önce aynı hücum setini uygulayıp sonuç alamadı, ikincide Zajc daha net bir vuruş yapınca gol geldi. Bu ataklar dışında net bir pozisyon üretildiğini söylemek mümkün değil.

FENERBAHÇE'NİN SAĞ KROŞESİ


İkinci yarı da farklı olmadı. Fenerbahçe sağ kanatta Osayi, İrfan ve Mert üçlüsüyle kurduğu üçgenle, fiziksel olarak hazır olmadığı gün gibi ortada olan Kerem ve Van Aanholt ikilisini adeta ezip geçti. İsmail hoca, sol bekteki Ferdi ve önündeki Rossi'nin ilk görevini Babel ve Omar'ı savunmak olarak belirlemiş olacak ki, normalde sık sık hücuma destek veren Ferdi'yi maç boyunca sadece 1 kere rakip ceza sahası içinde gördük. Onda da skor 2-0'a gelmiş ve oyun rahatlamıştı. Dolayısıyla ağırlıklı olarak sağ kanadını kullanan Fenerbahçe, iki golü de bu bölgeden yarattığı akınlardan ve son vuruştan önce Osayi-Mert-İrfan üçlüsünün topa değmesiyle buldu. Rakibinin en zayıf yerlerine odaklanan iki boksörün maçında, Fenerbahçe Galatasaray'ı 2 ton ağırlığındaki iki sağ kroşeyle devirdi desek yanlış olmaz.

HANGİ AKLIN ÜRÜNÜ MERAK ETTİM


Galatasaray'da kafa olarak maçın içinde olan tek kişi Marcao'ydu. Onun dışındaki tüm futbolcular sudan çıkmış balık misaliydi. Atmosferin muhakkak etkisi vardır ancak, asıl sorun Torrent'in oyuna çok geç müdahale etmesiydi. Sahada hayalet gibi dolaşan Cicaldau ve fizik olarak Fenerbahçeli futbolcular tarafından ezilen Kerem'in hiçbir varlık gösteremediği yerde ilk oyuncu değişikliğini 74. dakikada yapmak, net bir teknik ekip plansızlığının göstergesi. Emre Kılınç'ın oyuna girmeyip Arda Turan'ın tercih edilmesi ise, hangi aklın ürünüydü gerçekten merak ettim.

MHY VE KIM


Fenerbahçe'de tüm takım 90 dakika boyunca saha içi disiplininden 1 saniye bile taviz vermedi. Bu yüzden hepsi alkışı hak ediyor. Ancak sezon başında çokça ve haklı olarak eleştirdiğim Mert Hakan'ın, son virajda öne çıkıp sorumluluk alması da bir o kadar takdiri ve tebriği hak ediyor. Keşke bunu sezon başından itibaren yapabilseydi, o zaman eminim takım da farklı yerlerde olurdu. Ayrı bir parantez de Kim Min Jae'ye açmak gerek. Gerçekten savunmada tam bir pirana gibi. Bazen öyle müdahaleler yapıyor, öyle deparlar atıyor ki insan oturduğu yerden kalkıyor. Takım iyi, kötü, galip veya mağlup hiç fark etmiyor. O hep Kim Min Jae gibi oynuyor. Çok büyük kazanç.

TARAFTAR VE KARTAL


Son parantezi de Fenerbahçe taraftarına ve İsmail Kartal'a açmak gerek. 15 yılı aşkın süredir Kadıköy'de maç izlerim. 2015'teki şampiyonluktan beri bu kadar baskın bir Fenerbahçe taraftarı görmemiştim. Özellikle ilk bölümdeki ıslık, kulak zarlarımı zorlayıcı seviyedeydi. Fenerbahçe'nin sahada 12 hatta 13 kişiyle oynamasını sağladılar. Tribünler böyle olduğu zaman, gerçekten rakip takımların Kadıköy'den puan alma şansı sıfıra yakın oluyor. Maç sonu 'Fener'in çocuğu İsmail Kartal' tezahüratı, sonuna kadar hak edilmiş bir mesaj. Son 8 maçta 7 galibiyet takdir edilesi. İsmail Kartal'la maç kazandıkça, Fenerbahçe yönetiminin işi zorlaşıyor. Yeni hoca getirilse ve işler yolunda gitmese 'İsmail hoca niye gönderildi?' denecek, getirilmese ve gelecek sezon ilk 3-4 hafta İsmail hocayla dikiş tutmasa bu kez 'Zaten belliydi böyle olacağı' denecek. Hayaller ve gerçeklerin birbirine girdiği, zor bir tercih olacağı kesin...