Geçen hafta suç ve günah ayrımının yapılmadığını, fıkhi, hukuki ve ahlaki önermelerin birbirine karıştırıldığını ifade etmiştik. Önce günah kavramını ele alalım: Farsça bir kelime olan günah, kutsal varlık alanıyla ilişkilendirilir. Tanrıya ve buyruklarına karşı gelmek demektir. Mahiyeti dinden dine değişir. En ilkel dinlerden Sümer ve Asur-Babil kültürlerine, Hititlerden Greklere, Konfüçyüs öğretisi ve Taoizm’den Hinduizm ve Budizm’e ve nihayet Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık dinlerine uzanan inanç yelpazesinde günah kavramının benzeşen yönleri olduğu kadar taban tabana zıt örnekleri de görülür. Örneğin Hindularda inek kutsaldır, bir ineği öldürmek büyük günahtır, Müslümanlar ise kurban keser. Yahudilikteki on emri Kur’an ayetlerinde de görürüz. Hristiyanlıkta kibir, aç gözlülük, şehvet, kıskançlık, oburluk, öfke, tembellik yedi ölümcül günah olarak anılırken; Allah’a ortak koşmak, bir kişiyi haksız yere öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, savaştan kaçmak, büyü yapmak, namuslu kadına iftira atmak hadislerde geçen İslam’ın yedi büyük günahıdır. Kur’an, büyük günahlarla ilgili sayısal bir ifade kullanmamış olsa da alimler yetmişe yakın günah skalası oluşturmuşlardır; kimi bu rakamı yedi yüze kadar çıkartır.

Dinlerde büyük günah, küçük günah ayrımı da vardır. Ana doktrinlerine zarar veren hususların büyük günah olarak nitelendirildiğini söylemek mümkün. Diğer taraftan Hristiyanlıkta var olan “asli günah” yani tüm insanların doğuştan günahkâr olarak dünyaya gelmesi kabulü Yahudilikte ve Müslümanlıkta yoktur.  Keza tövbe-günah çıkarma ritüeli de her dinde farklıdır.

KLASİK HUKUKLARIN YORUMLARI

Dinler, ilişkileri yatay ve dikey düzlemde ele alır. Bunlar Tanrı ile insan arasında, insan ile insan arasında ve toplumlar arasındaki ilişkilerdir. Dinlerin büyük günahları Tanrı ile insan ilişkisi bağlamında ortaya çıkar. Modern hukuk bunlarla ilgilenmez; örneğin Tanrıyı reddetmek, Tanrıya şirk koşmak, ibadetleri yerine getirmemek, domuz eti yemek veya alkol almak gibi İslam’da günah sayılan hususları bireyin özgürlük alanı olarak görür. Ancak bir başkasının dinini aşağılamak, kişinin inancını yaşamasına mâni olmak modern hukukta suçtur zira bunlar toplumsal düzeni bozar. Modern hukuk, her bireye ve her inanca nötrdür, eşit mesafede durur. Günümüzde farklı inançtan insanların her toplumda kendine yer buluyor olması, ortak aklın ve tecrübelerin sonucu olan toplumsal sözleşmeler sayesindedir.

Dinlerin günah saydığı kimi unsurlar kitlelerin veya modern hukukun suç saydığı hususlarla örtüşebilir. Adam öldürmek, başkasının malını çalmak, gasp etmek, hakaret etmek gibi. Ancak bu noktada da dinlerin yaklaşımı ile modern hukukun yaklaşımı farklıdır.  Zira günah olgusunda, bir dini cemaatin kendi insanına bakışı ile diğer dini cemaatlerin insanına bakışı aynı değildir. Örneğin İslam fıkhında Müslüman bir hükümdarın öldürülmesi günahtır ama Hristiyan bir hükümdarı öldürmek caizdir.  Yahudi, bir Yahudi’yi asla öldüremez, günahtır; malını çalamaz, yasaktır; fakat Yahudi olmayanın malını çalabilir veya onu öldürebilir. Müslüman ve Hristiyan kültürde dinden çıkmak en büyük günah olarak görülür, mürted öldürülür ya da aforoz edilir. Kaldı ki, aynı dinin içinde farklı düşünenlere de yer yoktur; Hristiyan dünyasının yüzyıl savaşları, Müslümanlık tarihinde yaşanmış savaşlar ya da IŞID’in veya El-Kaide’nin günümüz Müslümanlarına yaptıkları malumun ilamıdır. İnsan hakları temelinde baktığımızda klasik hukukların hepsinde bu tür yorumlara rastlarız. Görüldüğü üzere evrensel bir din hukuku mümkün değil; peki, toplum sözleşmelerinin yerini alacak bir evrensel sözleşme mümkün müdür?  Bitiremedim, haftaya devam edelim.

(11 Mayıs Çarşamba günü, saat 16.00 da,  ABBTV ekranlarında (Ankara Büyükşehir Belediyesi Televizyonu) Niyazi Kahveci ile “Düşünmek ne demektir, sistematik düşünebiliyor muyuz?” konusunu tartışacağız.)