İstanbul’da kar yağdı ve hayat felç oldu. Bir ihmal var mıydı? Sorumluluk kimdeydi? Bu tip durumlarda önlem alıp, durumdan hiç etkilenmemek mümkün müdür? Bunların hepsi tartışılabilir. Doğru cevapları bulsak bile asıl masaya yatırılması gereken konu daha kaç yıl hiç gündeme gelmeyecek, meçhul. Sonda sormam gerekeni başta sorayım; dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul, Türkiye’nin en ağır yükü mü?  

Son açıklanan verilere göre İstanbul’un nüfusu, 15 milyon 840 bine çıkmış. Nüfus bakımından Türkiye’nin en kalabalık şehri olan İstanbul, yüzölçümü olarak ise çok küçük bir şehir. Doğal olarak yatay anlamda büyüme kapasitesi kısıtlı. Dünya trafik endeksine göre Moskova, Mumbai, Bogota ve Manila kentlerinin ardından dünyanın en yoğun trafiğine sahip beşinci kenti. Örneğin 40 milyon insanın yaşadığı Tokyo-Yokohama listede on dokuzuncu sırada. 20 milyonluk New York ilk yüzde yok. Şehirleri bu anlamda birbirleriyle mukayese etmek çok zor. İstanbul tarihi bir şehir ve zor bir coğrafyaya sahip. Bu kadar tepelerden oluşan bir şehirde ızgara modeli yollar yapmanız çok zor. Üstelik yüzlerce yıllık bir imara sahip. On asır öncesinin yolları bugünün ihtiyaçlarına cevap veremiyor ama bunu değiştirmek de neredeyse imkânsız. Boğaziçi ile Fatih Sultan Mehmet köprülerinin arasına 5 köprü daha yapsanız yine sıkışır trafik. Diğer yandan trafikte boşa harcanan saatlerce zaman ve litrelerce yakıt ekonomik bakımdan ciddi bir analiz konusu. Sadece 5 milyon insan, yılın sadece 300 günü, fazladan sadece 1 saat trafikte boşa beklese, bu bir yılda 1,5 milyar saatlik bir kayıp demektir. Bir kişinin haftada 40 saat çalıştığını varsayalım. 52 haftada 2080 saat eder. Bir kişi için bir yıllık çalışma süresi toplam 2080 saat. 1,5 milyar boşa giden vakti 2080’e böldüğümüzde yaklaşık 720 bin eder. Yani 5 milyon insanın bir yılda trafikte boşa harcadığı vakit 720 bin kişinin bir yıllık mesaisinin toplamına bedel.  Daha bunun yakıt boyutu var. Ortalama 500 bin taşıtın günlük fazladan 1 litre yakıt harcadığında bunun bir yılda ne kadar zarar doğuracağını siz hesap edin. Diğer bir boyut ise trafiğin yarattığı stres ve yorgunluğun insanın üretici kabiliyetlerini köreltmesi.

YANLIŞ KENTLEŞMENİN FATURASI

İstanbul kapasitesini aşmış durumda. Ve İstanbul’un ihtiyaçlarını karşılayabilmek için her defasında daha büyük yatırımlar daha büyük kamu harcamaları gerekiyor. Trafik, sadece bir başlığı bu kapasite aşımı sorununun. Ev kiraları, yaşam pahalılığı, kamu denetiminin azalması, suç oranlarındaki artış, kişi başına düşen hizmetlerde azalma, deprem riski, bulunduğumuz coğrafya gereği karşılaştığımız milli güvenlik sorunlarıyla en iyi şekilde baş etsek de küçük bir kente nüfusun yüzde yirmisini doldurmanın ne kadar güvenli olduğu vs. vs. Bunların her biri ayrı ayrı rapor konusu.

Devletin tüm bunları göz önünde bulundurup nüfusu dağıtmak ve yeni cazibe merkezleri oluşturmak gibi politikalar izlemesi gerekirken tam aksine kamu kurumlarının bazı birimlerini ve kamu bankalarının genel merkezlerini İstanbul’a taşıdığını milyarlarca dolarlık projelerin sürekli İstanbul odaklı olduğunu görüyoruz. Bu uzun vadeli kalkınma odaklı değil de rant odaklı politikalarını bir sonucu.

Gelişmiş ülkeler, kamu harcamalarının şehirler bazında ölçeğe göre getirisini hesaplayıp buna göre bir şehirleşme ve harcama planı oluşturuyorlar. İstanbul artık ölçeğe göre azalan getiriye sahip bir şehir. Yani oraya yapılacak altyapı üstyapı yatırımları diğer küçük şehirlere yapılsa, uzun vadede çok daha verimli sonuçlar doğuracak. Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı şimdi de Kanal İstanbul… Kimsenin yatırım yapılmasın dediği yok. Doğru yatırımlar doğru yerlere yapılsın. Kanal İstanbul’a harcanacak parayla Türkiye’nin dört bir yanında onlarca fabrika kurulur. Anadolu’da sanayi bölgeleri oluşturulur. Şehirler daha güzel hale getirilir. Üniversitelere büyük destekler yapılır. Gençler İstanbul’a göç etmek zorunda kalmaz. Memleketlerinde huzurla üretim yaparlar.  

Demem o ki, İstanbul’un büyümeye değil korunmaya ihtiyacı var. En büyük camiye gerek yok zaten parayla yapılamayacak camileri var. Parayla alınamayacak bir tarihi var. İstanbul başlı başına bir tarihi eser; tarihi eserler ekleme yapılarak değil korunarak değerli olur. İstanbul’u daha fazla büyütmeye çalışmak hem İstanbul’a ihanet, hem de İstanbul’da yaşamayan 70 milyon kişiye haksızlıktır. 

NOT: Sevgili okurlar lütfen Avrupa’nın en büyük üreticisi Almanya’daki şehir nüfuslarına internetten bakın.