Geçen haftaki yazımla ilgili gönderilen maillerde hayli soru vardı. İlginize hassaten teşekkür ederim. Önce şu tespiti yapalım: Müslüman dünya, dört halife dönemi ve hemen akabindeki zaman dilimiyle yüzleşmedi. Ne o dönemde yaşanan ayrışmaları, kavgaları, savaşları sağlıklı bir şekilde masaya yatırdı ne de daha sonraki süreçlerde o dönemin etkisi altında oluşan dini düşüncenin sağlıklı eleştirisini yaptı. Yanlışlarda bile hikmet arama dinin bir ritüeli haline geldi.  Sonuç mu; 52 İslam ülkesinin dünyaya verdiği fotoğraf.

Eleştirel düşünce, Müslüman dindar bilincin sıkıca tutunduğu nakli öğretilere gelince işlemiyor. Sorgulamak şurada dursun, sorgulayanda art niyet aranıyor. Örneğin bir okuyucumun mektubundan şu paragrafı sizlerle paylaşmak isterim, bakın ne diyor:

“Müslümanlar, söz ettiğiniz, aralarında cereyan eden, sebep ve hikmetlerini tam bilmediğimiz hadiselerden dolayı, Allah CC ve Resulünün AS övdüğü, tek hak dinimizin öncüleri ve ölçüleri olan o güzide insanları (sahabe’i kiramı) hata ile itham ederlerse, Müslümanlar bundan yarar mı görür yoksa zarar mı? Sevadı azam (İslam topluluğu) zarar görür diye ittifak etmişlerdir. Ancak nakli değil de kısacık aklını ölçü alanlar, dini olan her hususta olduğu gibi, bu hususta da aksi yola, yani batıl olan yola girmişlerdir.” Benzer e-postaları gönderenler, söylediklerinizi yalanlayamıyor, yanlışlayamıyor ve fakat sizi bozgunculukla suçlamayı ihmal etmiyor! İşin acı tarafı akla eleştiri getirirken bir dönemin içinden sadece bir grubun aklını kutsadıklarının farkında değiller. Zira her grubun, her mezhebin, her meşrebin sevadı azamı farklı.  Elbette olan biten her şeyin ilahi projede bir yeri vardır, bunu bilmemiz mümkün değildir; ancak bize düşen beşeri düzlemde tarih disiplininin yöntemiyle olaylara bakmamız ve gerekli dersleri çıkarmamızdır. Bahsi geçen isimler, biri diğerinden farklı değil. Örneğin Sad b. Ubade sahabenin ileri gelenlerinden ama ne Hz. Ebu Bekir’e biat etmiş ne Hz. Ömer’e. Hz. Ali’yi tekfir edenler de Hz. Peygamberin sözde izinden gidenler! Cemel vakasında karşı karşıya gelen Hz. Ali ile Hz. Ayşe kim; biri damadı diğeri eşi. Hiç uzatmayayım, tarihi ve hadisatı eleştirel zeminde okuyabilirsek bugüne ait çıkartılacak dersler buluruz. Onun için izninizle biraz teknik bilgi vermek istiyorum.

HZ. PEYGAMBER’İN VEFATI SONRASI

Hz. Peygamberin vefatını müteakip on birinci yüzyıla kadar devam eden zümreleşme, birbirinden farklı ve fakat birbirini besleyen metod anlayışlarına yol açar. Halifelik seçimi, savaşlar, sahabenin sahabeyi öldürmesi gibi pek çok husus kader konusunu, o da iman-amel ilişkisinin tartışılmasını zorunlu kılar.  Böylece mezheplerin oluşumu başlar. Cebriyye (kadercilik), Kaderiyye (insanın irade ve kudretini öne çıkarma) Mürcie, Selefiyye, Mutezile,  Şia ve Hariciler itikadi ve siyasi meselelerle ilgili temel düşüncelerin oluşmasında başat rol oynayan akımlardır. Dokuzuncu yüzyılın sonunda Maturidilik ve Eş’arilik doğar. Yaşanan sosyal ve siyasi hadiseler, muhtevanın da hükümlerin de belirleyicisidir. Farklı yaklaşımlar iki ana akım olarak bilinen Şia ve Sünnilik adı altında kurumsallaşır. Ameli ve itikadi mezhepler için ayrı bir yazı gerekiyor. Tüm bunları daha iyi anlamak adına ilk halife seçimini kısaca özetleyelim:

Hz. Peygamber’in vefat haberi duyulur duyulmaz, farklı gruplar hemen harekete geçer ve siyasi iktidarı ele geçirmek için hazırlığa başlarlar. İlki Ensar’ın (Medine halkı) hareketidir. Sakîfe gölgeliğinde toplanan grup, Sad Bin. Ubade isminde uzlaşmak üzeredir ki, durumdan haberdar olan Muhacirlerin (Mekke’den Medine’ye göç edenler) ileri gelenlerinden Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Ubeyde toplantıya dahil olur.  İki grup arasında tartışma başlar. Ebu Bekir, Ensar’ın fikirlerine karşı çıkar ve halifenin Kureyş’ten olması gerektiğini, Arapların bunu dikkate alacağını, kendilerinin ilk Müslümanlardan olduklarını, Peygamber’e hayatı boyunca yardım ettiklerini dolayısıyla halifenin Muhacirlerden olması gerektiğini ileri sürer. İtirazlar olsa da Ebu Bekir halife seçilir. Yaşının da etkisi olduğu söylenilir. Burada başlayan tartışmalar Müslümanların tüm tarihini etkisi altına alacaktır.  Peygamber döneminde büyük çaba gösterilen kabile taassubu halife seçimiyle yeniden başlamış olur. İlk itiraz Hâşimîlerden gelir. Hz. Ali de Hâşimî’dir. Hz. Peygamberin cenaze işlerinden dolayı toplantıya katılamayan Hz. Ali, Ebu Bekir’e yapılan biatı eleştirir. Haftaya devam edelim.