“... Hükümet Yunanistan’ın dönüşü konusunda NATO’ya birtakım şartlar ileri sürüyordu ancak NATO da bunu kabul etmiyordu. Yönetime el koyduktan sonra bu husustaki baskılar devam etti. ABD Genelkurmay Başkanı Rogers, ‘Siz Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne izin verin. Ben Yunanistan’a sizin şartlarınızı kabul ettireceğim. Onlardan söz aldık’ dedi. Ben de kendisine güvenerek Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne onay verdim. Ancak biz onay verdikten sonra Yunanistan’da hükümet değişikliği oldu, Papandreu geldi bizim şartlarımızı kabul etmedi. Bizim yazılı olarak Rogers’a vermiş olduğumuz şartları Yunanistan’ın imzalayacağı konusunda güvence verilmişti. Yazılı bir güvence almadan Yunanistan’ın NATO dönüşüne izin vermemiz bir hatadır.”

12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştiren Kenan Evren, 2011’de “darbe soruşturmasında” ifade verdi ve Yunanistan-NATO-Türkiye ilişkileriyle ilgili yukarıdaki cümleleri kurdu... ABD’den söz alan ama kaybeden Türkiye!

Bugüne gelelim...

Baltık savunma planı... Baltık Denizi çevresinde yer alan Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya’yı kapsamakta. 4 Aralık 2019’da, NATO üyesi ülkeler tarafından kabul edilen Baltık savunma planı, bu ülkeleri Rusya’nın saldırısından korumak için hayata geçirildi. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg o gün şu açıklamayı yaptı: “... İhtiyaç olursa daha fazla askerle müdahale edebileceğiz. İttifakın diğer bölgelerini savunmak için gerekli planlar da yenileniyor. Bugün de Baltık ülkeleri ve Polonya’nın planlarını yenilemiş bulunuyoruz. Baltık ülkeleri, Polonya’nın savunma planı yenilendi.”

Peki o gün Türkiye ne yaptı?

Batı’nın terörle mücadele yalanı!


Tarih 3 Aralık 2019...

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Londra’da yapılacak NATO zirvesi için Ankara’dan hareketi öncesinde basın toplantısı düzenledi. Erdoğan, NATO’nun, Rusya’ya karşı hazırladığı Baltık Planı’na karşı pozisyonu konusunda net konuştu: “... Bizim terör örgütü olarak telakki ettiğimiz ve kendileriyle terör mücadelesi verdiklerimizi, NATO’daki dostlarımız YPG’yi (PKK’nın Suriye kolu) terör örgütü olarak kabul etmezlerse atılacak her türlü adımın karşısında oluruz...”

Şartımız belliydi: YPG terör örgütü olarak kabul edilecek!

İki gün sonra, 5 Aralık 2019’da, Türk gazetecilerle buluşan Erdoğan’ın fikri kısmen değişti: “... Bunlar bizim ortağımızdır, ortağa güveneceğiz. Herhangi bir sıkıntı olduğu zaman da kendileri ile ilişkilerimizi geliştireceğiz. Şahsen NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, bu süreç içerisinde gerçekten samimi açıklamalar yapmış ve bununla tabi bizim de gönlümüzü kazanmıştır. Polonya ve Baltık ülkeleriyle ilgili biliyorsunuz dün gece bir adım attık. Gerek Stoltenberg gerek Macron gerek Merkel gerek Polonya Cumhurbaşkanı daha önce hepsi aradılar bizden bu konuda destek istediler. Arkadaşlarımla yaptığım görüşmelerden sonra da biz de bu işe evet dedik ama terörle mücadelede siz de bizi yalnız bırakmayacaksınız.

Kritik soru şu: NATO/Batı yani “müttefikler”, terörle mücadelede bizi yalnız bırakıyor mu?

Irak’tan sonra Suriye’de “devlet”


İki yıl öncesine dönelim...

Ağustos 2020’de, ABD merkezli “Delta Crescent Energy” şirketi ile PKK/YPG arasına bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmanın satır arasında şu vardı: 2019’da ABD Hazine Bakanlığı, Delta şirketine “muafiyet” kararı aldıktan sonra bu gelişme yaşandı. Donald Trump’ın YPG kontrolündeki bölgede faaliyet gösterecek olan petrol şirketini ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırımlarından muaf tuttuğunu duyurmasının ardından Türkiye, Rusya ve Suriye sert tepki gösterdi. Delta Crescent Energy adlı şirkete “özyönetime ve SDG’ye ABD tarafından askeri, siyasi ve ticari koruma sağlama niyetiyle ayrıcalık tanındığını” açıkladılar!

Trump’tan sonra gelen Joe Biden, petrol şirketini Suriye’ye yönelik yaptırımdan muaf tutan kararın süresini uzatmadı. Bu da Türkiye’ye “jest” olarak değerlendirildi.

Ancak...

Tarih 12 Mayıs 2022... Beş gün önce ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıklar Ofisi’nden (OFAC) yapılan yazılı açıklamaya göre, Amerikan firmaları, YPG/PKK’nın işgali altındaki Suriye’nin kuzeydoğu ve kuzeybatısında bölgelere Suriye yaptırımlarına takılmadan artık yatırım yapabilecek. OFAC’ın açıklamasına göre söz konusu bölgelere tarım, telekomünikasyon, ulaştırma, inşaat ve üretim gibi alanlarda yapılacak yatırımlar yaptırımlardan muaf tutulacak. Muafiyet lisansları petrol ticaretini kapsamayacak. Söz konusu yatırımların hiçbirinde Suriye rejimi ile herhangi bir işlem gerçekleştirilemeyecek. Açıklamada yatırım lisanslarının coğrafi sınırlarına ilişkin “Suriye’nin kuzeydoğusunda ve kuzeybatısında rejimin kontrol etmediği alanlar” şeklinde genel bir ifade kullanılması dikkati çekti.

Peki bu “muafiyet” kararı ne anlama geliyor? “NATO/Batı yani “müttefikler”, terörle mücadelede bizi yalnız bırakıyor mu?” sorusuna yanıt değil mi? Açık açık bir “devlet” inşa ediliyor!

Bugün... Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınması konusunda “tavır” koyduğu için atılan manşetlere bakıyorum diğer taraftan da Suriye’de inşa edilen “devlete”... Tabii ki hayata anti-emperyalist/sol çizgiden bakan biri olarak “NATO karşıtı söylemler”i doğru buluyorum. Ancak... Teoriyle pratik arasındaki çelişkiyi görmek gerektiğini düşünüyorum.

Bugün... Suriye’de inşa edilen “devletin” koruyucusu-destekçisi kim? İsveç mi Finlandiya mı? Binlerce TIR’ın içinde silahları kim taşıdı?

Bugün... Irak’ın kuzeyinden sonra Suriye’de de ekonomik olarak ayakları üzerinde durabilen, petrolü, tarım toprakları olan kendi iletişim ağına sahip siyasi yapıyı kim kuruyor?