1 Eylül 1971 günü 6. Filonun Türkiye’ye gelişiyle ilgili olarak Amerikan NewYork Times gazetesinin sahibi C.L. Sutzberger şöyle yazıyor:

“... Bakanlar artık taşlanmaktan korkmadan Amerikan taraftan konuşma yapabilirler ve Amerikan gemileri de gösteri korkusu olmadan Türkiye’yi tekrar ziyaret edebilirler. Hükümet son zamanlarda afyon ekimini yasaklayan bir kanun çıkarmıştır ki, bu kanun da Washington’u çok memnun etmiştir...”

Evet... 1968 gençliği 6. Filo’yu taşladı, “Bağımsız Türkiye” dedi ve cezaevine konuldu, idam edildi! Sonrasında, New York Times’ın yöneticisi bu cümleleri yazabildi.

Bugün 6 Mayıs...

Savunmada değiliz... Yenilgilerin ardından ağıt yakmak, hüzünlü şiirlerle çemberin içinde hapsolmak ve her anma günü fotoğraflarla umudu dürtmek yetmiyor... “Ne güzel günlerdi” cümlesinden daha ötesine yol almak zorundayız! Bu tarihsel sorumluluk...

Bugün... Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nce ölüm cezasına mahkum edilen,  6 Mayıs 1972 günü şafak vakti idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve arkadaşlarının ekonomi programlarını konuşmak istiyorum sizinle.

Konuşmak istiyorum evet! Usta Oktay Akbal’ın dediği gibi:

“Köşe yazısı bir çeşit söyleşidir. Dost okurlarla her gün yapılan bir söyleşi. Her konuda dertleşme. Öykücü ve denemeci kişiliğimin bu yazılarda daha etkili olduğu ortadadır.”

Evet, dertleşelim, söyleşi yapalım!

Örneğin... Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının 519 sayfadan oluşan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) Savunması’nda yazan ekonomi programını konuşalım. Darağacına giden o gençlerin avukatı Halit Çelenk’in hazırladığı kitap, bugünün koşullarında neden geçerli? Çünkü...  Söz savunmada değil hakikatte. Gezmiş ve davada yargılandığı arkadaşlarının mahkeme tutanaklarıyla 1972’den 2022’ye uzanalım.


Savunma değil taarruz


“... Türkiye, emperyalizme karşı mücadele ederek bağımsızlığını kazanan ilk ülkedir. Fakat bu bağımsızlık askeri alanda oldu ve düşmanlar yurttan atıldı. Buna teorik anlamda, Türkiye bağımsız oldu diyebiliriz. Sonrası askerî alanda kazanılan bağımsızlığın iktisadi reformlar ve girişimlerle devam ettirilmesiydi. Yine Atatürk, bu gerçeği şu şekilde dile getiriyordu: ... Bugünkü savaşımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bütün dünyanın bilmesi lazımdır ki Türk halkı, TBMM ve onun hükümeti, uşak muamelesine tahammül edemez... (THKO Davası/Sayfa 350)

Savunmanın temelinde Atatürk var!

Savunma değil taarruz aslında.

Örneğin... “Devletçilik dönemi” başlıklı bölümde yaşları 20-25 arasında olan gençler durumu anlamış...Çünkü ellerinde toplumcu dünya görüşünün metodu var:

“.... 1923-1931 liberal ekonomi dönemi teorik anlamdan öteye gidemedi. Tüccarlar ve iş çevreleri devlet imkanlarından yararlanarak sanayi kalkınmasını sağlamak yerine, komisyonculuğa dönük ve kolay kar getiren alanlara yatırım yapıyorlardı.

“... Bu arada dünya ekonomik buhranının patlaması da önemli bir etken olmuştur. 1930’da kapitalist dünya bloku büyük bir depresyonun içine girmişti. Dünya ekonomik buhranı Türkiye’yi de etkilemiştir. İhracat mallarımızın fiyatı düşmüş, tarıma dayalı ihracatı korumak için sanayi mamullerine yönelik üretim yapılmak zorunluğu doğmuş. (THKO Davası/Sayfa 358)

“... Dış ticaretteki dengesizliği gidermek için sanayiin devlet eliyle kurulması ihtiyacı doğmuştur. Devletçilik politikasının ciddi girişimi 1933-1937 ilk Beş Yıllık Plan dönemidir. Plan sayesinde özel teşebbüsün el atmaktan kaçındığı Anadolu’da önemli sanayi yatırımları kurulmuştur. Dış yardım ve kredilerin olmamasına rağmen 17 milyon lira borç alınmış ve 36 milyon lira borç ödenebilmiştir.

“... Dünya ekonomik buhranının gelişmiş kapitalist ülkeleri kasıp kavurduğu bir dönemde, bir tarım ülkesi olan Türkiye, varlığını korumuş ve birçok yönde endüstriyel kalkınmaya hız vermiştir.”

Atatürk kime engel oldu?


Deniz Gezmiş ve arkadaşları “karşı devrim”in başlangıcını 10 Kasım 1938 olarak tespit etmiş:

“... Osmanlı Devleti zamanında verilmiş imtiyaz ve imkânların tasfiyesidir. Bu millileştirmeler olurken muhalefet sesleri yükseliyordu. Politika ve iş çevrelerinde yabancı sermaye olmadan kalkınmanın sağlanamayacağı yolundaki görüş hâkim durumdaydı.

“... Ayrıca, Serbest Fırka taraftarları, bu millileştirmelerin yabancı sermayeyi iyice ürküttüğünü ve hiçbir devletin Türkiye’ye yardıma imkan olmadığını öne sürüyorlardı.

“... Devletçilik politikasının en hızlı yılı 1935 yılıdır. Bu hız 1937 yılına kadar devam etmiş, ondan sonra yavaşlamıştır. 1923 yılından bu yana uygulanan tarafsızlık politikası, 1937 yılından itibaren gevşemeye başlar, çünkü batıya doğru bir kayma görülmektedir.

“... Bu kayış, Kurtuluş Savaşı dönemindeki savaş ortamının verdiği imkânlar ve savaş sonrasının istikrarsızlığı yüzünden palazlanarak gelişme ortamı bulan İstanbul iş çevreleri ile onların düşüncesini paylaşan politikacıların tesiriyle olmuştur.

“... İkinci Dünya Savaşı’nın başlayacağı ortamda Türkiye politikasının durumu şudur: Ekonomik yapı ve Atatürk’ün kendi elleriyle kurduğu İş Bankası, İstanbullu işadamlarının eline geçti. Bu çevreler ne kadar devlet yardımlarıyla gelişme ortamı bulmuşsa da devletçilik yerine yabancı sermaye ile tekrar ortaklık kurmayı tercih etmektedir.

“... Politikacıların bir kısmı da iş çevrelerinin bu durumunu desteklemektedir. Atatürk ve çevresindeki kadro böyle bir girişime karşıdır. Kısaca belirtmek gerekirse, Atatürk ve kadrosu iş çevrelerine ve onların temsilcisi politikacıların emperyalist ülkelerle ilişki kurmaları karşısında tek engeldir. Bu engel 1938’de Atatürk’ün ölümüyle kısmen kalkıyordu. THKO Davası/Sayfa 360)

SONUÇ: 519 sayfayı altını çizerek okumakta fayda var. Ekonomi programı, Atatürk tespitleri, Demokrat Parti süreci ve işçi-köylü-gençlik buluşması... Devam edeceğiz!