Mesele Osman Kavala mı?

Kavala’nın “ABD ve Batı”yla kurduğu yakın ilişkiler mi?

Yoksa mesele hukuk mu? İdeolojik anlamda herkesle tartışmaya hazırım! Kavga etmeye ya da anlaşmamaya... Ancak... Hukuk ve hakikat üzerinden yola çıkan gazetecinin yapması gereken dosyayı incelemek değil mi? Duygularından, savunduğu ideolojiden bağımsız sadece ama sadece dosyanın gerçekliğine bakmak! Ergenekon kumpası başta olmak üzere her konuda böyle bakmaya çalıştım. Son 28 Şubat soruşturmasında tutuklanan komutanların da sahte 5 nolu CD üzerinden tutuklandığını yazan birkaç gazeteciden biriyim. Ki bugün Kavala ve arkadaşları için “dertlenenlerin” çoğu bu kumpaslarda sessizdi ve hâlâ sessiz! Olsun...

Gelelim hakikate!



Tarih 24 Şubat 2014...

Yenişafak’ın manşeti:

“Derin kulak Pensilvanya...”

Haber şöyle:

“... Paralel yapının en karanlık komplosu deşifre oldu. Darbe çetesinin, hayali terör örgütü isimleri üreterek Başbakan Tayyip Erdoğan, yakın çevresi, siyasetçi, gazeteci, yazar, STK temsilcileri ve işadamlarının aralarında bulunduğu binlerce kişiyi 3 yıl boyunca dinlediği ortaya çıktı. Çağlayan Adliyesi’nden, Türkiye tarihinin en büyük dinleme skandalına delil olacak belgeler çıktı. Adliyede göreve başlayan yeni savcıların bulduğu ve ‘paralel yapı’nın şimdiye dek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan gizlemeyi başardığı 125 klasör belge, Türkiye’de binlerce yazar, çizer, sanatçı, siyasetçi ve akademisyenin an be an kayda alındığını ortaya koydu. Binlerce isim bazen 17 Aralık-25 Aralık soruşturmaları, bazen de Gezi Parkı eylemlerine ilişkin dosyalar kapsamında dinlendi. Başbakan Erdoğan ve yakın çevresi için de ‘Selam Terör Örgütü’ adlı bir örgüt uyduran paralel yapı, 2011 yılından bu yana her konuşmayı ‘tape’leyip arşivledi.”

Haber bitmedi... Okuyalım:

“... Meydanları savaş alanına çevirenlere ceza öngörmeyen paralel yargının, ‘vandal’larla ilgisi olmayan birçok ismi Gezi soruşturmasına dahil ederek ‘arşivlemesi’ dikkat çekti. 2011/762 nolu dosya kapsamında neredeyse tüm Türkiye’yi kendilerinin uydurduğu ‘Selam Terör Örgütü’ bahanesiyle dinleyen paralel yapı, dinleme ve fişleme işini 7 Şubat 2012’deki MİT krizinden önce, 2011 yılında başlattı.”

Peki o dönem soruşturmayı kim yürüttü?

“Korsan bildiri” okuyan savcı!


2011’de dört sayfalık bir ihbar mektubu üzerine başlayan soruşturma eski Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Adnan Çimen’in talimatıyla uygulandı! Hatırlatalım: Adnan Çimen, 2017’de FETÖ’den tutuklandı...

Yedi bine yakın dinlemenin yapıldığı “Selam Terör Örgütü”ne dahil edilen yani dinleme yapılan isimlerden biri de kimdi biliyor musunuz? Osman Kavala!

Bakın... Gezi Parkı soruşturması, Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, sözde Şike gibi kumpas davalarının polis şefi Nazmi Ardıç (tutuklu) tarafından 15 Haziran 2013 tarihli raporuyla başlatıldı. Savcısı da  bugün firari olan ve 17-25 Aralık Savcısı Muammer Akkaş’tı. Hani o adliye önünde “korsan bildiri” okuyan! Raporda, davada yargılanan kişilerin telefon konuşmaları yer alıyordu. Bu telefon konuşmalarına “olur” veren hakimler kimlerdi: FETÖ’den ihraç edilen hakimler, Süleyman Karaçöl ve Menekşe Uyar. Söz konusu dinlemeler Selam Tevhid soruşturması kapsamında yapıldı.

Yani... Dinleme kararlarını veren yani ‘derin kulak’ hakimler hakkında hazırlanan iddianamede, Gezi Parkı davasında ağılaştırılmış müeebbet hapis cezasına çarptırılan Osman Kavala ve “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçundan 18 yıl hapis cezası alan Hakan Altınay’ın da telefon görüşmelerinin dinlendiği bilgisi de yer aldı!

Şimdi başa dönelim ve Yenişafak’ın manşetinden okuyalım:

“... Meydanları savaş alanına çevirenlere ceza öngörmeyen paralel yargının, ‘vandal’larla ilgisi olmayan birçok ismi Gezi soruşturmasına dahil ederek ‘arşivlemesi’ dikkat çekti.”

Yani... Fetullahçı örgüt, birçok ismi Gezi soruşturmasına dahil etti!

Kavga, ideoloji üzerinden yapılmalı


Şimdi gelelim Yenişafak’ın 2014’te yaptığı haberi doğrulayan muhalefet şerhine. Gezi kararlarıyla ilgili bir hakim, sanıkların üzerlerine atılı suçlardan cezalandırılmalarına yeterli delil bulunmadığından beraatlerini, tutuklu sanık Osman Kavala’nın da tahliyesini istedi.

Karşı oyun gerekçesi de şu cümlelerle açıklandı:

... Dosya içeriğinde dinleme kayıtlarından başka delil bulunmadığı... İlk dinleme kararının 18/06/2013 tarihinde TCK’ nın 220.maddesinde düzenlenen “Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma” suçuna ilişkin olarak alındığı... TCK 312.maddesi kapsamında “Hükümete Karşı Suç” suçundan alınan dinleme kararı olmadığı, daha sonra dinlemenin uzatılması talep ve kararlarında ayrıca TCK’nın 312.maddesinin de eklendiği... Ancak bu suçun bu tarihlerde 5271 sayılı CMK’nın 135/8 maddesinde sayılan ve yasal dinlemeye konu suçlardan olmadığı... Bu haliyle dinleme kayıtlarının, kanuna ve hukuka aykırı delil niteliğinde bulundukları... Yargıtay içtihatlarına göre dosyadaki dinleme kayıtlarının yasak delil mahiyetinde olduğu... Sanıkların kanuna aykırı dinleme kayıtlarına karşı beyanları da yasak delile dayandığından hükme esas alınamayacağı... Aksi kabul edilse dahi dinleme kayıtlarını destekleyen somut kanıtlar olmadığı ve tek başına dinleme kayıtlarının sanıkların üzerlerine atılı suçlardan mahkumiyetlerine yeter olmadığı anlaşılmış olup... Sanıkların, üzerlerine atılı suçlardan cezalandırılmalarına yeter her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı başkaca delil de bulunmadığından beraati... Tutuklu sanık Osman Kavala’nın tahliyesi ile diğer sanıkların tutuklanmaması gerektiği görüşündeyim.”

SONUÇ: Beni ABD’nin Osman Kavala’ya “özgürlük istemesi” ilgilendirmiyor ya da Batı’nın dertlenmesi! Aynı kesimlerin eleştirileri de ilgilendirmiyor! Çünkü... Onların iki yüzlü olduğunu biliyorum, biliyoruz. Ama biliyorum ki hukuk, adalet bu toprakların insanına lazım. Türk yargısının bazı hesaplaşmalara alet edilmesi, yurtsever savcı, hakim, polis, asker, bürokrat için de acı verici! Kavala üzerinden anti-Amerikan olan bazılarının dün Soros’la, Henri Barkey’le, Graham Fuller’le aynı masada olduğunu unutmadan, herkesi, ideoloji üzerinden kavga vermeye çağırıyorum! “Gezi’de darbeyi gördüm” diyen Selahattin Demirtaş’ı da ve davaya müdahil olan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nu da unutmayalım!