Yıl 2007...

Milli Görüş’ün lideri Necmettin Erbakan, 2000’de kendisine bayrak açan, “Yenilikçi Hareket”in kurduğu AKP’yi ekonomi politikaları üzerinden şu cümlelerle anlattı:

“... Kime oy veriyorsun arkadaş bu rantiyecilere mi, bu faizcilere mi, bunlar tabi seni mahvederler. Şimdi de gelip ağlıyorsun, aç kaldım, ayçiçeği ektirmiyor, tütün ektirmiyor, pancar ektirmiyor. AKP’ye oy vermek demek İsrail’e oy vermek demek, Amerika’ya oy vermek demek, IMF’ye oy vermek demek. Elbette arkasından aç kalacaktın, ne bekliyordun, sen yaptın bu işi sen kendin...”

Kırılma noktasını hatırlayın...

14 Mayıs 2000’de yapılan Fazilet Partisi 1. Kongresi’nde gelenekçi ve yenilikçi kanatlar arasındaki çekişme su üstüne çıktı. Yenilikçi kanadın adayı Abdullah Gül 521, Recai Kutan 633 oy aldı. Kutan kazandı gerçekte Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan çizgisi yani “serbest piyasanın” sıkı savunucuları 1990’lardan bu yana yaptıkları çalışmaların karşılığını aldı! Kazanan “Ilımlı İslam” yani “demokrasi” olmuş, “Siyasal İslamcı” Erbakan kaybetmişti. İşin kültürel boyutunu anlatmıyorum, ekonomi-politik anlamda “Hoca’nın arkadaşları neden ve nasıl savruldu?” sorusuna yanıt arıyorum.

Liberal-muhafazakar çizgi


Bugün AKP içinde “liberal-muhafazakar” kanadı temsil eden çizgi, kiracı-ev sahibi ayrışmasında neden “ev sahibinin” yanında? İktidara yakın bir gazetenin kulis haberi ki yalanlanmadı. İki gün önce okuduk: “... AKP Genel Merkezi bünyesinde, Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş başkanlığında oluşturulan seçim stratejisi ekibinin son toplantısında ekonomiyle ilgili konular gündeme geldi. Toplantıda, kontrol altına alınmak istenen fahiş kira fiyatlarıyla ilgili ‘Kiralara müdahale serbest piyasaya aykırı’ yorumu yapıldı.”

Erbakan’ın 2007’deki cümleleri aklımda:

“... Sen şimdi narkozlandın işbirlikçi basının etkisiyle, sana her şeyi yutturmaya kalkıyorlar. Hâlâ efendim ne yapalım, başka alternatif yok. Galiba ona oy vereceğiz diyerek cehenneme bilet almaya hazırlanıyorsun. Milli hiçbir şeyin kalmadı, ciğerin gitti, kalbin gitti, miden gitti, bütün organların söküldü alındı. Dağın, toprağın, limanın, hiçbir şeyin kalmadı.”

Konunun özü şu: En kritik kurumları özelleştirdin! Ekonomiyi “Kemal Derviş çizgisiyle” özelleştirmeci kafaya teslim ettin... Örneğin; şeker fabrikalarını özelleştirdin, şeker ithal edecek duruma geldin. Faiz-kur sarmalında konut fiyatlarının artışını seyrettin ve gelinen noktada Erbakan’ın dediği gibi “Milli hiçbir şeyin kalmadı”... Dünya farkında ama AKP Genel Merkezi farkında değil: Neoliberalizm çöktü. Koca koca ekonomistler “çare” arıyor! Nasıl pansuman yapacaklarını kara kara düşünüyor. Bunları yazarken önümde “Erbakan” kitabı var.

Yolları gerçekte neden ayrıldı?


Kitabın yazarı Soner Yalçın, “Erbakan: Eziyet Edilerek Yalnızlığa Yükseltilen İnatçı Bir Siyasal Liderin Portresi” kitabını neden yazdığını şu cümlelerle anlatmış:

“Erbakan’la yolunu ayıran, eski öğrencileri; cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar vs.. televizyona çıkıp konuşmalar yapınca, kendimi Erbakan’a borçlu hissettim. Çünkü yalan söylüyorlardı; yollarının gerçekte neden ayrıldığını anlatmıyorlardı. Son yıllarda hep aynı yüzeysellikle karşılaşıyoruz; kavramlarla düşünmüyor, konuşmuyor, kişilerin nitelikleriyle tartışıyoruz: ‘Ne iyi insandı!’ İyi de niye yolunuzu ayırdınız, mesele sadece ‘iyi’ olmaksa? Derinlik çok yüzeyde bizim ülkemizde. Yalan söylemek siyasal bir tarz haline getirildi. Sahtecilik, ikiyüzlülük çekici oldu bizim topraklarda...”

Erbakan’ı birçok konuda eleştirebiliriz, hayata farklı baktığımız çok nokta var! Ancak... Buluştuğumuz yer ekonomi-politik! Kamu çalışanlarına verilen zam, tarıma destek vs... En önemlisi de şuydu:

28 Haziran 1996... Başbakan Erbakan sisteme çomak soktu! Nasıl mı? Kurumlar kendi parasını yüzde 20-30 faizle özel bankalara yatırıyordu. Devlet, paraya ihtiyacı olduğu zaman yüzde 140-yüzde 150’yle piyasadan, belki de aynı bankadan alıyordu. Dolayısıyla bir banka, kamunun parasını yüzde 100 faiz kârıyla tekrar kamuya satıyordu. Yani... Milli Görüş, bu soyguna karşı çıktı ve krediye ihtiyacı olan kamu kurumlarının kredi ihtiyacı yine kamu bankalarından karşılandı. Kamu kurumlarının özel bankalardan kredi almaları yasaklandı. Sistemin adı da “Havuz”du! Ancak Erdoğan-Gül çizgisi “havuz”dan yana değil, Kemal Derviş’ten yanaydı! Yollar işte bu yüzden ayrıldı.

SONUÇ: Bugün ise serbest piyasadan medet uman liberal-muhafazakar çizgi kaybetti! Dünya bunun farkında! Erbakan’ın arkadaşları bunları bilmez mi? En çok da AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş bilir. Çünkü, babası İsmail Niyazi Kurtulmuş, Erbakan’ın en yakın dostlarından biriydi.