Peter Waren Singer’ın yazdığı ‘Kiralık Ordular-Özel Askeri Şirketler’ isimli kitabını okuyunca kafasında şimşek çakıyor ve “Neden Türkiye’de olmasın?” diye düşünüyor.

Sonra anlatıyor:

... Suudi Arabistan’da; VINNELL adlı şirket; stratejik mevkileri kollayarak rejimi koruyan “Suudi Ulusal Muhafızları”na eğitim ve danışmanlık hizmeti veriyor.

... BDM şirketi; Suudi Arabistan ordusuna ve hava kuvvetlerine lojistik, eğitim, istihbarat, danışmanlık ve operasyon hizmetleri veriyor. Booz-Allen Hamilton şirketi; harp akademilerini eğitiyor yönetiyor.

... SAIÇ Şirketi; donanma ve hava savunmasına destek hizmeti veriyor. O’Gara Şirketi; kraliyet ailesini koruma, yerel güvenlik güçlerine eğitim, kontr-terör ve meskûn mahal eğitimi sağlama hizmeti veriyor.

... ABD Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı kontrolünde hizmet gören 70 özel savunma danışmanlık şirketi varken; bu şirketlerin hizmet verdiği ülkelerin ABD’nin iradesi dışında hareket etmesinin mümkün olamayacağı düşünüldüğünde işin fecaati ortaya çıkıyordu.

Konuştuğu gazeteci “Bunu fark edince ‘Biz de böyle bir şirket kurmalıyız’ mı dediniz?” sorusunu yöneltince diyor ki:

“... Evet, tabii. Devletimizin kontrolünde, eski Osmanlı coğrafyasındaki Müslüman ülkelere ihtiyaç duydukları hizmet verilmeliydi. Bu şirketler aynı zamanda ülkemizin dış politikasının da bir enstrümanı olmalıydı. 28 Şubat 2012 tarihinde Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat, Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’ni kurduk. Kurulması da zaman aldı; bunu bürokrasiye ve siyasi iradeye anlatmak çok kolay olmadı.” (28 Ocak 2018/Habertürk)



SADAT’tan bahsediyorum...

Bir dönem Cumhurbaşkanı Başdanışmanı da olan SADAT’ın kurucusu emekli Adnan Tanrıverdi’nin neden böyle bir şirket kurduklarını anlattığı röportajın satır aralarında ‘Gölge Ordu’nun izlerini buluyorum.

‘Ulaşlı Kampı’ ve Akşener’in iddiası


Ersin Eroğlu/Caner Taşpınar’ın birlikte yazdığı ‘Gölge Ordu/SADAT’ın sır perdesi aralanıyor/Kırmızı Kedi Yayınevi’ kitabını önceki gün bitirdim ve son 10 yıldır tartışılan yapılanmayla ilgili somut bilgilere ulaştım.

Eğitmen SAT subayı Önder Akgün


Örneğin... SADAT’ın eğitim kamplarıyla ilgili iddialar yıllar öncesine dayanıyor. Medyaya yansıyan ‘Ulaşlı Kampı’ iddiası, İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in Konya ve Tokat iddiasının üzerinden yıllar geçti. İki genç gazeteci, Ulaşlı Kampı ve Edirne üzerinde araştırmaya koyuluyor:



“... Bir kaynak ile masaya oturduk. Elindeki fotoğrafları çıkarıp önümüze koydu. SADAT eğitim kampları fotoğrafları ile birlikte ‘bu fotoğraflar gerçek mi?’ sorusu da masada duruyordu. Fotoğrafları araştırmaya başladık. SADAT’ın eğitim kamplarını bize teslim eden kaynak, fotoğraftaki kişileri ve fotoğrafın çekildiği yeri bilmiyordu. Önümüzde yanıt bekleyen soruların sayısı gittikçe artıyordu. Öncelikle, fotoğraflarda ‘eğitmen’ olarak görülen kişiyi araştırdık.”

Sudan ve Kenya eğitim fotoları

Kim bu SAT’çı eğitmen?


SADAT’ın eğitim kampında ders veren kişi emekli SAT (Su altı Taarruz Komandosu) Komandosu Önder Akgün...1986 yılında Deniz Lisesi’nden ve 1990 yılında ise Deniz Harp Okulu’ndan teğmen rütbesiyle mezun oldu. SAT kursunu birincilikle kazandı ve birinci olarak bitirdi. Donanmanın değişik birimlerinde görev alıp 2010 yılında kendi isteğiyle ayrıldı. Önder Akgün, TSK’dan kendisini tanıyanların anlattığına göre, SADAT’ın fikirlerini benimseyen bir isim değil. Akgün maddi gerekçelerle SADAT eğitimlerinde yer aldı.

Ve geliyoruz kamuoyunun ilk kez göreceği fotoğraflara.

SADAT’ın yurtdışı eğitim kampı fotoğraflarında hem silahlı hem de silahsız eğitimler verildiği görülüyor. Eski SAT’çı Önder Akgün’ün Kamerun, Kenya, Ürdün ve Sudan’da çekilen fotoğraflarında orduların nasıl eğitildiği anlaşılıyor. Ve... SADAT, 2019 yılında IDEF Uluslararası Savunma Sanayi Fuarı’na katılmıştı. Bu fuarda çekilen fotoğraflarda da Önder Akgün var.

Peki ya Türkiye’de de eğitim yapıldı mı? Bunu da kitaptan okuyun derim:

“...Aydınlık yani ışık olsa da korkularımız, yani ‘gölgeler’ hep en yakınımızdadır. İlk insandan, Avrupa Rönesansı’na kadar, insanın doğa karşısındaki bilgiden uzak oluşu, ‘gölge’ karşısında korku dolu ve masalsı bir atmosfer içinde yaşamasına neden oldu. İslam dünyasında üç boyutlu resme, yani gölgeye yer yoktu, tabuydu. Korkularıyla yüzleşemeyenler geride olmaya mahkûmdu. Her gerçeğin bir gölgesi elbette olur... Kıymetli okur, biz bu kitapta gölgelerin üzerine gittik.”